"Görünen gerçek olsaydı, bilime gerek kalmazdı." (Karl Marx)
Tarihin, yaşamın, toplumun genel akışına farklı sosyal sınıflar değişik zaman ve mekanlarda müdahalelerde bulunurlar. Tarihin akışına yapılan bu müdahaleler, bazen tarihsel ilerlemeyi hızlandırır, tarihsel bir sıçrama yaparak ilerici bir aşamaya yükseltir; bazen ise tarihin ileriye doğru akan yönünü tersine çevirerek tarihi çok geri bir sürecin içine sokar. Örneğin Almanya’da Rosa Luxsemburg önderliğindeki Alman burjuvazisine karşı başlatılan Spartaküs ayaklanmasının kanla bastırılıp Alman karşı devrimi tarafından ortadan kaldırılması, tarihin genel akışına devrimci bir müdahale olmasını engellemiş ve Almanya’da devrimin ve genel olarak da dünya devriminin geri çekilmesinde olumsuz anlamda önemli bir mihenk taşı olmuştur. Ortaya çıkan bu durum, tarihin ileriye doğru akışını yavaşlatmış ve ileriki süreçlerde Almanya’da Hitler faşizminin iktidara gelmesinin zeminini de hazırlayarak Almanya’da tarihin geriye doğru akmasına neden olmuştur.
Yine İspanya’da sosyalistlerin sosyalizm için değil, Stalinist bürokrasinin yönlendirmesi ile halk cephesine dahil olup cumhuriyet için savaşmaları ve İspanyol burjuvazisinin kuyruğuna takılmaları, İspanyol ve Katalan devrimcilerinin karşı devrim tarafından ezilmelerine sebep olmuş ve tarihsel süreç Almanya’dan sonra İspanya’da da geriye doğru yönünü değiştirip, siyasal ve toplumsal dönüşümü engelleyici bir rol oynamıştır. Mustafa Suphilerin milli mücadeleye Anadolu’da verdiği desteğin altını önemle çizmek gerekir; kapitalist bir Türk ulus devleti kurmak için değildi, kapitalizm karşıtı ezilen sosyal sınıfların sosyalist devletini kurmak için verilen bir destek idi. Bu sürecin Kemalist karşı devrim tarafından baltalanması Anadolu'da tarihin hamle yapıp ileriye doğru değişim geçirmesini engellemiş ve Anadolu'nun kuruluşundan itibaren emperyalizme göbekten bağlı, emperyalizmin Anadolu’daki siyasi uzantısı olan azınlık bir yapının iktidara gelmesine yol açmıştır. Buradan devam etmek gerekirse Nutuk, Anadolu da oluşturulan kapitalist ulus devletin siyasi bir metni, kuruluş bildirgesi olmuştur.
Tarihin gericileşmesinin altına imza koyulmasının, bu imzanın tartışılmamasının, sorgulanıp eleştirilmemesinin kutsal bir kitabı olmuştur. Dolayısıyla eleştirel bakılmayan hiçbir şeyin kendisini ileriye taşıması, kendisini yenileyip değiştirip dönüştürmesi mümkün değildir. Nutuk, kutsal bir metin mertebesine yerleştirilip adeta toplumun buna biat edip kabullenmesi istenilen; halk ne kadar Nutuk’a itaat ederse, rejimle o kadar bağı sağlam kabul edilen, rejimin kurucu kadrosunu göklere çıkaran, muhalefete ise büyük bir tahammülsüzlüğü ifade ederek Mustafa Kemal’den farklı düşünen herkesi ve her kesimi düşman gösteren, tarihsel sürekliliği reddederek tarihi 19 Mayıs 1919’dan başlatan irrasyonel, anti bilimsel, egemen ve hakim kesimin çıkarı doğrultusunda oluşturulan, toplumsal yaşamda bir karşılığı olmayan soyut bir kapitalist Türk ulus devletinin kuruluş belgesidir.
Nutuk’un ilk okunduğu tarih de ilginçtir. 1927 tarihinde CHP nin 2. kongresinde okunuyor. CHP, 1. kongre olarak Sivas Kongresi’ni referans aldığı için 1927 tarihinde yapılan aslında 1. kongresi; fakat CHP bunu 2. kongre olarak ilan ediyor. Oysa Sivas Kongresi; Milli Mücadele Dönemi’nde gerçekleşen bir kongre idi, bu kongrede CHP’nin “C” si geçmiyor. 1927’de Mustafa Kemal homojen bir ekiple iş yaparken Sivas Kongresi’nde heterojen bir şema söz konusu. Sivas Kongresi, ülkedeki muhalefetin de içinde yer aldığı, birbirinden çok farklı düşünen (kuruluşun nasıl olacağı noktasında) bileşenlerin oluşturduğu bir denklem. Yani bu iki zaman ve mekanda ortak bir payda aramak, Mete Kaynar’ın da dediği gibi "olmayan bir şeye bir irade yüklemekten başka bir şey değildir."
CHP Nizamnamesi’ne göre, yani o zaman oluşturulan tüzüğüne göre, yılda bir kez her yılın 23 Nisan’ında kongre yapılması gerekiyor; fakat 1923’te sadece parti kongresi yapılıyor, diğer kongre ise 1927 de yapılıyor, aradan tam dört yıl geçiyor. Oysa parti tüzüğüne göre her yıl yapılması gerekiyor, CHP kendi tüzüğünü ihlal ediyor. Bu bekleme, kendi tüzüğünü CHP'nin işletmemesi tesadüfü bir şey değil. Bu zaman dilimi bilerek ve isteyerek ihlal ediliyor. Parti tüzüğüne aykırı hareket edilmesinin en büyük nedeni, Mustafa Kemal karşıtı muhalefetin hâlâ ayakta olması. Bu dönem aynı zamanda siyasal gündemin yoğun olduğu, meclisin kaynadığı bir dönem. Amasya Talimnamesi’ni imzalayan beş paşadan dördü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy’un başını çektiği Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, Cumhuriyet Halk Fırkası’na muhalefet ederek kurdukları oluşumun ayakta olduğu bir an bu an! Kürtlerin Şeyh Sait İsyanı’yla rejime başkaldırdıkları bir zaman dilimi, İzmir’de Mustafa Kemal’e suikast girişiminin abartılarak yaratıldığı bir dönem. Bütün bu gelişmeler, Nutuk’un okunması için elverişli koşulların olmadığı, Kemalizm için şartların olgunlaşmadığı bir tarihsel aşama. Mustafa Kemal, ülkedeki bütün muhalif hareketleri 1927’e kadar bastırdıktan sonra Nutuk okunmaya başlıyor. 1927 öncesi okunacak bir Nutuk, muhalefet tarafından onaylanmayacaktır. Muhalefet, tek parti egemenliğinin tesisi olan bu metni ve içinde yazılanları kolay kolay içselleştirip kabullenmeyecektir.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi otoriter tek parti egemenliği ve bu partinin üstündeki genel başkanın kutsallığının tartışılmadığı bir çerçeve oluşturuluyor Nutuk ile beraber... Örneğin 1923’teki Cumhuriyet Halk Fıkrası tüzüğünde (daha sonra fırkanın adı CHP olarak değiştirilecektir) değişiklik yapılarak 1927 tüzüğüyle beraber şöyle bir ifade yer almaya başlıyor: 1923 CHF tüzüğüne göre parti milletvekilleri, adaylarını belirleme hakkı parti divanına ait. 1927’deki tüzükte yapılan değişiklikte ise milletvekillerini belirleme hakkı partideki üç kişiye veriliyor. Ve bu üç kişiyi belirleme hakkı da partinin genel başkanının vereceği karar doğrultusunda şekilleniyor .Bu genel başkan ise herkesin tahmin ettiği gibi Mustafa Kemal. Otoriter tek parti egemenliğine dayanan baskıcı, despot bir sistem adım adım örülmeye, inşa edilmeye çalışılıyor. 1927 yılı CHP ve Mustafa Kemal için dikensiz bir gül bahçesi adeta.
1927’de rejim için tehlikeli olan bütün dikenler temizlenince, Mustafa Kemal 1919’da çıktığı İstanbul’a 1927 de ilk defa ayak basıyor. 1927’de ülkede ilk defa nüfus sayımı yapılıyor, 1926’ nın sonları 1927’nin başlarında otoriter rejiminlerin simgesi olan liderin, yani Mustafa Kemal’in heykelleri, büstleri dikilmeye başlanıyor. Mustafa Kemal’in ilk büstü İstanbul Sarayburnu’nda yapılıyor. 1927’de muhalefetin bastırılmasında önemli bir rolü olan İstiklal Mahkemeleri kapatılıyor. İstiklal Mahkemeleri, rejim demokratikleştiği için değil ihtiyaç kalmadığı için kapatılıyor. Çünkü, ortada Kemalist rejime muhalefet edecek kimse kalmadığı için, bu duruma son veriliyor. 1927’de Mustafa Kemal, muvazzaf askerlikten emekliye ayrılıyor vs… Bunun gibi birçok gelişme 1927 yılında yaşanıyor.
Bütün bu süreç gerçekleştikten sonra, 1927 yılında şartlar Nutuk’un okunması için olgunlaşmıştır. Olgunlaşan bu koşullar nedeniyle rejimin kurucu metni olan Nutuk 1927 yılında okunmaya başlanıyor. İç hesaplaşmanın sona erdiği,despotik hakim anlayışın ayaklarını yere sağlam bastığı 1927 yılı, rejimin hangi karakterde olacağının, nereye evrileceğinin, sömürünün ve baskının hangi parametreler üzerinden ilerleyeceğinin sunumunu da yapmaktadır Türkiye halklarına. Dolayısıyla Nutuk, ezenlerin ezilenler karşısındaki sürekliliğini koruyan, ayrıcalıklı, elitist bir kesimin çıkarı doğrultusunda şekillenen, ezilenlerin karşıtı, ezenlerin teorisi ve bayrağının adıdır.
Mehmet Can