19 Nisan 1943. Sabahın erken saatleri. Albay Ferdinand von Sammern-Frankenegg panikle Varşova Bristol oteline giriyor. General Jürgen Stroop - ki Joseph olan ismini “aryan” bulmadığı için Jürgen’le değiştirmiştir - sabahın o saatinde albayı kapısında görünce şaşırmış mıdır bilemiyoruz; lakin bir şeylerin ters gittiğini sezmiş olmalı. SS Ferdinand telaşlı ve afallamış haliyle o günkü planın gerçekleşemediğini, işlerin karıştığını söylemiştir generale.
İmha planı bu kez işlememiştir çünkü Varşova gettosunda geniş çaplı silahlı bir direniş başlamıştır. Yahudiler Nazileri gettodan püskürtmeyi başarmıştır.
Önce gettolar, sonra imha kampları
Albay Ferdinand Nazi generale Krakow’dan bombardıman uçağı istemeyi önerir. Stroop bu teklifi küçümser. Eğitimli, teçhizatlı askerlerinin basit silahlarla gerçekleştirilmiş bir direnişe yenik düşmesi zaten yeterince “rezil” bir durumdu. Üstün ırkın askerleri nasıl olur da Yahudilere karşı başarısızlıkla karşılaşabilir. Ferdinand’ın teklifini reddeder. Daha fazla destek istemek Üçüncü Reich’ın “itibarını” dünyanın gözü önünde küçük düşürecektir. Stroop elindeki kaynaklarla, meseleyi kısa sürede çözeceğinden emindi. Ama boyun eğmeyen direnişçileri hesaba katmamıştı.
1939 yılında Almanya’nın Polonya’yı işgalinin ardından Gestapo şefi Reinhard Heydrich Polonya’daki tüm Yahudilerin tecrit edilmesini emreder. Amaç çok sayıda Yahudi’yi ufak bir alana hapsederek hem kontrolü kolaylaştırmak hem de yetersiz gıda, yetersiz tıbbi malzeme ile Yahudilerin açlık ve hastalıkla yavaş yavaş ölmesini sağlamaktır. Varşova gettosu işte böyle ortaya çıktı. 1940 yazında Heydrich tifüs salgını bahanesiyle gettonun çevresinin tuğlayla örülmesini istemişti. Lodz, Krakow ve çevre şehirlerde yaşayan Yahudiler gettoya getirildikçe Yahudi Konseyi kısıtlı sayıda verilen yiyeceği paylaştırmada zorluklar yaşamaya başladı. 15 Kasım 1940’ta tüm çıkışlar kapatıldı. Naziler Yahudilerin bazılarını günü birlik işçi taburlarına yolluyordu. O işlere seçilemeyenler ise ellerinde ne var ne yoksa satıp hayatta kalmanın yollarını arıyordu. Açlık ve hastalıklar yüzünden gettonun ilk yılında yaklaşık 43.000, 1942 yılında ise 37.000’den fazla insan öldü. Ama gelin görün ki bu sayı bile Nazi Almanyası’nın ırksal arınma programı için yeterli değildi. Nazi başkomutanı Himmler tüm Yahudilerin imha kamplarına sürülmesini emretti. Her gün 6.000 kişi trenlere doldurulup kampların yolunu tutacaktı.
