22 Mart 1913: Gerçekte bir Ermeni yetimi olan Sabiha Gökçen doğdu

22.03.2015 - 17:15
Haberi paylaş

Atatürk'ün manevi kızı, Türkiye'nin ilk kadın pilotu ve Dersim harekâtında Kürtlerin üzerine bomba yağdırmakla tanınan Sabiha Gökçen, 6 Şubat 2004 tarihinde Agos gazetesinde yayınlanan bir habere konu oldu. Haberde Sabiha Gökçen'in aslında ailesini soykırımda kaybetmiş olan Hatun Sebilciyan olduğu iddia ediliyor, bu iddia tanıklar, fotoğraflar ve belgelerle destekleniyordu. Bu haberden sonra Hrant Dink valiliğe çağrılarak "ikaz" edildi.

Sabiha Gökçen, resmi kaynaklara göre Bursa Vilayet Başkatibi olan Hafız Mustafa İzzet Bey ile Hayriye Hanım'ın kızlarıydı. 22 Mart 1913'te Bura'da dünyaya gelmişti. Annesiyle babasını küçük yaşta kaybetmesi üzerine ağabeyi tarafından büyültmüş, 1925'te Atatürk'ün Bursa'yı ziyareti esnasında ona ulaşarak okumayı istediğini söylemişti. Bunun üzerine Atatürk onu manevi kızı ilan etmiş, okutmuş, pilot olmasını ve Dersim harekâtına katılmasını sağlamıştı.

Dersim harekâtında özgürlükten başka hiçbir şey istemeyen Kürtlerin üzerine bomba yağdıran ilk Türk kadın savaş Sabiha Gökçen, bu "başarısı" nedeniyle madalyalara ve övgülere boğulmuştu. 1937 yılında Hatay meselesi yüzünden üniformasıyla Fransız elçisinin karşısına çıkmış, havaya üç el ateş sıkarak Hatay'ın anavatana katılması için gerekirse silahlanırız diye bağırmıştı. Bu "kahramanlığından" sonra Sabiha Gökçen Kemalistler için "modernliğin" ve "çağdaşlığın" bir ikon ve rol modeline dönüşmüştü.

Hatun Sebilciyan

Resmi tarih bize bunları anlatadursun, 6 Şubat 2004 tarihinde Agos gazetesinde Hrant Dink imzasıyla yayınlanan bir haber, çağdaşlığın simgesi bu "Türk" kadınının aslında ailesini soykırımda kaybeden bir Ermeni yetimi olduğunu iddia ediyordu.

İddiaların kaynağı, Antepli bir Ermeni olan Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan'dı. Gazalyan, kendi öz teyzesi olan Sabiha Gökçen'in asıl isminin Hatun Sebilciyan olduğunu, soykırımda ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye yerleştirildiklerini, daha sonra Hatun'un Atatürk tarafından evlat edinildiğini haber aldıklarını, ona ulaşmak için çaba gösterdiklerini, ancak ellerinden bir şey gelmediğini anlatıyor, bunları fotoğraf ve belgelerle destekliyordu.

Yalanlar otaya çıkıyor, devlet paniğe kapılıyor

Bu haber 21 Şubat 2004 tarihinde AGOS'tan alıntılanarak manşetten verilince olanlar oldu ve Türkiye'de yer yerinden oynadı. 15 günü aşkın bir süre tüm köşe yazarları habere ilişkin olumlu, olumsuz yorumlarda bulundular, değişik kesimlerden değişik beyanatlar verildi. Tüm bunların içinde en önemlisi ise Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı yazılı açıklama oldu.

Genelkurmay bu haberi yapanlara karşı "Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa karşı bir cürümdür" açıklamasıyla tepki koyuyordu. Onlara göre bu haberi yapanlar art niyetliydi, Türk kadınının miti ve sembolü haline dönüştürülmüş bir kişinin Türklüğünü birden bire onun üstünden çekerek o kimlikte deprem yaratmaya çalışıyorlardı. Kimdi bu densizler, kimdi bu Hrant Dink? Ona haddi bildirilmeliydi!

Bunun üzerine Hrant Dink İstanbul valiliğine çağrıldı. Hrant elinde belgeler olduğu halde valiliğe gitti, vali yardımcısının odasına alındı. İçeride vali yardımcısından başka biri kadın, biri erkek, kimlikleri meçhul iki kişi daha vardı. Vali yardımcısı ve odadaki "ziyaretçiler", Hrant Dink'i daha dikkatli olması, bu tür haberler yapmaması için "uyardılar".

Bundan sonra faşistlerden, Ergenekonculardan, ulusalcılardan oluşan bir koro Hrant Dink'i açıkça hedef göstermeye başladı. Hrant hakkında linç kampanyaları düzenlendi, tehdit üzerine tehdit yağdırıldı. Ardından da 19 Ocak 2007 tarihinde kim olduğunu herkesin bildiği katiller tarafından, Ergenekon çetesi tarafından katledildi.

Hrant Dink'in Sabiha Gökçen gerçeğini açığa çıkartması, bunun da ötesinde Ermeni soykırımıyla ilgili çalışmalar yapması  devletin asla kabul edemeyeceği bir durumdu. Çünkü bu devlet katledilen Ermenilerin kanlarıyla yoğrulmuş topraklar üzerine inşa edildi ve bu gerçeğin hem de bir Ermeni tarafından dile getirilmesi, bu devletin temellerinden sarsıntıya uğraması anlamına geliyor. Bu yüzden Hrant'ı kimlerin katlettiği açığa çıkartılmadı.

İşte bu yüzden "Hâlâ Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" sloganını yükseltmek çok büyük önem taşıyor.

Bültene kayıt ol