Troçki: Karanlıkta parlayan yıldız

10.08.2018 - 18:09
Haberi paylaş

Çağla Oflas, Sosyalist İşçi'de Ekim Devrimi'nin önderlerinden Lev Troçki'nin Marksist gelenek ve devrimci pratik açısından önemini yazdı.

20 Ağustos 1940’ta Meksika Coyocan’da Stalin’in ajanı Roman Mercader Troçki’yi kafasına vurduğu bir buz kıracağıyla ağır biçimde yaraladı. Saldırıdan bir gün sonra Troçki yaşamını kaybetti. Bu cinayet Stalin’in Rus devriminin liderliğini yapmış Bolşeviklere yönelik cinayetlerinin son halkası ve kuşkusuz en etkili olanıydı. Bu cinayet aynı zamanda 1917 Ekim’inde başlayan sonrasında 1918‘de Alman devrimi ve Avusturya ve Macaristan devrimlerinin yenilgisiyle sonuçlanan dünya devriminin yenilgiye uğramasının bir sonucuydu.

Avrupa’da emperyalist devletlerarasındaki rekabet, işçi sınıfının birbirine boğazlatıldığı kanlı bir savaşla sonuçlandı. Avrupa’nın en büyük sosyal demokrat partisi liderliği kendi devletini destekledi. Sosyal demokrat partilerin ihaneti savaş kredilerini desteklemekten ibaret değildi. Almanya’da 1918’de patlak veren devrimde işçi ve asker konseyleri kuruldu. Alman Sosyal Demokrat Partisi işçi sınıfını iktidara taşımak yerine, tüm enerjisini devrimi ezmek için harcadı. Alman Devrimi’nin önderleri Rosa Lüksemburg ve Karl Liebnecht dönemin hükümet yetkilisi sosyal demokrat Noske’nin göz yumması sonucu Freikorps tarafından katledi.

Devrimin kaderi

Lenin, Alman devriminin başarısız olması durumunda Rus devriminin kaybedeceğini söylemişti. Alman devriminin yenilgisi Rusya’da iktidarı ele geçiren işçi sınıfının izolasyonuna yol açtı. Rusya’da devrimden sonraki iç savaşta 6 milyon insan yaşamını kaybetti. Bunların 4 milyonu Kızılordu saflarındaydı. İşçi sınıfının en parlak en kararlı unsurları ve partililer cephede ölenlerdi. İç savaş nedeniyle sanayi yok olma noktasına geldi. Şehirler açlıktan kırıldı. Savaşın sonunda karşı devrimci güçler yenilgiye uğramıştı ama devrimin asli unsuru olan işçi sınıfı yok olmuştu. İşçi sınıfının atomize olduğu koşullarda Bolşevikler iktidarı kendi bünyesinde merkezileştirmek durumda kaldılar. On binlerce parti üyesi işçi devleti memuru haline geldi. Şehirlerdeki gıda arzını artırmak amacıyla devreye sokulan yeni ekonomik politika (NEP) işçi sınıfının gücünün mülk sahiplerinin lehine azalmasına yol açtı. Bürokrasi hem devlette hem de partide güçlendi. Partinin güç kazanması sonucunda bir sürü kariyerist işe yaramaz insan partiye doluştu. Lenin de yaşamının son evresinde bürokrasinin güçlenişine ve devletteki yozlaşmaya dikkat çekmiş, son mücadelesini bürokrasiye karşı vermişti. 

Lenin, “Bizim şu andaki devletimiz bürokratik bozuklukları olan bir işçi devletidir. Devletimiz öyledir ki, tamamen örgütlü proletarya kendisini ona karşı korumalıdır; eğer işçilerin devletimizi korumalarını bekliyorsak, işçi örgütlenmelerinden, işçilerin kendilerini kendi devletlerine karşı korumaları için yararlanmalıyız…” sözleri,1920’ler sonrasının işçi sınıfının kendisini ondan koruması gereken bir devletin varlığının en önemli kanıtıdır.

İşçi sınıfının iktidardan uzaklaşmasına yol açan süreç Stalin’in yükselişine yol açtı. Bir süre sonra toplumda ayrıcalıklı bir sınıf olarak kendini örgütleyen bürokrasi işçi iktidarının temellerini yıktı.

