7 Haziran 2015’de Genel Seçimler yapıldı. Sonuç, AKP %40, HDP %13. Gerisi önemli değil. Önemli olan, Demirtaş’ın Erdoğan’a, “Seni başkan yaptırmayacağız.” demesi ve 80 HDP milletvekili.
Sonra ne olduysa oldu, 40 yıllık PKK sanki dün kurulmuş ve bu savaşın 40 yıldır vermediği hasarı son 1 ayda vermiş havası başarıyla yaratıldı. Bitmek tükenmek bilmeyen ilk kurşunu PKK sıktı hikayeleri ‘objektif gazetecilik’ havuzundan ortalığa fışkırtıldı. (İlk kurşun 40 yıl evvel sıkıldı.)
Derken, 24 Temmuz 2015, Türkiye 3 yıl sonra ilk kez PKK’ya sınır ötesi operasyon yaptı.
“Kobani olayları, HDP, PKK ve Paralel Yapı’nın ‘AK Parti IŞİD’e destek veriyor’ propagandası ve iki örgütün Suruç saldırısında olduğu gibi Türkiye üzerinden hesaplaşma girişimleri PKK’ya yönelik operasyonu zorunlu kıldı.“
Bu alıntı, yumuşak yandaşlıktan muzdarip ve bugünlerde her an ölümü beklenen karar.com’dan. (Bir de yumuşak olmayan yandaşları düşünün)
Bu haberden ister istemez şu çok çok garip sonuç çıkıyor.
Hepsi T.C vatandaşı, çoğu HDP’li, çoğu Kürt, çoğu genç bir grup insanın bir İŞİD militanı tarafından Türkiye sınırları içinde havaya uçurulmasının ‘intikamı’ Kandil bombalanarak PKK’dan alındı. (Suruç’ta 34 kişi hayatını kaybetti, 100 kişinin üzerinde de yaralı vardı.)
İşte o anda, sonra üzerine her gün bir yenisi eklenecek “yetmez ama evet”lerden ilki geldi. Kimden mi, tabii ki önce Sözcü gazetesinden. Kandil’i bombalamayı isabetli ve fakat yetersiz buldular. İŞİD düşmanlıklarını falan bir anda unutarak, histerilerini her gün arttırdılar, ta ki şu inanılmaz ilk sayfaya ulaşana kadar.
Günlerden 28 Temmuz 2015 Salı, Sözcü’nün dev puntolarla başlığı: LANET OLSUN!.. MİLLETİ, SONUNDA BUNLARI DEDİRTİR HALE GETİRDİLER!.. HDP ACİL KAPATILSIN. ERKEN SEÇİM OLSUN. AKP 400 MİLLETVEKİLİ ALSIN. TAYYİP BAŞKAN OLSUN.
Yani, yetmez ama, evet, evet, evet!..
Daha erken seçime 3 ay var. Ne kadar isabetli bir öngörü değil mi, sanki tarihi onlar yazıyor. Erdoğan bile, araştırma şirketlerine boşuna para veriyorum, daha kolayı var, seçim yaparım sonuçlarını beğenmezsem bir daha yaparım, kafasına gelmemiş. Allahtan ulusalcılar var, Reis’in kafasını ve önünü greyder gibi açıyor.
Bu Sözcü histerisi erken seçime kadar yükselmeye devam etti.
Ve bir ay içinde zirve yaptı.
Günlerden 9 Eylül 2015, Sözcü, ilk sayfa, dev muhtıra puntolarıyla: YETER… TIRAŞI BIRAKIN KANDİL’E GİRİN!
Yetmiyor, yetmiyor, bir türlü yetmiyor, ama evet!
90’lara dönen ani virajda ulusalcılardan gördüğü şehvetli muhabbetin üstüne uçan halıya biner gibi binen Tayyip Erdoğan, erken seçimden az önce halıyı uçuracak sihirli sözcükleri de buldu.
“1 Kasım’da sizden 550 milli ve yerli milletvekili” istiyorum.
