“Bu koşullarda, 'sürekli' devrim sloganı nereden kaynaklanmaktadır? Lenin bu soruyu şöyle cevaplar: Avrupa’daki devrimci kuşakların omuzları üzerinde yükselen Rus devrimcilerin, 'tüm demokratik dönüşümü, asgari programımızın tamamını daha önce görülmemiş bir bütünlükle' başaracaklarını 'hayal etme'ye hakları vardır, '... ve bu başarılırsa ... o zaman devrimci yangın Avrupa’yı saracaktır.... Sırası gelen Avrupa işçi sınıfı ayaklanacak ve bize 'nasıl yapılacağını' gösterecektir; o zaman Avrupa’daki devrimci yükseliş dönüp Rusya’yı etkileyecek ve birkaç yıllık devrimci dönem birkaç on yıla yayılacaktır.' Rus devriminin bağımsız özü, gelişiminin en yüksek aşamasında dahi, burjuva-demokratik bir devrimin sınırlarını aşamaz. Rusya proletaryası için iktidar mücadelesi çağını açacak olan şey, Batıdaki muzaffer bir devrimdir. Bu kavrayış 1917 Nisanına dek partiye tamamen egemendi.” Leon Troçki, 1930
Tek ülkede sosyalizm teorisi, işçi sınıfının eylemi sadece ve sadece dünya tarihsel bir düzlemde kazanma olanağına sahip olduğu için de gericidir. İşçi sınıfının toplumsal devriminin milli bir karakterle zafere ulaşması olanaklı değil.
Devrimin hızla diğer ülkelere yayılması anlamında sürekliliği sağlanamazsa tek bir ülkede sıkışmış bir işçi devrimi uzun süre yaşayamaz.
Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimi, bu klasik marksist görüşü doğrulayan bir deney olarak da tarihi bir öneme sahip.
Ekim devrimi hakkında ileri geri konuşanlar bir dizi hayali iddiaya sahip. Bu iddiaların en başında, devrimin, aslında çelik disiplinle örgütlenmiş Bolşevik Partisi'nin bir darbesi olduğu yaklaşımı geliyor. Troçki'nin vurguları bu iddianın tümüyle temelsiz olduğunu gösteriyor: Ekim devriminden önceki on beş gün içinde "yüz binlerce işçi ve asker, şekil bakımından savunucu ama öz olarak saldırıcı nitelikte, doğrudan doğruya harekete geçmiştir.
Devrimden sonra, milyonlarca işçinin kendi eyleminin ürünü olan işçi demokrasisinin yerine artık adı Rus Komünist Partisi olan yapının tek parti ikdtidarının ikame olması, ilk bakışta, devrimin bir parti darbesi olduğu fikrini güçlendiriyor gibi. Ekim devriminin tarihine yakından bakınca, Ekim derviminin işçi yığınlarının yaratacı eyleminin ulaştığı en önemli zirve noktası olduğu da, devrimden sonra yaşanan sınıflar mücadelesinde işçi demokrasisinin işçi sınıfının elinden önce yavaş yavaş, bir süre sonra ise hızla ve şiddetle kopartılıp alındığı da kesin bir şekilde görülebiliyor. Bu yüzden, devrimin parti eseri olduğu yönündeki iddiaya sahip olanlara birinci tavsiyemiz, devrime uzaktan değil, yakından bakmaları olmalıdır.
İkinci tavsiyemiz ise, tek ülkede sosyalizmin kurulacağına duydukları stalinist inançtan vaz geçmeleridir.
Vaz geçmeliler zira Ekim Devrimiyle, 1920'lerin ortasındaki Rusya'nın hiçbir ilgisi yoktur. Devrim, her şeyden önce işçi ve asker sovyetlerinin aşağıdan basıncının ürünü olarak zafer kazandı. Bolşevikler dışında Rusya'daki tüm partiler bu aşağıdan basıncı görmezden geldi. Bolşevikler ise 1917 yılının Şubat ayıyla Ekim ayı arasında sovyetlerde çoğunluk olmayı başardılar. Bunun basit bir nedeni var: Bolşevikler milyonlarca yoksulun ve işçinin talebi olan, "Ekmek, barış, toprak / Tüm iktdar sovyetlere" sloganını sahiplendiler. Diğer partiler bu slogana sırtını döndü.
