2020’ye giderken antikapitalist sol

19.10.2019 - 08:48
Ozan Tekin
Haberi paylaş

Düzen içi alternatiflerin işçi sınıfının dertlerine çare olamayacağını söylemek sekterlik midir?

Hayata, sosyal mücadelelere dokunmayan ve emekçilere seslenme derdi bulunmayan bir noktadan yapılıyorsa şüphesiz böyledir. Dünyada 7,7 milyon kişiyi sokağa döken iklim hareketine bakışı, Greta’nın “emperyalizmin oyuncağı” olduğunu anlatmak veya ona “azıcık devrimci ol” çağrısı yapan mektuplar yazmak olan kimi troçkistler için durum budur. Benzer şekilde, AKP-MHP ittifakı devlet sopasıyla İstanbul seçimlerini haksız ve hukuksuz bir şekilde yeniletme kararı almışken boykot çağrısı yapmak da büsbütün sekter bir tutumdur.

Fakat bunun yanında, savaş gündemi bir kez daha gösteriyor ki, antikapitalist ve özgürlükçü bir alternatifi inşa etmenin önemi son derece büyük.

Somutlarsak, ne demiş oluyoruz?

Yıllardır tükenmeyen “CHP’deki değişim” hayallerine, “AKP’nin kuruluş ayarlarına dönme” vaadiyle ortaya çıkanlara bel bağlamamalı, sistem karşıtı bir muhalefeti inşa etmeliyiz.

Zira zaten bizim tarafımız, aşağı yukarı her politik başlıkta bu tür muhalefetten farklı.

Barış Pınarı Harekâtı bunu bir kez daha açıkça ortaya koydu. Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Tunç Soyer, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül, Ali Babacan… Umut beslememizi istedikleri liderlerden bir tanesi dahi savaşa karşı değil!

Ondan önceki haftanın gündemine bakalım. CHP ve onu destekleyen solun tamamı, Hamidiye Su satmak ve satın almak için kuyruğa girmişti! Kendini “halkın gazetesi” ilan eden bir yayın, halkın suya ücretsiz erişim hakkını savunacağına, “Hamidiye Su kapış kapış gidiyor” diye şirketlerin suyu ambalajlayıp satma hakkını savunan bir manşetle çıktı.

Türkiye’nin bir başka meselesi mülteciler. Bahsini ettiğimiz muhalefetin tamamı, göçmenleri “bir an önce geri göndererek kurtulmamız gereken bir sorun” olarak görüyor. Türkiyeli işçilerin çıkarları ise Suriyeli sınıf kardeşleriyle dayanışmaktan, onların eşitlik taleplerini savunmaktan ve el ele patronlara karşı mücadele etmekten geçiyor.

Bir diğer konu iklim krizi meselesi. Egemen sınıf partilerinin tamamı Türkiye’nin “kalkınmasını” önemsiyor, buna uygun enerji politikalarını savunuyor. Yönettikleri hiçbir belediyede “iklim acil durumu” dahi ilan etmiyor, önlem almıyorlar.

Tüm bunlarda antikapitalist politikaları savunanların sayısı hiç de az değil. Ancak yaygın görünürlüğe ulaşan bir alternatif yok.

Böyle bir odak, küçük örgütlerin yan yana gelmesiyle kurulamaz. Ancak sokakta ve işyerlerinde mücadele edenler birleşirse başarılı olmamız mümkün. 

İklim için sokağa çıkan öğrenciler, göçmenlerle dayanışan aktivistler, OHAL’de dahi sokaklarda olan kadınlar, barış isteyenler, krizin faturasını ödemek istemeyen işçiler… Bunların sesi olan, onlarla AKP’nin tabanından kopan yoksullar arasında bağlar kuran bir alternatifi yaratabiliriz. Ve Meral Akşener’e, onunla ittifak yapan CHP’ye bir kez daha muhtaç olmak istemiyorsak muhakkak yaratmalıyız!

Ozan Tekin
[email protected]

Bültene kayıt ol