Ekim’in savunusu ve devrimci Marksist gelenek

Lenin ve arkadaşları, Birinci Dünya Savaşı’nda İkinci Enternasyonal’in ihaneti karşısında yeni bir Enternasyonal örgütlenme kurdular. Reformizme karşı Marksizmin devrimci özünü savundular. Lenin’nden sonra Troçki, Stalinizmin III. Enternasyonal aracılığıyla tüm dünyada Marksist geleneği tahrif eetmesine karşı mücadele verdi. Troçki, Rusya’dan sürgününe ve devrimcilerin imha edilmesine kadar devrimin uluslararası alanda yayılması ve işçi sınıfının iktidara kavuşması için çabaladı.

Faşizmin önlenebilir yükselişi ve birleşik cephe

Kuşkusuz Troçki’nin Marksizme yaptığı en önemli katkı faşist hareketin niteliğine ve faşizme karşı mücadele biçimine ilişkin teorisi oldu. Troçki’nin sürgün yıllarında Almanya’da giderek yükselen faşist hareketin işçi sınıfı için büyük tehlike olduğuna dikkat çekti. 1929 yılında ABD’de patlak veren Büyük Bunalım etkisiyle işsizlik ve iflaslar dünya ölçeğinde krizi derinleştirdi. 1920’lerde ortaya çıkan Hitler 1923 Alman devriminin yenilgisinin ardından krize yanıt vererek seçimlerde kitlesel oy alan bir güç olmaya başladı.

Troçki, umutsuz küçük burjuvaların, işsizlerin, lümpenlerin peşine takıldığı bu kitle hareketini başka bir kitlesel güç olan işçi sınıfının durdurabileceğini söyledi. İşçi sınıfı iki örgüte bölünmüştü. Ancak sosyal demokrat parti ve komünist partisinin hem örgütsel gücü hem de aldığı oylar Nazi hareketini ezmeye yeterdi. Troçki, Komünist Partisi’nin sosyal demokrat işçilerlerle, yükselen faşizme karşı birleşik cephe kurması için ısrarlı bir mücadele sürdürdü. Ancak 1928’den itibaren Komintern, "üçüncü dönem" politikalarını savunmaya başlamıştı. Ve bu politikaya göre Sosyal Demokratlar “sosyal faşist”ti. Daha da vahimi Stalinizme yaslanan Komünist Partisi faşizm ile burjuva demokrasisi arasında bir fark görmüyordu. Werner Hirsch adlı bir yazar “Sınıf içeriği bakımından demokrasiyle faşizm arasında hiç bir fark yoktur.” diyordu. Hatta Hitler’in iktidara geldikten sonra doğal yollardan (yıpranarak) iktidardan uzaklaşacağını anlatıyorlardı. Komünist Parti lideri Thaelmann “Hitler’in öneminin oportünist bir biçimde abartıldığını” söylüyordu. 

İşçi sınıfı yıllarca süren mücadele içinde burjuva demokrasisini kullanarak, bazen de ona karşı mücadele ederek kendi demokrasisini inşa edebildi. Sendikalar, siyasi partiler, dernekler, kooperatifler vb. işçi sınıfının demokratik mevzi kazanımlarıdır. Kuşkusuz işçi sınıfı kapitalizmin sınırları içinde iktidarı ele geçiremez. Bunun için devrim yapması gerekir. Ancak burjuva toplumu içinde demokratik mevziler elde etmek devrime giden yolda bir zorunluluktur. Tam da bu noktada Troçki faşizme karşı mücadelenin kalkış noktasının demokratik devlet soyutlamasının değil, içinde işçi sınıfının bütün geçmiş deneyimlerinin yoğunlaştığı ve onu geleceğe taşıyacak olan işçi sınıfı örgütleri olduğunu söyler.

Ne yazık ki işçi hareketi içinde hegemonya kuran sağcı ve yanlış fikirler işçi sınıfının yükselen Nazi tehdidi karşısında savunmasız kalmasına yol açtı. Hitler iktidara geldi. Parlamentonun da işçi sınıfı örgütlerinin de kökünü kazıdı.

Troçki’nin mücadelesi hem parlamenterist sığlığa hem de sekter eğilimlere karşı işçi sınıfının aşağıdan yukarı mücadelesinin ve bu mücadele içinde açığa çıkacak öz örgütlenmeleri vasıtasıyla kapitalizmi devirmesinin mümkün ve zorunlu olduğunu savunan klasik Marksist geleneğin en önemli halkasıdır. Bugün de işçi sınıfının eylemini ve birleşik mücadelesinin önündeki engellerin aşılmasını savunmak için en çok borçlu olduğumuz devrimcilerin başında Troçki gelmektedir.

Çağla Oflas

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol