Emperyalizm, rekabet ve şiddet

05.12.2023 - 10:50
Haberi paylaş

Emperyalizm, büyük devletlerin küçük devletlere hükmetmesinden daha fazlasıdır. Kapitalist rekabetin bir sonucudur. Isabel Ringrose yazdı.

Acımasız, vahşi ve ölümcül. Bu kelimeler, İsrail'in Filistinlilere saldırısının ardındaki sistemi özetliyor. Pek çok kişi böylesi bir dehşeti üreten yapıyı tanımlamak için emperyalizm kelimesini kullanıyor ve bu doğru.

Ancak bu terim birçok farklı şekilde kullanılmaktadır.  Yaygın kullanımlarından biri, büyük devletlerin küçük devletlere zorbalık ve baskı yaptığı süreci tanımlamaktır.

Bir diğeri ise büyük güçlerin daha zayıf ülkelerin hammaddelerini ve diğer kaynaklarını ele geçirme ya da kontrol etme çabasıdır.

Her ikisi de emperyalizmin özellikleri.

Ancak marksistler için emperyalizm, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda ortaya çıkan ve o zamana kadarki tarihin en korkunç katliamına yol açan kapitalizmin özel bir aşamasıdır.

Kapitalizmin özel aşaması

Emperyalizm rekabetten, rakip kapitalist devletlerin ekonomik ve çoğu zaman askeri olarak egemenlik kurma mücadelesinden ayrılamaz.

Rus devrimci Vladimir Lenin Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kısa kitabını 1916 yılında savaşın ekonomik temellerini ve kapitalist devletler arasındaki küresel çatışma sisteminin özelliklerini açıklamak için yazmıştı.

"Emperyalizm dünyanın bölünmesi demektir" ve "Bir avuç çok zengin ülkenin yüksek tekel kârları için" demişti. Patronların ve devletlerin birbirleriyle işbirliği yapacağını, barış için bir güç haline geleceğini savunanların aksine Lenin, çatışan emperyalistler arasındaki herhangi bir güç dengesinin yalnızca geçici olabileceğini söyledi. Bir devletin ya da devletler grubunun ekonomik ağırlığı değiştiğinde, yeni kanlı mücadeleler patlak veriyor ve dünya pazarını barışçıl bir şekilde bölüşmek için yapılan her türlü anlaşmayı yok ediyordu.

Kapitalizmin ilk aşamalarında nispeten küçük şirketler birbirleriyle çoğunlukla iç pazarda rekabet eder. 

Ancak rekabet süreci sonucu bazıları rakiplerini ezer. Galipler daha büyük, daha güçlü ve uluslararası alanda genişlemeye hazır duruma gelir.

İç pazarın ötesine geçtiklerinde, sorunsuz kâr elde edebilmek için devletten destek isterler.  Bazen ticaretin önündeki engelleri yıkmak ya da "yardımcı olmayan" yöneticileri temizlemek için silahlı güç de talep ederler.

Emperyalizm, ekonomik ve jeopolitik rekabetin kaynaşmasıdır. Ve devletlerin savaş çığırtkanlığı da ekonomik sistemlere dayalıdır.

Birinci Dünya Savaşı'ndan elli yıl önce Britanya baskın endüstriyel güçtü. Ancak savaş öncesinde Almanya ikinci büyük ekonomi olarak meydan okuyordu.

Almanya ve diğer devletler Britanya'ya askeri ve ekonomik olarak başkaldırdı.

On dokuzuncu yüzyılın sonundaki Berlin Kongresi'nde olduğu gibi bazı noktalarda, tüm güçler Afrika'yı aralarında paylaşma konusunda anlaşabilirlerdi - tabii ki hiçbir Afrikalıyı dahil etmeden.  Ancak ganimet bu şekilde paylaşılarak neredeyse tükendiğinde, yeni bir genişleme ancak başka bir devletten alınarak gerçekleşebilirdi. 

Hiçbir devlet hakimiyet ve kontrol alanlarını "dondurmakla" yetinmedi. Bunun yerine ekonomik birikimleri dünya savaşına yol açtı.

İngiltere ve müttefiklerinin 1918'deki zaferi diğerlerini bir süreliğine geri püskürttü.  Ancak diğer Avrupalı güçlerin ve özellikle de ABD'nin yükselişini sonsuza kadar engelleyemezdi.

İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş

Rus devrimci Leon Troçki'nin yazdığı gibi, "Savaş sırasında ABD'nin muazzam ekonomik üstünlüğü gelişti ve tüm boyutlarıyla ortaya çıktı. Bu ülkenin denizaşırı bir taşralılık aşamasından çıkması, Britanya'yı aniden ikinci sıraya itti."

Siyasi yapılar, ekonomik güç ve uluslararası kontrol arasındaki bu uyumsuzluk İkinci Dünya Savaşı'nın temelini oluşturdu. Ve bu savaş ABD ile emperyalist rakibi SSCB'nin yükselişini hızlandırdı.

1939 gibi geç bir tarihte ABD askeri güç sıralamasında 19. sıradaydı ve Portekiz'in gerisindeydi.

Ancak o zamandan 1941'in sonlarında savaşa girmesine kadar geçen sürede ABD silahlı kuvvetlerini sekiz kat artırarak 1,5 milyon kişiye çıkardı.

Emperyalizmin değişmez özellikleri vardır, ancak aynı zamanda çok önemli biçimlerde değişir ve dönüşür. Bir aşamada "çok kutuplu" bir dünyada altı ya da daha fazla emperyalist ülke birbiriyle kapışır hale gelmişti. 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iki büyük blok karşı karşıya geldi. ABD, diğer devletleri ya ekonomik baskı ya da şiddet yoluyla kendi iradesine boyun eğmeye zorladı. Seçimleri ayarladı, tehdit gibi görünen liderleri ortadan kaldırdı ve egemenliğini sağlamak için askeri birlikler gönderdi.

Örneğin ABD, ülkenin petrol endüstrisini millileştirdiği için 1953 yılında Muhammed Musaddık hükümetini devirdi.

Vietnam'da yıllarca süren savaşta 1,5 milyon Vietnamlıyı ve komşu Kamboçya'da yüz binlerce insanı öldürdü.

Bu arada SSCB de 1968'de Çekoslovakya'yı işgal etti ve işçi ayaklanmalarını bastıran dostlarını destekledi. 

Rusya'daki devlet kapitalizmi ve ABD'deki kapitalizm, her birini diğerinden daha fazla sanayi üretimi yapmaya ve daha fazla jeopolitik nüfuz elde etmeye itti.

İki blok arasındaki Soğuk Savaş, zaman zaman nükleer silahların da kullanıldığı sıcak bir savaşa dönüşme tehlikesine sahne oldu. İşçiler ve yoksullar her yerde kaybetti. 

Bu nedenle Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin içinden geldiği siyasi gelenek "Ne Washington ne Moskova, Uluslararası Sosyalizm" sloganını öne çıkardı.

Soğuk Savaş sona erdiğinde ABD egemen süper güçtü. Fakat bu, neoliberalizmin bazı destekçilerinin öngördüğü gibi "tarihin sonu" olmaktan çok uzak bir durumdu. Ekonomik güç kayması devam etti.

1980 yılında Rusya küresel imalatın yüzde 14.8'ini üretiyordu; bu oran ABD'nin yüzde 31.5'lik payının yaklaşık yarısı kadardı. Otuz yıl sonra Rusya dünya gayrisafi yurtiçi hasılasının sadece yüzde 3,2'sini üretirken, ABD'nin payı yüzde 22'ye düştü.

Japonya, Çin ve diğerlerinin yükselişi ABD'nin ekonomik hakimiyetini sıkıştırdı. Bu durumu telafi etmek için askeri harcamalarını büyük ölçüde artırdı.

Ulusal kurtuluş hareketleri

Emperyalizm için diğer bir sorun da kurbanlarının kaderlerini direnmeden kabul etmelerinin nadir oluşudur.  Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, emperyalistlerden daha güçlü oldukları zamanlarda bile İngiliz, Fransız ve İspanyol imparatorluklarına karşı ayaklandılar.

Ve nihayetinde ya imparatorlukları yenerek ya da çekilmelerini sağlayacak kadar korku salarak kazandılar.

ABD, Vietnam'da kaybetti. Tıpkı Fransızların daha önceki bir dönemde kaybettiği gibi.  Ölü yığınlarına ve bütün bir toplumun yok edilmesine rağmen ABD, Irak'ta ve ardından Afganistan'da kaybetti.

ABD Başkanı Joe Biden, Çin ile rekabete odaklanmak için ABD güçlerini Afganistan'dan aşağılayıcı bir şekilde geri çekti.

Bugün ABD ve Rusya gibi rakip emperyalist güçler, Ukrayna'daki vekalet savaşı üzerinden yeniden birbirleriyle kapışıyor. Rusya hala dünya arenasında hareket edebileceğini göstermeye çalışıyor.

Ve ABD, NATO askeri ittifakı aracılığıyla, Ukrayna güçlerini desteklemek üzere silah akıtmak için müttefiklerini bir araya getirdi.

Savaşsız bir dünyayı kazanmak mümkün. Ancak çözüm şu ya da bu emperyalisti desteklemek değil, savaş ve rekabet üreten sistemle doğrudan mücadele etmektir.

Bu da emperyalizme karşı ayaklanan ezilen halklar ve uluslarla dayanışma ve destektir.

Dayanışma ve destek, emperyalist gücü denizaşırı ülkelerde ve yurtiçinde zayıflatarak devrimci hareketlere daha fazla alan açabilir.  Bu, ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemek ve emperyalizme karşı mücadeleyi kendi liderlerimize yöneltmek anlamına gelir.

Emperyalizme karşı mücadele

İngiltere, bir zamanlar olduğu gibi süper güç olmasa da, Filistinlilerin öldürülmesi ya da Ukrayna'ya asker ve para gönderilmesi söz konusu olduğunda ABD'yi desteklemektedir.

Burada egemen sınıfa vurulacak bir darbe, dünyanın dört bir yanındaki emperyalistlere vurulacak bir darbe anlamına gelebilir ve isyan için bir kıvılcım olabilir. Birinci Dünya Savaşı Rusya ve ardından Almanya'daki devrimlerle sona ermişti.

Bu , her yerde sömürge karşıtı ve anti-emperyalist hareketleri cesaretlendirdi. Özgür bir Filistin için mücadele etmek, emperyalizme bir darbe vurarak İsrail'i ve destekçilerini çökertmeyi amaçlıyor.

Eğer zafere ulaşırsa, Ortadoğu'da ve uluslararası alanda daha geniş çaplı ayaklanmalara yol açabilir.  Dünyayı emperyalizmden kurtarmak, savaşa ve rekabete neden olan kapitalist sisteme darbe vurmak anlamına gelir.

(Socialist Worker)

Fotoğraf: Vietnam savaşında ABD askerleri

 

Bültene kayıt ol