Geçen hafta Ankara’da mobilyacılar sitesinde meydana gelen yangın sonucunda dört Suriyeli mülteci işçi öldü. Ana akım medya yangının bilinmeyen bir nedenle çıktığını ileri sürdü. Oysa yangının arkasında alınmayan önlemler, yanlış bağlanan elektrik kabloları, kayıt dışı çalışan göçmenler, yangın merdiveni olmadığı için kurtulamayan işçiler var.
2014 yılında, Mecidiyeköy’deki Torunlar Center inşaatında asansörün 33. kattan yere çakılması sonucunda 10 işçi yaşamını yitirmişti. Bu katliamın ardında ise asansörün durmasını sağlayan “switch” adında basit bir mekanizmanın bulunmaması yatıyordu. AKP hükümetinin “fıtrat” dediği, 301 işçinin yaşamını kaybettiği maden faciası sonrasında yayınlanan bilirkişi raporunda gaz maskelerinin yetersizliğinden, üretim zorlamasına, yeterli alarm sisteminin bulunmamasına bir dizi ihmaller ve eksikler zinciri ortaya çıktı.
2005 yılında Bursa’daki bir tekstil fabrikasında da biri hamile beş kadın işçi binada bir yangın alarmı, acil çıkış kapısı ve yangın merdiveni olmadığı için hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi kayıtlarına göre Türkiye’de 2018’de iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısı 1923 kişi. İçlerinden en az 10 işçi de meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmiş. Dünyada ise her yıl 2,3 milyon işçi iş kazalarında ölüyor. Türkiye iş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinci sırada yer alıyor. Tekstil, tarım, inşaat, tersane, enerji sektörlerinde katlanarak artan iş cinayetlerinin izini sürdüğümüzde patronların kârlılıklarını artırmak için iş gücü maliyetlerini azaltmanın bir parçası olarak insan yaşamının maliyet hesabına indirgenmesi çıkıyor karşımıza. Ekonomik kriz ve örgütsüzlük koşullarında işçiler canı pahasına çalışırken, siyasal iktidar işçilerin yaşamlarını umursamıyor. İş cinayetlerini önleyecek tedbirlerin alınması için gerekli denetimleri yapıp, yaptırım uygulamaktan imtina ediyor.
Kapitalizmin tarihi boyunca işçiler öldürüldü
Sermayenin kâr hırsı yüzünden, işçiler savaştaymışçasına ölüyorlar. Güvencesizlik, ihmal, umursamazlık, cezasızlık nedeniyle bugün binlerce işçi hayatta değil. Kuşkusuz, son 40 yıldaki dönüşüme damgasını vuran yeni liberal politikalar, güvencesizleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, gibi “esnek üretim” adı altında yapılan bir dizi saldırı iş cinayetlerinin katlanarak atmasında belirleyici etken. Ancak iş cinayetleri kapitalizm açısından geçici bir dönemden ibaret değil. Kapitalizm tarihi boyunca işçiler öldürüldü. Örneğin: 159 yıl önce, 1860 yılında Massachusetts’in Lawrence kentinde içinde 900 işçi çalışan, “Pemberton” adında bir fabrikanın çökmesi sonucunda 88 işçi yaşamını kaybetti. Binanın içindeki iş makinelerinin ağırlığına dayanacak kadar sağlam olmadığı ve bu gerçeğin bina mühendisi tarafından bilindiği ortaya çıksa da davada jüri suç oluşturacak bir niyetin olmadığı kanısına vardı.
Bu olayı bugün olmuş gibi de anlatmak mümkün. Ancak önemli olan milyonlarca insanın, hayatını, ruhsal ve bedensel sağlığını kaybettiği işlerde çalışmak zorunda kalması. Sermayenin devamlılığı için üretim araçlarından mahrum bırakılan işçiler yaşamlarını sürdürmek için çalışmak zorundalar. Ölmeyecek kadar ücret, işçiler arasındaki rekabet, her zaman yedekte bekleyen işsizler ordusu tek tek işçilere seçim hakkı bırakmamakta.
Örgütlülük hayat kurtarır
Sosyalist yazar Engels “İngiltere’de emekçi sınıfların durumu” adlı kitabında sanayileşme sonrası İngiltere’de işçi sınıfının çalışma koşullarını anlatırken, tek tek işçilerin sermaye karşısındaki çaresizliğini ortaya sermişti. Bugün her geçen yıl artarak karşımıza çıkan iş cinayetleri tablosu işçilerin örgütlenmesi ve birleşmesiyle değiştirilebilir. İSİG tarafından yayınlanan rapora göre kazada ölen işçilerin sadece 48’inin sendikalı, geri kalanının sendikasız olması, örgütlenmenin aslında hayat kurtardığını göstermekte. Sermayenin azgınlaşan ve neredeyse bir ölüm makinesi haline gelen çalışma koşulları karşısında işçiler örgütlenerek hayatta kalabilir, birleşerek kazanabilir.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)