Dünya proletaryasının devrimci önderlerinden Rosa Lüksemburg, hayatı boyunca reformizme ve milliyetçiliğe karşı devrimci sosyalizmin bayrağını yükseltti. Birinci Dünya Savaşı'nda sosyal demokrasinin kendi burjuvazisini destekleme ihanetine karşı mücadele etti. 1919'da SPD'nin silahlı çeteleri tarafından katledildiğinde henüz 48 yaşındaydı, fakat geriye zengin bir teori ve mücadele geleneği bıraktı.
Rosa Lüksemburg 5 Mart 1871'de Polonya'nın Zamosc kasabasında doğdu. Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Daha küçük yaşta Rusya tarafından uygulanan asimilasyon politikalarına karşı çıktı. On altı yaşında yasadışı bir örgütün üyesi olarak polis tarafından aranmaya başladı. 1889'da saman balyalarının altında İsviçre'ye geçti, orada hem üniversite eğitimi aldı, hem de diğer mültecilerle birlikte siyasi mücadelesini sürdürdü.
1898'de Almanya'ya geçti ve Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD'ye katıldı. Kısa sürede parti yönetimiyle polemiğe girdi. O dönemde işçi sınıfı arasında oldukça popüler olan Kautsky'i ve Bernstein'ı amansızca eleştirdi.
Rosa Lüksemburg reformizme ve sendikal bürokrasiye karşı verdiği mücadeleden dolayı kısa zamanda partinin ve bürokrasinin öfkesini üzerine çekti. Ancak onun reformize karşı uzlaşmaz devrimci marksist tutumu, reformlar için mücadeleye karşı olduğu anlamına gelmiyordu. Tam tersine, işçi sınıfının reformlar için mücadelesini devrim için mücadelenin ayrılmaz bir parçası ve okulu olarak görüyordu.
1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri yüzünden üç kez hapse girdi. Bu hapis cezalarının hiçbiri onu yıldırmadı; faaliyetlere devam etti. SPD'nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı. Bu dönemde Sermaye'nin Birikimi isimli kitabını kaleme aldı.
Savaşın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar SPD'nin de milliyetçi bir davranışa girmesine neden oldu. SPD'nin savaş bütçesi lehinde oy kullanmasına şiddetle karşı çıkan Lüksemburg, partiyle olan tüm ilişkisini kesti.
5 Ağustos 1914'de Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu. 1 Ocak 1916'da bu grubun adı Spartaküs Birliği oldu. Lüksemburg ve Liebknecht önderliğindeki Spartakist Birlik, Almanya'daki siyasi krizi derinleştirmek için yoğun bir propaganda yürütmeye başladılar. Gerçek düşmanın içeride diyerek, kitleleri kendi egemen sınıflarıyla savaşmaya çağırdılar.
Sosyal demokratların karşı devrimci çabalarını gören Lüksemburg ve Liebknecht, Spartakistler Birliği imzasıyla bir bildiri yayınlayarak devrim çağrısı yaptı. İşçi ve askerler imparatorluk sarayını işgal ettiler, Spartakistlerin sloganlarıyla sokağa çıkmalarına rağmen işçi sınıfının geniş kesimleri açısından kendi temsilcileri olarak SPD görülüyordu.
Spartakistler için ayaklanma erkendi ve bir işçi hükümeti iktidarda kalamazdı. Buna rağmen Lüksemburg ve Liebknecht ayaklanmanın içinde mücadele ettiler ve SPD'nin silahlı birlikleri olan, Nazizmin nüvesi Freikorpslar tarafından tutuklandılar. Bir otele götürülen Lüksemburg işkenceyle, Liebknecht de başından yediği kurşunlarla öldürüldü. Cesetleri nehre atıldı.
Hayatı boyunca mücadelesinin merkezine işçi sınıfını koyan, sunduğu teorik katkıları, cesareti ve örgütçülüğüyle Rosa Lüksemburg bugün de devrimci Marksistlere yol göstermeye devam ediyor.