Seçimler biteli bir hafta oluyor ama adeta “ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi” gerginliği sürüyor. Sandıklar, tutanaklar, burun farkı ile önde giden isimler, yeniden yeniden sayılan sandıklar gündemi ile bitmeyen kim nereyi aldı tartışması sürüp gidiyor. Sandıktan çıkan sonuç elbette sayılara indirgenemeyecek kadar önemli ve bir dönemeç olma şansına sahip bir değişim isteğini gösteriyor. Şüphesiz ki sonuç ne olursa olsun değişimin yerini bulup bulmayacağını ve ne yönde bir değişimin yaşanacağını yine mücadele belirliyor olacak.
Seçim sonuçlarında özellikle AKP tabanının liderliğine verdiği uyarı mesajı çok açık. İttifak oylarına, neredeyse ilçe ilçe ince hesaplarla yapılan stratejilere rağmen AKP neredeyse İstanbul’un her yerinde tekrar tekrar sayım yaptırarak tek tek zarfların/oyların peşin düşmüş durumda. İktidar açısından 2023 hedeflerinde ciddi sapmalar ve buna bağlı bir panik havası olduğunu söyleyebiliriz. Büyük ve simgesel şehirler üzerinden yürüyen bir kim kazandı savaşı aslında belediye almaktan çok bekayı kim elinde tutacak kavgası.
Ben biraz daha farklı bir tartışmaya değinmek istiyorum. Daha seçim çalışmalarında bile tutarsız ve uyuşmaz bir tablo çizen ittifaklar hemen ertesinde çatırdamaya başladı. Büyükşehirlerde süren seçimleri hangi ittifak alacak olursa olsun siyasi olarak güvensiz bir dönemin süreceği çok açık.
AKP-MHP ittifakının idam tartışmasına hemen CHP saflarından ‘en çok ben’ tadında onaylayan açıklamalar geldi. HDP ve diğer özgürlükçü kesimlere dair AKP-MHP ittifakından yapılan saldırılara zaman zaman onaylamalar (“bizim onlarla ne ilgimiz var” gibi açıklamalar aslında ithamı onaylamak anlamına geliyor), onun dışında da büyük bir sessizlik ile karşılandı. AKP ve ortağı MHP’nin bir süredir Kürtlere, Kürt siyasi hareketine ve temsilcilerine yönelik saldırılara ve baskılama siyaset ve pratiğine karşı çıkan ne yazık ki tek bir odak olmadı. İttifakların ortaklaştığı diğer bir nokta ise ırkçılıklarını kustukları Suriyelilerin derhal evine gönderilmesi talebi oldu.
Cumhur ve Millet İttifakı asıl olarak milliyetçilik ve bekayı kim daha iyi korur söyleminde birleşip/savaşırken bu sese alternatif özgürlükçü, barışı taleplerinin temeline koyan bir sol ses çıkmadı. Tersine sol kesimlerin bir kısmı sessiz kalıp hiçbir politik yorum yapmazken, kimi açıkça kimi sessizce Millet İttifakı’na destek verdi. Önemli olan Cumhur İttifakı’nın ama asıl olarak Erdoğan özelinde AKP’nin kaybetmesini sağlamaktı.
Tüm bunların gölgesinde sandıktan çıkan bir değişim isteği oldu. Değişime gölge bırakan ırkçı ve milliyetçi hava faşist odakları olağanlaştıran bir sonuca yol açtı. İlk seçim sonuçları geldiğinde sevinen iki ittifak da bayraklı ve milli bir söylem ile alanlara/kürsülere çıktı. Milliyetçilik temelinde AKP-MHP ittifakı istikrar, CHP ise Kemalizme sadık olacak bir değişim anlattı.
Sandıktan çıkan hem siyasi hem ekonomik olarak istikrarsızlığa, yoksullaşmaya ve baskılara karşı bir değişim talebi. AKP’ye yıllardır güven oyu olarak okunabilecek desteğini yenileyen AKP seçmeni bu seçimlerde, saldırgan, baskıcı ve istikrarsız liderlik istemediğini sandıkta gösterdi. CHP tek alternatif olarak bir şans kazandı.
CHP’nin bürokratik ve Kemalist söylemine sıkıştırılmamış, AKP karşıtlığına ve kutuplaşmaya odaklanmamış bir değişimi mümkün kılmak için şimdilik CHP arkasında konsolide olmuş gibi görünenlerle savaş, milliyetçilik ve ırkçılık karşıtı, eşitlik ve özgürlükler temelinde ortak mücadele alanları inşa etmeye çalışmak çok önemli.
“Değişim rüzgarı esmeye başlayınca bazıları duvar inşa eder bazıları ise rüzgar değirmeni“ diye bir Çin atasözü varmış. Bizim için de hızlıca karar verme zamanı.
Ayşe Demirbilek