Devrim de, devrimin siyasal ve toplumsal zemini olan sovyetler de işçi sınıfı eyleminin ürünüydü. Bolşevikler, devrimci politikaları savundukları, kitlelerin aşağıdan eyleminin devrimci hızını yakalama şansına sahip oldukları için sovyetlerde çoğunluğu sağladılar.
Şubat 1917'de 40.000 işçinin çalıştığı Putilov fabrikalarında sadece 150 bolşevik vardı. Aynı tarihlerde Petrograd Sovyeti'nde 1600 delegenin sadece 40'ı bolşevikti. 1917 yılının Ekim ayına geldindiğinde ise İkinci Tüm Rusya Sovyet Kongresi'nde 650 delegeden 390'ı Bolşevik partisi üyesiydi. Bu sovyet kongresinde "Tüm iktidar sovyetlere!" sloganı hayat buldu. Bolşevikler, aylar süren bir mücadelede yüzbinlerce öncü işçinin desteğini alan parti konumuna yükseldi. Bu yüzden söz konusu olan bir darbe değil, kitlesel bir ayaklanmadır.
Ekim devriminin ardından işçi iktidarı her yönden kuşatıldı. Bir yandan emperyalist ülkelerin kuşatması, bir yandan iç savaş, bir yandan da ekonomik kaos ve çöküş, devrimi yapan yüz binlerce işçiyi yıpratmaya başladı. Emperyalist işgale ve iç savaştaki karşı devrimci güçlere karşı on binlerce işçi Kızıl Ordu'ya katıldı. Kızıl Ordu Rusya'da tüm öncü işçilerin ve tüm ekonominin yarısını emerken, bu sürece, salgın hastalıklar, sefalet ve açlık eklendi. Dünya devrimi Rus işçilerinin yardımına gelmeden geçen her gün, işçi demokrasisi zayıfladı. Giderek, devrimi yapan işçiler sınıf şekillenmesini yitirdi. Devrimin kalbinin attığı Petersburg şehrinin nüfusu 1917 yılında 2.5 milyondan 574 bine, Moskova'da ise 1.7 milyondan1.1 milyona düştü. 1913 yılında 3.5 milyonluk bir kitle olan işçilerin sayısı, iç savaşın ardından 1.118.000'e geriledi.
1921 yılında Lenin, "Sanayi proleteryası savaş, sefalet ve yıkım sonucu deklase bir hale gelmiş, başka bir deyişle, proletarya olarak varlığı sona ermiştir" demek zorunda kalmıştı.
Bir tür yeni kapitalist egemen sınıf olan stalinist bürokrasi, devrimi yapan işçilerin sınıf olarak yok olmasının, şekillenmesini yitirmesinin üzerinde yükseldi. Rus işçilerinin yaşamlarını, sınıf birliklerini, giderek işçi demokrasisinin tüm kazanımlarını yitirmesi süreci; başka bir toplumsal gücün, orduda, devlet aygıtında, fabrika ve işyerlerinde ve partideki yöneticiler grubunun üretim araçları üzerinde egemenliklerini kurma sürecidir.
Daha 1918 yılında, "Rusya'nın öncü ve politik bilinçli işçi kesiminin ne kadar ince olduğunu biliyoruz" diyen Lenin'in haykırışı, hem tek ülkede sosyalizm olabileceğini savunan milliyetçi gericilerin hem de işçi sınıfının incelmesi ve giderek yok olması üzerinde yükselen stalinist bürokrasinin iktidarını sosyalizm olarak gördüğü için leninizme saldıranların kulağına küpe olmalıdır.
Rıfat Solmaz