Kapitalizmin kendi yapısından kaynaklanan krizler, yeni bir topluma geçiş seçeneğini de maddileştiririr.
2008’de patlak veren küresel ekonomik krizi takip eden dokuz yılda dünya ve Türkiye’de işler çivisinden çıktı.
Müzakerenin çatışmaya, diplomasinin yaptırımlara, demokrasinin otokratik yönetimlere, küresel istikrarın korunmasının barış değil işgal ve savaşa yerini bıraktığı bugün olan bitenlerin taşıdığı vahşet, hakim sınıfların sistematik şiddetle yarattıkları yılgınlık kurulu düzenin krizini görmemimizi engellememeli.
1917 yılının Ekim’inde Rusya’da sosyalist devrimi gerçekleştirip, tarihin en demokratik ve özgürlükçü düzenini kuran Rus işçi sınıfından ve Bolşevik Partisi’nden ilham alabiliriz.
Zorlu koşullar
Rusyalı sosyalist Lenin, kapitalizmi bir zincire benzeterek, bu zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olabileceğini düşünüyordu.
100 yıl önce küresel kapitalizmin zayıf halkası, Rusya’ydı. 1914’teki Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik ve enternasyonalist azınlık dışında, tüm politik akımlar tarafından coşkuyla karşılanmıştı. İşçi sınıfı tarafından desteklenen sol partiler ise şovenizm rüzgarına kapılmıştı.
Çarlık, o güne dek kurulan en baskıcı yönetimlerden biriydi. Lenin’in deyimiyle “otokratik bir polis devletiydi.” Devrimci partiler, 1905 devriminin yarattığı geçici durum dışında açıktan örgütlenemiyordu. Savaş yönetimi ile birlikte tüm haklar askıya alındı. Milliyetçi histeriye kapılan kitleler başta bu savaşın kendi savaşları olduğunu düşündü.
Bu koşullarda savaşa karşı mücadeleye atılan, bunu hem fabrikalarda hem askeri birlikler içinde yaygın olarak gerçekleştiren Bolşeviklerin işi çok ama çok zordu.
İşçiler için de hayat zordu. Zorunlu askerliğe alınmayanlar savaşın ihtiyaçları için fabrikalarda çalışıyordu. Savaş tüm ekonomiyi tahrip ederken büyük şehirlerde kıtlık ve açlık krizleri yaşanıyordu.
Bu koşullara bakan pek çok kişi Rusya’da değişimin çok uzak olduğunu düşündü. 1916 yılının sonunda, sürgündeki Bolşeviklerin toplantısında konuşan Lenin devrimin uzak bir gelecekte mümkün olabileceğini söylemişti.
İki ay sonra despot Çarlık devleti, başını kadınların çektiği işçilerin kendiliğinden ayaklanması ile yıkılacaktı.
Marx, krizlerin devrimci olasılıkları bağrında taşıdığını söylerken, işçi sınıfının devrimci potansiyellerine bakıyordu. Bir tarım ülkesi olan Rusya’da büyük şehirlerde yoğunlaşan sanayi, ekonominin belkemiğiydi. Buralarda çalışan işçiler, ekmek ve adalet taleplerini kazanmak, korkunç savaşı durdurmak için üretimden gelen güçlerini kullanarak, despot devlete son verdiler.
Mücadele değiştirir
Yüz yıl önce bugünkü yaygın eğitim yoktu. Üniversiteye gidebilenler nüfusun çok küçük bir azınlığıydı. Rus işçilerinin çoğunluğunun eğitimi ilk öğretim, okuma-yazma öğrenmek ile sınırlıydı.
Rus işçi kitleleri dindardı. Hakim ortodoks inancın yanı sıra aralarında bir çok farklı cemaatin üyeleri de vardı.
Rus milliyetçiliği, anti-semitizm ve cinsiyetçilik işçi sınıfının saflarında yaygın görüşlerdi.
1917 yılı Şubat’ında Çarlık rejimine son veren ve Ekim ayında kendi doğrudan örgütlenmeleriyle iktidar olan Rus işçi sınıfı bunu nasıl başardı?
Maddi koşulların değiştirilmesi için verilen mücadelede, cahil ve kaba görülen işçi kitleleri değişir. 1917 deneyimini müthiş kılan, sıradan insanların devrimci mücadele içinde değişimidir.
Bugünkü işçi sınıfına bakıp, ‘bunlardan hiçbir şey olmaz’ diyenlerin görüşü her seferinde yanlış çıkmaya mahkumdur.
