Yeni bir merkez parti konusundaki söylentilerin sonucu dağın fare doğurması oldu; 7 İşçi Partili milletvekili, partilerinden istifa etti. Arasında bilindik Tony Blair yandaşları var; Chuka Umunna, Angela Smith, Luciana Berger, Chris Leslie. Onlar Jeremy Corbyn’i haksız bir şekilde antisemitizm suçluyorlar, İşçi Partisi’nin sağ kanadı ve sermaye medyası bu suçlamayı sürekli öne çıkararak onların partiden ayrılmasının ahlaki bir meşruiyeti varmış görüntüsü vermeye çalışıyor.
Ancak büyük ihtimalle onları partiden ayrılmaya iten en önemli etken, Avrupa Birliği’ne olan katı destekleriydi. Her ne kadar böylesi bir tasarının Avam Kamarası’ndan geçme ihtimali yok denecek kadar az olsa da, Corbyn’nin 2016’daki referandumu yeniden gerçekleştirme tasarısına destek vermemesi nedeniyle ona öfkeliler. İşçi Partisi’nin sağ kanadındaki başkaları ise aksi yöne saparak Theresa May’in AB’den çıkış anlaşmasına destek verdiler.
Bu görüş ayrılığı, başka pek çok Tony Blair destekçisinin de İşçi Partisi’nin Corbyn liderliğinde hâlihazırda yürüttüğü siyasete karşı ayrılanlarla aynı derecede düşmanlık duyduğunu gösteriyor. Öyleyse neden ayrılmaya hazır olanlar bu kadar az kişi?
Partiden ayrılanlar Dörtler Çetesi’ni –Roy Jenkins, Shirley Williams, David Owen ve Bill Rodgers– hatırlıyor olabilir. Onlar Mart 1981’de İşçi Partisi’nden ayrılarak Sosyal Demokratik Parti’yi kurmuşlardı. Piyasa yanlısı, Avrupa yanlısı, NATO yanlısı ve sendika karşıtı bir merkez parti kurarak “Britanya siyasetinin kalıbını kırmayı” taahhüt ettiler.
Ama SDP pek de iyi bir örnek oluşturmadı. Britanya’daki çoğunluk oyu sistemi, iki büyük partiyi kayırıyor. Eğer bu partilerden biri bölünürse diğeri geçerli oyların azınlığını almış olmasına rağmen seçimlerde ezici bir zafer kazanabilir. Margaret Thatcher’in 1983 ve 1987 genel seçimlerinde SDP sayesinde yapabildiği tam da buydu. SDP hiçbir zaman bir avuç sandalyeden fazlasını elde edemedi ve sonunda Liberaller tarafından yutuldu.
Bu seçim mantığı pek çok Blair yanlısının gönülsüzce de olsa İşçi Partisi’nde kalmasını sağlıyor. Bu durum Brexit konusunda Muhafazakâr Parti’nin içinde ortaya çıkan keskin bölünmelerin kontrol altında tutulmasında da rol oynuyor. May oldukça bilinçli bir şekilde, partiyi aşırı sağ uçlardan Ken Clarke gibi Avrupa yanlılarına uzanan kapsayıcı bir yapı hâlinde bir arada tutmaya çalışıyor.
İşçi Partisi’nden ayrılanlar belli ki Muhafazakâr Parti’deki AB’de kalma yanlılarını etkilemeyi umdular ama bu kolay olmayacak. Her halükârda bir merkez partisinin başarılı olma ihtimali az. Bu Yeni İşçi Partisi¹ yönetiminde daha önce denendi. 1980’lerin sonunda sol kanat İşçi Partisi milletvekili Eric Heffer partinin bir “SDP Model II” haline geldiğinden yakınmıştı. Bu politika değişikliği, neoliberal ve emperyalist bir hükümete başkanlık eden Tony Blair tarafından güçlendirildi. Yeni İşçi Partisi’ne son darbe, Blair’in yerine geçen Gordon Brown’ın iktidarında vuruldu. Britanya ekonomisi 2007-2008’deki büyük finansal çöküşe yol alırken dümende o vardı.
Blair ve Brown City² spekülatörlerine “yumuşak dokunuşlu” müdahaleler önererek bu felaketin yolunu açtı. Çöküşten sonraki dünya Blair gibilerin ilan ettiği “üçüncü yol” döneminin dünyasından çok daha farklı. Neoliberalizmin başarısızlığının yarattığı kaygıların egemen olduğu bir ortamda, merkez sol partiler seçimlerde bir dizi hezimet yaşadı. İnisiyatif alan Donald Trump’ın, Matteo Salvini’nin ve Jair Bolsonaro’nun temsil ettiği aşırı sağdı.
Kısa bir süre, alışılmadık ölçüde aptal bir Gölge Maliye Bakanı olan Leslie, Corbyn’i “eskimiş bir ideolojiye” sahip olmakla suçlamıştı. Aslında modası geçmiş olanlar o ve arkadaşları. Onların piyasa destekçisi ve emperyalizm yanlısı politikaları Irak Savaşı’ndan ve ekonomik krizden önceki dönemdeki seçimlerde destek kazanmış olabilir. Artık işe yaramıyorlar.
Corbyn yüz binlerce insanın İşçi Partisi’ne katılmasını sağlamayı ve partinin 2001’den bu yana gördüğü en yüksek oyu almayı başardı çünkü insanların bugünkü endişelerine ve ilgilerine hitap ediyor. Onun, hayatları kemer sıkma politikaları nedeniyle harap olan insanlara söyleyebileceği şeyler var. Ayrıca Corbyn birbirini izleyen Britanya hükümetlerinin yalnızca ABD’nin peşine takılmaktan ibaret olan ve felaketle sonuçlanan dış politika siciline tutarlı bir şekilde muhalefet ettiğini ve haklı çıktığını söyleyebilir.
Ancak bu analizin sonu bir tehlikeye işaret ediyor. İşçi Partisi’nden ayrılmayan sağcı milletvekilleri şimdi Corbyn’e şantaj yaparak onu kendi istedikleri doğrultuya yöneltmeye çalışacaklar. Onlara teslim olmaması çok önemli.
Alex Callinicos
(Socialist Worker'daki İngilizce orijinalinden çeviren Onur Devrim Üçbaş)
1 Tony Blair’in yönetiminde, İşçi Partisi’nin daha sağ politikalar savunduğu dönemde partiye verilen isim.
2 Londra’da bulunan finans merkezi