İsyanlar ve ayaklanmalar tarih boyunca pek çok kez patlak verse de, onlar genelde başarıya ulaşmazlar. Rusya’daki Bolşevik Parti, sosyalist örgütün devrimin başarıya ulaşmasında ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Şubat 1917’de devrim başladığında Bolşeviklerin yalnızca 10 bin üyesi vardı. Kasım 1917’ye gelindiğinde ise üye sayıları 250 bine çıkmıştı. Bolşevik Parti’nin liderliğinde iktidara el koyan işçi sınıfının büyük bir çoğunluğu bu partiyi desteklemişti. Çünkü Bolşevikler devrimin başarıya ulaşması için iktidara el koymak gerektiğini ve sosyalist örgütün bunun gerçekleşmesi için çok önemli olduğunu biliyorlardı.
Bu tutum onları diğer iki büyük sol partiden, yani Sosyalist Devrimcilerden ve Menşeviklerden ayırıyordu. Hem Sosyalist Devrimciler hem de Menşevikler devrime katılmışlardı ancak onlar işçi sınıfının iktidarı ele geçirebilecek kapasitesi olduğuna inanmıyorlardı. Onların vizyonu kapitalist parlamenter bir demokrasinin kurulmasıyla sınırlıydı. Ancak Bolşevikler işçilerin kurduğu konseylerin, yani Sovyetlerin bir işçi hükümetinin temelini oluşturabileceğini savundu. Sonuçta Bolşeviklerin tutumu Devrimci Sosyalistlere veya Menşeviklere göre çok daha netti.
Şubat ayında Çarlık yıkıldığında Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler, Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılımını desteklediler ve yeni kapitalist demokrasiyi “savundular.” Oysa Bolşevikler savaşa derhal son verilmesini istediler. Artık Rusya’da geçici hükümet iktidarda olsa da savaşın hala emperyalist bir kıyım olduğunu savundular. Geçici hükümet dağılmakta olan bir toplumu bir arada tutmaya çalışıyordu ve Sovyetler onun otoritesini tehdit ediyordu. Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler geçici hükümete katılıp Sovyetler karşısında ona destek verdiler, işçi hareketi bu hükümetin ötesine geçtiğinde bile tutumları değişmedi.
Parti işçi hareketinin bir parçası
Bolşevikler ise büyüyen işçi hareketinin safındaydı ve böylece işçilerin radikal talepleriyle bağ kurup geniş kitleleri Sovyet iktidarı sloganına kazanabildiler. Bolşeviklerin başarısının nedeni yalnızca doğru fikirlere sahip olmaları değildi. Kendisine “uzman” sıfatını yakıştıran pek çok kişi Bolşeviklerin fırsattan yararlanarak kendilerini dayattıklarını iddia ediyor. Onlar, Bolşevikleri işçi hareketinin öfkesinden faydalanarak darbe yapanlar olarak göstermeye çalışıyor. Oysa Bolşeviklerin işçi hareketine liderlik edebilmesinin nedeni işçi hareketinin bir parçası olmalarıydı. Bolşeviklerin üyelerinin çoğunluğu işçiydi ve fabrikalarda ve işyerlerinde diğer işçilerle yan yana mücadele etmişlerdi. Onlar bu mücadele içinde işçi sınıfının güvenini kazandıkları için harekete liderlik edebildiler. İşçiler 1917’de radikalleştiklerinde giderek daha fazlası Bolşeviklere katıldı. İşçi sınıfı içinde daha güçlü bağlara sahip oldu ve işçi kitleleriyle daha sıkı bağlar geliştirdi.
Bolşevik partinin lideri Vladimir Lenin, 20. yüzyılın başında böyle bir örgütlenme hayal etmişti. Bu dönemde Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi yeni kurulmuştu ve devrimciler hala nasıl örgütleneceklerini tartışıyorlardı. Lenin “her zaman her eylemi destekleyecek ve onu mutlak mücadeledeki güçleri yoğunlaştırmak için kullanacak” bir örgüte ihtiyaç duyulduğunu yazdı. Yalnızca ücretler gibi dar ekonomik talepler üzerinden devrimcileri eleştiriyordu. Bu devrimciler küçük kazanımlar için yürütülen mücadelenin işçilerin otomatik olarak sisteme karşı çıkmasına neden olacağını savunuyorlardı.
Oysa Lenin işyeri mücadelelerinin yeterli olmadığını, devrimcilerin siyasal mücadelenin de içinde olması gerektiğini savundu. Bu aynı zamanda “nerede ortaya çıkarsa çıksın, toplumun hangi sınıfını veya tabakasını etkiliyor olursa olsun” tüm ayrımcılıklara karşı çıkmak anlamına geliyordu. Mesele tüm bu farklı mücadeleleri bir araya getirmek ve onları üreten sisteme karşı yürütülen mücadelede birleştirmekti. Bunu yapacak olan örgüt, bu mücadelelerin her birinin içinde olmalıydı ama aynı zamanda merkezi olmalıydı. Yerel gruplar kendi deneyimlerini, örgütün seçilmiş liderliğine aktarıyorlardı. Böylece örgüt hızlı bir şekilde harekete geçebiliyor ve bütün örgüt birlikte davranabiliyordu.
Lenin’in önerileri Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nde Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki kanadı doğuran bir bölünme yarattı. Lenin kendini adamış devrimcilerden oluşan sıkı bir üyelik isterken Menşevikler daha gevşek bir örgütlenmeyi savunuyorlardı. Ancak Bolşevik örgüt çok esnek bir yapıdaydı. 1905 Devrimi sırasında Lenin “partinin kapılarının açılmasını” savunmuştu, böylece devrimle radikalleşmiş olan yeni işçi tabakaları partiye kazanılabildi.
Devrimin yenilmesinin ardından Bolşevikler büyük bir baskıyla karşılaştılar. Liderlikleri sürgüne gitmek zorunda kaldı ve parti sıkı bir gizlilik içerisinde işledi. 1917 Devrimi’ne gelindiğinde Menşevikler daha kalabalık olan gruptu. Ancak Bolşevikler hızla değişen olaylara tepki doğru tepki verebildiler. Ekim ayı geldiğinde geniş işçi yığınları Bolşevik partiye sempati duyuyor veya ona katılıyorlardı. Bütün ülkedeki Sovyet seçimlerinde Bolşevikler kazanamaya başladı. Sonunda işçileri geçici hükümeti devirme fikrine kazandılar. Onların örgütlüğü zaferin anahtarı olmuştu.
(Sosyalist İşçi)
Fotoğraf: 1917 Ekim Devrimi'nin ardından kadınlar ve çocukların sorunlarını çözmek için çalışan Bolşevik parti üyeleri.