Seçimi değil mücadeleyi kazanmaya!

07.11.2018 - 09:18
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Yerel seçim tarihi yaklaştıkça kulis bilgileri daha fazla sızmaya, sızdırılmaya başlıyor. Aday isimleri, partiler arası ittifak görüşmeleri, el altından yapılan görüşmeler, “uyanık” adayların Sarıgül örneğinde olduğu gibi partilerinden bağımsız bireysel kampanyalarını ilan etmeleri gibi gürültünün arasında, seçim tartışmalarının giderek daha çok gizleyeceği gerçekler görünmez oluyor. Yerel seçimlerin bu gerçekleri görünmez kılmasına izin vermemeliyiz. Daha da önemlisi, bazı büyükşehir belediyeleri, örneğin İstanbul ve Ankara gibi merkezi noktalar AKP’den alındığında tüm dertlerin sona ereceği, alınamazsa siyasal yaşamın ve kırıntıları kalan demokrasinin ölümü olacağı iddialarının sol adına dillendirilmesine izin vermemeliyiz.

Bu yaklaşım, kendi güçsüzlüğünden başlayarak kurulacak bir ittifaklar politikasının temelini oluşturuyor. Sol adına konuşanlar, hiç sıkılmadan, hükümetin savunduğu kadar yerli ve millî görüşleri savunan partileri ya da isimleri ittifak ortağı olarak öne sürebiliyorlar. Dramatik örneklerin Ekmeleddin İhsanoğlu ya da Mansur Yavaş vakalarıyla sınırlı olduğunu düşünmemek lazım. Liderliği faşist bir partiden yeni kopan faşistlerden oluşan İyi Parti bile “çaktırmadan yapılacak ittifakın” bileşeni olarak düşünülebiliyor neredeyse. “Çaktırmadan” yapılacak olması, liderliği faşist olduğundan utanırız diye değil üstelik, onlar HDP’yle aynı karede görünmekten utanacağı için!

Bu yüzden bu seçimler, gerçekleri tüm gücüyle teşhir edeceğimiz bir süreç olarak görülmeli. Hangi mekanizmalarla seçildiği, nasıl aday gösterildiği belli olmayan hiçbir aday veya partiye kefil olmak gibi bir lüksümüz yok!  Şeffaflığın olmadığı alanlardan çıkan isimlere bakacağız ve bu isimlerde şu şartları arayacağız:

-Aday veya partisi, savaşı, askeri müdahaleyi ve militarizmi savunmayacak.

-Yaşanan krizin faturasını patronlara ödetme konusunda ısrarlı olacak ve kampanyasının merkezine bu ısrarı oturtacak.

-İklim değişimine ve kapitalist enerji politikalarına karşı olduğunu, yenilenebilir enerjiden yana olduğunu kesin bir dille açıklayacak. Kömürü toprakta bırakma kararlılığı, seçim kampanyasının omurgası olacak.

-Belediyenin ya da belediye meclislerinin halka açık, şeffaf, demokratik denetime daima açık olacağını ilan edecek.

-Göçmenlerle dayanışmayı, belediyecilik anlayışının da siyasal yaklaşımının da temeli haline getirecek.

-Irkçı hiçbir yaklaşımın yanından dahi geçmeyecek.

-Oy vereceğimiz aday ne Kemalizmi ilericilik sanacak ne de Kemalizm eleştirisini partili cumhurbaşkanlığı rejiminin uygulamalarını meşrulaştırmak için kullanacak. Toplumsal kutuplaşmanın eninde sonuna hükümete yarayan ve esas olarak işçi sınıfını bölen hiçbir yapay alanında propaganda yapmayacak.

-Halkın ücretsiz ısınma, barınma ve beslenme hakkını savunacak. Belediyelerin ticarethane değil, halkın denetiminde halka hizmet eden organlar olduğunu bugünden ilan edecek.

-Belediyelerde sendikasız tek bir işçinin bile çalışmasına onay vermeyecek, belediye çalışanlarının ücretlerinin sendikaların saptadığı yoksulluk sınırının üzerinde olmasının sözünü şimdiden verecek.

-Belediyenin her bir adımını, planını sermayenin kâr ihtiyaçlarına göre değil, halkın kolektif çıkarlarına göre belirlemek için çalışacak adaylara oy vereceğiz. Böyle adayların kazanması için kampanya yapacağız.

Bu ilkeleri savunan adayların olmadığı yerlerde belediye meclis üyeleri arasında böyle adaylar varsa onlar için mücadele edeceğiz.

Mart yerel seçimlerinde seçimlerden daha önemli olan, seçim sürecini seçim sonrasının mücadelesinin hazırlık süreci olarak gören bir politik kampanyayı inşa etmektir.

Yazının başında gizlenen gerçeklerin vurgulanmasının nedeni de budur. Gizlenen ilk gerçek, korkunç bir yoksulluğun yavaş yavaş hakim olmaya başlamasıdır. Cumhurbaşkanı son grup toplantısında “et fiyatlarının artmasının da talepte olan fazlalıktan olduğunu düşünüyorum” diyebildi. Oysa özellikle Türk Lirası’nın Dolar karşısında aldığı darbelerden ve enflasyonun yüzde 25,24’e çıkmasından sonra, yoksullar ve emekçiler için et öyle sık sık alınabilecek bir ürün olmaktan çıktı. Et fiyatlarındaki artış et satıcılarının fırsatçılığının ve krizin bir ürünü.

Mart seçimleri bir yandan ekonomik alanda yoksullar açısından yaşanan korkunç yıkımı gizlememeli. Bir yandan da daha şimdiden seçimin sonuçlarını tanımayacağını ilan eden hükümetin yaklaşımını gizlememeli. Yerli-mill koalisyon, özellikle Devlet Bahçeli’nin arka arkaya ısrarlarıyla birlikte, HDP’nin seçimleri açık ara kazandığı ve OHAL’le beraber kayyum atanan illerde yeniden HDP’li adaylar seçilirse, bunların “örgütle iltisakı”na bakılarak yerlerine kayyum atanacağını söyledi.

Bu, daha bugünden bazı bölgelerde, bir partinin güçlü olduğu yerlerde seçim sonuçlarının tanınmayacağının ilan edilmesi anlamına gelmektedir. “Milletin oyu” vurgusuyla siyaset yapan bir geleneğin ulaştığı nokta açısından hazin olsa da, yerel seçim heyecanı bu gerçeğin de gizlenmesine izin vermemelidir. Türkiye’de iktidar, halkın bazı kesimlerinin oyunu bilinçli bir şekilde kullanamayacağını düşünüyor ve bu oyların sonuçlarını tanımayacağını ilan ediyor. Askeri darbe dönemlerinden destek alan kibirli “benim oyum çobanın oyu” kıyaslaması, şimdi yerini Diyarbakırlıların siyasal tercihlerini şüpheli ilan etmeye bırakmış görünüyor.

Bizler, seçim sürecini bu gerçekleri teşhir eden bir kampanya süreci olarak değerlendiriyoruz, yoksa ırkçı, milliyetçi, Kemalist ve sağcılarla nasıl ittifak kuracağımızın zemini olarak değil.

Şenol Karakaş

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol