Sosyalizm için örgütlü mücadele

17.11.2022 - 09:23
Haberi paylaş

Devrimci partilere neden ihtiyaç var? Bunca toplantıyı, sonu gelmez tartışmaları, çıkarılan yayınları, onları dağıtma çabasını, küçük veya büyük çeşitli eylemleri, bildirileri niye ısrarla ve ısrarla düzenliyoruz, bunlara vakit harcıyoruz? Mücadeleye yeni atılan yoldaşlar için bu iğneyle kuyu kazma çabası gibi görünen faaliyet zaman zaman anlamsız geliyor. Oysa işçi hareketinin tarihi, kitlesel devrimci partiler yaratılamadığında muazzam ayaklanmaların nasıl heba olduğunu gösteriyor. Bunun karşısında 1917 yılında Rusya’da ise Bolşevikler’in yıllar süren emeğinin, bitmek tükenmek bilmez enerjisinin ilk muzaffer işçi devrimini nasıl hazırladığını ortaya koyuyor.

Neoliberalizme ve otoriterleşmeye karşı kitlesel protesto gösterileriyle sarsılan dünyamızda bu ihtiyaç hâlâ güncel ve yakıcı. 2019’daki küresel isyan yılında Sudan’da başlayan eylemler olağanüstüydü. Genç bir kadın bir arabanın üstüne çıkarak söylediği şarkıyla harekete önderlik ediyor, mücadelenin içindeki iş bırakma süreçlerinden yeni emek ve meslek örgütlenmeleri doğuyor, insanlar sokaklarda kazanımlarını yitirmemek için kitlesel olarak 24 saat nöbet tutuyorlardı. Pandeminin ardından Sri Lanka’da yoksulluğa karşı başlayan eylemler devlet başkanını devirdi. Bugün İran’da kadınların başlattığı isyanı Kürtler, gençler, diğer yoksullar ve sonunda işçiler takip etti. Haftalardır rejim bu protestoları nasıl yatıştıracağının yolunu bulamıyor. Bütün bu mücadeleler çok güzel, ancak ortak özellikleri nihai bir başarıya, emekçileri ve tüm ezilenleri özgürleştirecek, sömürüyü sonlandıracak bir iktidar hamlesine girişememiş olmaları.

Eşitsiz gelişim ve örgüt

Devrimci bir örgüt inşa etmenin gerekliliği, kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişiminden kaynaklanıyor. Sistemin her yerde verili anda eşit ölçüde olgunlaşmış olmayan, ama diğer yandan en geri bölgeleri hızla en ileri kapitalist ülkeler seviyesine taşımaya çabalayan doğası, işçi sınıfının içinde de mücadeleye güvenin, bilincin ve deneyimlerin eşitsiz gelişmesine yol açıyor. 

Her eylemde, grevde, okul işgalinde diğer arkadaşlarını öne çekmeye çalışan, masanın üzerine çıkıp kitleye ajitasyon çeken, ilk hamleyi yapan daha kararlı, daha mücadeleci aktivistler görürsünüz. Bunların yanında yine her mücadelenin içinde hareketi geriye çeken, pesimizm yayan, yapılması planlanan bir sonraki adımın yapılmamasını, tehlikeli olduğunu savunan insanlar da vardır. Sınıf mücadelesi aslında, ilk örnekte saydığımız aktivistlerin, sonradan saydığımız fikirleri mağlup ederek geniş kitleleri mücadeleye çekme mücadelesidir.

Sınıf bilincinin şekillenmesi

Tam da bunun için örgütleniyoruz. Uluslararası Sosyalist Akım sınıf içerisindeki bilinç düzeyleri farklılaştığı için 30’a yakın ülkede devrimci partiler inşa etmeye çalışıyor. Bu böyle olmasaydı, işçi sınıfı artık toplumda patronlar karşısında ezici bir çoğunluk oluşturduğuna göre, devrimi yapmak oldukça kolay olurdu! Ama tam tersine devrimci partiler olarak işçi sınıfının içinde dahi küçük bir azınlığı temsil ediyoruz. Çünkü egemen sınıfın mevcut sistemin tek geçerli yol olduğunu anlatan, siyasetin parlamentodan ibaret ve sadece yetenekli/akıllı iyi eğitimli kimselerce yapılması gerektiğini vadeden devasa mekanizmaları var. Okullar, televizyonlar, gazeteler ve daha nicesi. İşçi sınıfının bilinci tüm bunların da etkisiyle belirleniyor. İşte devrimci parti, bu hegemonyayı kırmak için, hâlihazırda bunu kendi kafasında halletmiş olan en ileri aktivistlerin, işçi sınıfının mücadele içerisinde öncülük eden kesimlerinin bir araya geldiği bir aktivistler ağıdır. 

Sınıfın içerisinde, geçmişin deneyimlerine yaslanarak, bir sonraki adımın doğru tayin edilmesi ve devrime kadar verilen mücadelenin rotasının doğru bir yola oturtulması için mücadele eder.

Kritik bir rol

Bazen bir devrimcinin kafasına tam olarak oturmayan bu örgüt inşası çabası, tarihin belirleyici anlarında kritik bir rol oynuyor. Almanya’da 1918’de başlayıp 1923’e kadar süren işçi devrimi kazanabilseydi, belki 100 yıldır bambaşka bir dünyada yaşıyor olacaktık. Dönemin en ileri kapitalist ülkesinde, dönemin en güçlü ve örgütlü işçi sınıfı, başka bir dünyanın kapılarını aralamak için ayaklandı. Zaman zaman bazı bölgelerde sosyalist cumhuriyetler dahi kuruldu. Fakat ülke içerisindeki ana sosyalist örgüt, Sosyal Demokrat Parti, çoktan devrim yolunu terk etmişti ve işçilerin ayaklanmasını bastırmaya çalışıyordu. O partiden kopup devrimci örgüt inşa etmeye çalışan Rosa Luxemburglar ise çok geç kalmışlardı. Bu gecikmenin bedelini maalesef canlarıyla ödediler. 

Alman Devrimi’nin yenilgisi egemen sınıfların bu kalkışmadan intikamını aldığı süreçte faşizm denen insanlık tarihinin başına gelmiş en büyük belayı ortaya çıkardı. 

Rusya’daki Bolşevikler ise aynı dönemde başka bir örneği, dünyanın eşit ve özgür bir yer olabileceğine dair umudu yarattılar. Yıllar boyu fabrikalarda yarım kopek yarım kopek para toplayarak finanse ettikleri gazeteleri Pravda, her şehirde ve işkolunda deneyim kazanmış işçi önderleri, solda sosyal şovenizmden savaş destekçiliğine çeşitli akımlara karşı ısrarla verdikleri mücadele, 1917’de Şubat Devrimi’nin işçi sınıfı iktidarıyla taçlanması gerektiğini savunan politik hatları ile tarihin en görkemli sıçramasına imza attılar. Ekim Devrimi sömürüyü kaldırmak için gerekli ilk adım olmanın yanı sıra kadınların, LGBTİ+ların, ezilen ulusların, köylülerin ezilmişliğine karşı da büyük bir başkaldırıydı. İşte bazen çok ufak ve anlamsız gibi görünen çabalar, aslında işçi sınıfının kaderini değiştirmek için verilen böylesi radikal bir projeye hizmet ediyor. Elinizdeki gazeteyi size satmak ve okutmak için gösterilen ısrarın ardında bu niyet yatıyor.

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol