Makale 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen işçi devriminin arka planını ve ardından yaşanan tüm gelişmeleri nasıl etkilediğini tartışıyor.
İçinde bulunduğumuz günler için “bu bir distopya!” diyenlerin sayısının ne kadar fazla olduğunun farkında mısınız? Gerçekten de otoriterliğin yükseldiği, sağcı, ırkçı, kadın düşmanı, cinsiyetçi burjuva politikacılarının her yerde iktidara geldiği, kapitalizmin giderek derinleşen krizinde işçi sınıfının sefalete sürüklendiği, iklim krizinin dünyanın sonunu getirmek üzere olduğu, felaket üzerine felaket yaşandığı bu dünya adeta bir film platosu gibi. Ancak yaşananlar ne bir film, ne bu dünya bir set, ne de ezilenler, yoksullar, ötekiler, işçiler birer figüran! Hayır, bundan 103 yıl önce, dünya şimdikinden bile kötü bir yerken, o cahil, dindar, geri kafalı, kaba saba denilerek horlanan işçiler ve köylüler, yeni ve daha güzel bir dünya yaratmak üzere ayağa kalkmıştı.
Ezilenlerin iktidarı
Gerçekten de 1917 yılında, yani Birinci Dünya Savaşı’nın en korkunç günlerinde, çarlık rejiminin baskısından, savaşın sebep olduğu felaketlerden, ölümlerden, yıkımlardan, yokluktan, adını bile duymadıkları uzak diyarlarda, hiç tanımadıkları kendileri gibi yoksul gençlerle birbirlerini boğazlamaktan bıkan Rus işçileri, köylüleri, askerleri tam 450 yıllık monarşiyi devirdi ve Rusya’nın savaştan çekilmesini sağladı.
İktidarı ele geçiren ezilenler, ülkenin her yerinde “Sovyet” adı verilen meclisler kurdular, büyük toprak sahiplerinin topraklarını köylülere dağıttılar, fabrikaları ve işyerlerini demokratik kontrolleri altına aldılar. Orduda askerler subaylarını artık kendileri seçiyordu. “Halk Temsilcileri Konseyi” adı verilen yeni bir hükümet oluşturuldu. Sonradan Komünist Partisi’ne dönüşecek olan Bolşevikler, hükümette çoğunluğu oluşturuyordu ve başlarında Lenin bulunuyordu.
Bu devrim hükümeti, kısa sürede birçok ülkede ezilenlerin bugün bile sahip olamadığı uygulamaları yürürlüğe koymaya başladı. Fabrikalarda işçiler artık temsilcilerini kendileri seçiyor, bu temsilciler ortalama bir işçiden fazla ücret almıyor, her an geri çağrılabiliyordu. Özellikle kadın ve eşcinsel hakları konusunda büyük adımlar atıldı. Devrimden dört gün sonra sekiz saatlik iş gününü getiren bir kararname yürürlüğe kondu ve kadınların uzun çalışması yasaklandı. Kadınların ve çocukların ağır ve sağlıksız koşullarda, yeraltı ve gece işlerinde çalışması da yine aynı kararnameyle yasaklandı. Devrimden sonraki ilk yılda kadınlara tam oy hakkı tanındı, erkeğin aile reisliğine son verildi, boşanma hakkı tanındı, meşru ve gayri meşru çocuklar arasındaki ayrıma son verildi, eşit ücret, eşit çalışma hakkı ve ücretli doğum izni sağlandı. Zina ve eşcinsellik ceza yasasından çıkartıldı.
O geri kalmış, cehaletin pençesinde kıvranan Rusya, muazzam bir kültürel sıçrama yaşadı. İşçiler üniversiteye gitmeye başladı, ülkenin her yerinde kültür ve sanat faaliyetleri güçlendirildi, halkın geleneksel sanatlarında, sinema gibi yeni alanlarda bile büyük gelişmeler yaşandı. Bütün bunlar işçilerin, ezilenlerin bizzat kendileri tarafından gerçekleştirildi. Bolşevik Partisi’nin yol gösterici bir rolü vardı ama bunu sınıfın içinde, sınıfla birlikte, ezilenlerin önüne geçmeyerek yapıyordu.
Bütün bunlar olurken, her şey güllük gülistanlık mıydı? Rusya gerçekleşmiş bir yeryüzü cenneti mi olmuştu? Hayır, elbette değildi, elbette alınacak çok yol vardı, ancak daha güzel bir dünyanın kapıları aralanmıştı bir kere. Dehşet içindeki kapitalist/emperyalist devletler ordularını devrimi boğmak için Rusya’ya gönderirken, derin bir sosyal ve ekonomik krizin pençesinde kıvranan Almanya, İtalya, Avusturya, Macaristan, İspanya, Çin gibi bir dizi ülke devrimlerle sarsılmaya başladı. Avrupa’nın birçok ülkesinde işçi ve asker konseyleri iktidarı ele geçirdi. Bu ülkelerde de ezilenler muazzam sosyal ve ekonomik haklar elde ettiler.
1917’den bugüne
Ne yazık ki Ekim Devrimi kalıcı olmadı. Avrupa ülkelerinde yaşanan devrimlerin boğulmasının ardından tek ülkeye sıkışan devrim, Stalin önderliğindeki bürokrasi tarafından ele geçirildi. Rusya’da artık adı sosyalizm olan, ancak aslında kapitalizmin farklı bir türünden başka bir şey olmayan bir sistem kurulmuştu. İşçi sınıfının kazanımlarının neredeyse tümü elinden alındı, sosyalizmin temel ilkesi olan işçi iktidarı sona erdirilerek parti iktidarına dönüştürüldü, kazanılan hak ve özgürlükler yerlerini baskı ve zorbalığa bıraktı.
Ancak yine de Ekim Devrimi bütün dünyada başka bir dünya isteyenlere dev bir mücadele mirası bıraktı. Her şeyden önce, kazanmanın mümkün olduğunu gösterdi. Yıkılmaz denilen yüzlerce yıllık çarlık, birkaç günde tarihin çöplüğüne gönderildi. Bu miras, hâlâ hayatta olduğunu, çok da uzak olmayan bir geçmişte bize defalarca gösterdi. Yıkılmaz denilen Stalinist diktatörlükler, zalim başkanlar tarafından yönetilen Arap diktatörlükleri, yeter artık diye ayağa kalkan ezilenler tarafından yok edildi. Şu anda da dünya hepimizin canını yakan derin bir krizin eşiğinde. Üstelik bu kriz sadece ekonomik boyutuyla değil, ekolojik boyutuyla da can yakıyor. Can yakmaktan çok öte, dünyayı geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde yaşanmaz bir yer haline getirmeye hazırlanıyor. Sadece insanlar için değil, dünyayı paylaştığımız bütün canlılar için de.
İçinde bulunduğumuz korkunç durumdan çıkmak için bir kılavuz arıyorsak, Ekim Devrimi’nden daha iyisini bulmak mümkün değil. Ekim Devrimi bize sıradan insanların dünyayı değiştirmeye muktedir olduğunu gösterdi. Kazandığı başarıları, idealleri, hataları ve trajik sonuyla hem bize yol gösteriyor, hem de hatırlatmayı ihmal etmiyor: Dünyanın bütün ezilenleri, birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şey yok ama kazanacağınız harika bir dünya, Ekim Devrimi’nin işaret ettiği yolda sizi bekliyor!
Atilla Dirim
(Sosyalist İşçi)