Devrimci partinin gerekliliği
1917’de Rusya’da gerçekleşen devrim, dünya devrimi dalgasının ilk adımıydı. 1918’de Almanya’da, 1919’da Macaristan’da, 1921’de İtalya’da, 1923’te yine Almanya’da, 1927’de Çin’de de işçi sınıfı ayaklandı. Fakat bu ayaklanmaların her biri başarısız oldu.
Başarısızlıklarının nedeni, Rus işçi sınıfının sahip olduğu Bolşevik Partisi gibi bir araca sahip olmamalarıydı. Mevcut parti ve liderlikler, Bolşevik partisinin mücadele içinde işçi sınıfını birleştirmek ve kazanmak için hayata geçirdiği yönetimi izleyemedikleri ya da izlemeyi reddetikleri için dünya devrimi yenildi.
Tek bir ülkeye sıkışan Rus devrimi de Stalinizm tarafından boğazlandı.
1917 yılındaki büyük toplumsal krizin içinde Lenin ve Troçki’nin liderliğindeki Bolşevik Partisi olmasaydı, diğer siyasi liderliklerin istediği olacaktı: Savaşın devamı, devrimin bastırılması, burjuvazinin kendi düzenini kurması.
2011 Arap devrimleri bu acı tecrübeyi bize yaşarken gösterdi. Ekmek, adalet ve özgürlük için ayaklanan Ortadoğu işçilerini birleştirecek, mücadelelerine ve örgütlenmelerine yardım edecek, onların acil taleplerini savunacak devrimci partiler olmadığı için, devrimler kendisine yabancı ve karşı olan güçler tarafından kolayca çalındı.
1917 Ekim Devrimi ve 2011 Arap devrimlerinin dersleri, Türkiye işçi sınıfı için hayati önemdedir. Zor koşullardan yeni bir toplumu çıkarabilmek için örgütlenmeliyiz.
Bolşevikler savaşı nasıl bitirdi?
Orta Doğu’da 100 yıl önce iki emperyalist devletin arasındaki gizli anlaşmayla çizilen sınırlar, bugün isyanlar ve saldırılarla sarsılıyor.
1. Dünya Savaşı’nın ikinci yılı olan 1916’da Fransa ile İngiltere arasında gizli Sykes-Picot anlaşması imzalandı.
Başta Rusya da bu gizli anlaşmanın ortağıydı, İstanbul ve boğazlar Rus hakimiyetine geçecekti. Fakat 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi ile bu gizli anlaşma açığa çıktı.
Bolşevikler, devlet arşivinde ele geçirdikleri gizli belgeleri İngiltere’de yayınlanan Guardian gazetesine sızdırarak ifşa ettiler.
Rus işçi sınıfının talepleri doğrultusunda savaştan çekilme kararı aldılar. 1917 yılı boyunca hem burjuva partileri hem de ılımlı sol savaşın devam etmesinden yanayken, buna karşı çıkan tek parti Bolşeviklerdi.
İnatçı savaş karşıtı kampanyaları sırasında hain, Alman ajanı ve casus ilan edildiler. Hapislere kapatıldılar, haklarında görüldüğü yerde vurun emri bile çıktı.
Rus işçi sınıfının Alman sınıf kardeşleriyle savaşmayı reddedip, kendi hakim sınıflarına karşı mücadele etmeyi seçmesi sonucu kurulan tarihteki ilk işçi devleti, Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesini de sağladı.
2011’de gerçekleşen Arap devrimleri ise emperyalist devletlerin dayatması olan Orta Doğu’daki kurulu düzenin, emekçi sınıflar tarafından aşılmak istenmesi, çoğulcu, demokratik, özgürlükçü bir Orta Doğu devrimi fikrinin canlanışıydı.
Bir kere düzen sarsılmaya görsün, işler karışır, hakim sınıflar toparlanır toparlanmaz saldırıya geçer. 1917 Şubat ayında gerçekleşen kendiliğinden devrim, Bolşeviklerin inatçı siyasi kampanyalarıyla sosyalist devrime bağlanmasıydı Rus işçi sınıfı da Orta Doğulu işçilerle aynı kaderi paylaşacaktı.
1917 Eylül ayında gerçekleşen General Kornilov’un darbesini püskürten Bolşevikler, kitlelerin aklını ve kabini kazandığı gibi devrimci partinin yeni bir topluma geçişte üstleneceği rolü başarıyla uyguladılar.
Savaşın getirdiği ekonomik ve insani yıkıma karşı tepki üzerine yükselen, bir ekmek ayaklanması ile başlayan sürecin sonucu olan Ekim Devrimi’nin dersleri Orta Doğulu işçilerin bir sonraki hamlesinde yol gösterici olabilir.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)