Direniş
Bu yolculuğa çıkıp kamplardan kaçmayı başaran az sayıda Yahudi, insanların başına gelenleri anlatmak için tekrar gettoya döndü. Auschwitz ve Treblinka gibi kampların son durak olduğunu, bu kamplarda Yahudilerin duş odalarında zehirli gazlarla öldürüldüğünü ve cesetlerin fırınlarda yakıldığını anlattılar. Mademki öldürüleceklerdi o zaman ölene dek boyun eğmemeli, katillerine kök söktürmeli, ellerinden ne geliyorsa yapmalılardı. Ardından, önce Yahudi Askeri Birliği (ŻZW) toplantı çağrısında bulundu. Kısa süre içinde Polonya İşçi Partisinin Yahudi üyeleri Mordechai Anielewicz liderliğinde Yahudi Muharebe Örgütü (ZOB) harekete katıldı. İlk işleri tren vagonlarına gitmeye karşı direnişe çağıran bir bildiri yayınlamaktı. İkinci iş ve aslında daha da zor olanı ateşli silah bulmaktı. Kanalizasyonları geçit olarak kullanan karaborsacılar yüksek fiyata silah satmaya başlamıştı. Yahudi direnişçiler Judenrat’tan ve kapolardan aşırdıkları paralarla cephanelik ve silah alıyorlardı. Polonyalıların anti-Nazi direniş örgütü Armia Krajowa’dan yardım istediler. Fakat hayal kırıklığına uğradılar. Örgütün çoğunluğu kendilerine yetecek kadar silahları olduğunu söylemişti. Sadece içlerinden küçük bir grup dayanışma gösterip bir kısmı bozuk olan silahları gönderdi. 9 Ocak 1943’te Himmler Varşova’ya geldiğinde 360.000 kişilik gettoda nüfus 66.000’e düşmüştü. Şubat ayı bitmeden gettonun tamamen “arındırılması” emrini verdi. Askerler gettoya girer girmez ufak çaplı bir direnişle karşılaşınca geri çekildiler. Naziler geri çekilince küçük bir zafer kazanan direnişçiler daha büyük bir adım için moral bulmuş oldu. Alman askerleri gettoyu boşaltma planlarını geçici olarak durdurmuştu. Öte yandan Armia Krajowa’nın -birkaç antisemit üyesi dışında- desteğini de kazanmış oldular. Karmaşık yeraltı sığınakları yapmaya ve tüneller açmaya devam ettiler. Himmler gelişmelerden çok rahatsızdı. Adolf Hitler’in doğum gününden bir gün önce yani 19 Nisan 1943’te gettoya girip Führer’e ‘Yahudilerden temizlenmiş bir Varşova’ sunmak istiyordu ve general Stroop’u görevlendirdi. 18 Nisan akşamı getto Polonya polisi ile çevrelendi. Direnişçiler baskın olacağını anlayınca planlarına uygun şekilde silahlarıyla yerlerini aldılar. 19 Nisan gecesi Nazi askerleri gettoya girdi. Ortalık sakin görünüyordu. Bu rahatlıkla gettoda beklerlerken saat altı sularında direnişle karşılaştılar. İlk bombayı 17 yaşındaki direnişçi Emily Landau çatıdan fırlatmıştı. Pencerelerden, balkonlardan molotof kokteylleri, el bombaları ve mermiler yağıyordu. 2 saatlik çatışmada düzinelerce Nazi askeri ölmüştü. Naziler tekrar tekrar saldırdıkça getto direnişçileri onları püskürtüyordu. Kadın direnişçiler Niuta Tajtelbaum, Rachel Zilberberg, Tosia Altman, Mira Fuchrer ve daha niceleri ön saflardaydı.
Daha dün dehşet ve çaresizliği yansıtan yüzler, tarif etmesi kolay olmayan bir sevinçle parlıyordu. Gurur dolu bir sevinç. Marek Edelman’ın komuta ettiği bölgede yapılan saldırı sonucu 22 Nazi daha ölmüştü. Ölülerin silahlarını alıp direnişe devam ettiler. Polonyalı anti-faşist gruplar gettoya destek olmaya çalışıyordu ama ne yazık ki polisler ve Nazi askerleri tarafından bastırılıyorlardı. Yahudi direnişinin iki seçeneği vardı: Ya savaşarak ölmek ya da teslim olup gaz odalarında ölmek. Bunu unutmadan eylemlerini 16 Mayıs’a kadar devam ettirdiler. Stroop’un küçümsediği direniş bir aya yakın sürmüştü. Nazilerin kaybı çoktu. Direnişçilerin ne yazık ki çoğu ölmüştü. Fakat umutsuzluğun, Nazi karanlığının tam ortasında boyun eğmeyenlerin sembolü oldu Varşova gettosu direnişi. Diğer gettolardaki, ölüm kamplarındaki ayaklanmalara güç verdiler.
İnsanlığa ve tarihe ise şu sözü miras bıraktılar: Asla pes etme!
Melike Karaosmanoğlu
(Sosyalist İşçi)