Kılıçdaroğlu’ndan şöyle bir çıkış gelebilirdi, milletvekilinin milli ve yerlisi olur mu? Bu ne saçmalık.
Hayır, öyle olmadı. Kılıçdaroğlu yapıştırdı cevabı.
“Açık ve net söylüyorum, milli ve yerli olacakmış, milli ve yerli olan tek parti, kurucu parti CHP’dir.”
Yani, yetmez, ama milli ve yerli olmaya evet.
Kurucu olmamıza rağmen, bizi tanımlayan iki kelimeyi bir araya getiremiyorduk, sen bir araya getirdin ey Reis. Eksik olma.
MHP’den, Bahçeli’den de aynı çıkış geldi, ama hiç olmazsa onların siyasi genlerinde var, Kürt düşmanlığı söz konusu olunca, onlara hiçbir şey yetmiyor, ama her şeye, evet.
Ve sonra, Ergenekon ve Balyoz davaları düşünce, her taraftan yetmez ama evet sesleri yükselmeye başladı. Sanki bütün Türkiye sen büyüksün Yargıtay, sen ne adilsin Yargıtay, sen bir tanesin Yargıtay diye aniden huşu içinde zikretmeye başladı.
‘Yeni’ Cumhuriyet Gazetesi, sitesinden haberi şöyle verdi;
Yargıtay hukuk dersi verdi.
Yani, yetmez, ama Yargıtay’ın adaletine evet.
Şimdi aynı Yargıtay’ın başkanı, anayasayı rafa kaldırmış fiili Başkan’ın siyasi nutuklarını alkışlayarak ‘hukuk dersi’ vermeye devam ediyor.
Bütün ‘büyük siyasi davalarda’ dünyaya ‘hukuk dersi’ veren hukuk sistemimize güven % 30’lara düşmüş, ne önemi var. Yani, bugün bir davanız olsa yargıcın karşısına çıkıp şöyle diyebilirsiniz, “biraz adalet istiyorum sayın yargıç, siz karar vermeyin, alın size bir lira, yazı tura atın, böylece adalet ihtimali % 50’ye çıkar, %30’dan iyidir.”
Hukuka güvende, kritik bir matematiksel % 50 sınırı var, güven bunun altına düşünce kumar bile daha adil oluyor.
Ama aklamaya ve ‘büyük davalara’ gelince, hukuk sistemimiz dünyada bir numara.
Derken, çok ama çok kritik bir ‘yetmez ama evet’ de İlker Başbuğ’dan geldi.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon Davası’nın temyiz duruşmasına gönderdiği savunmada 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ‘darbe girişimi’ olduğunu söyledi.
İlker Başbuğ’a nedense yalnızca kendini savunmak YETMEDİ,
VE EVET dedi, Evet, 17/25 Aralık da bir darbe girişimidir.
Bu ‘EVET’ de, Ergenekon davasının paramparça olmasına YETTİ.
Ve nihayet, CHP’nin, tarihe geçecek, yetse de evet, yetmese de evet, anayasaya aykırı olsa da evet, dünya yıkılsa da evet’i geldi. Dokunulmazlıklar kaldırıldı.
Bir söylentiye göre, Kılıçdaroğlu’nu askerle buluşturarak oylamadan önce ‘doğru fikir’ sahibi olmasını sağlayan kişi Ergenekon’dan ve Balyoz’dan beraat eden CHP milletvekili Dursun Çiçek idi.
Bunun kanıtı olması mümkün değil tabii, elinizde ses kaydı olsa kanıt değil, ıslak imza olsa, kanıt değil, görüntü olsa, e, o da gizli alınmış olur, o da kanıt değil.
Türkiye’de faşizanlığa hiçbir kanıt yetmez, cesetler yetmez, yıkılmış şehirler yetmez, hiçbir şey yetmez, ama her zaman bir “evet” vardır.
Bir avuç liberal/demokrat ve bir kısım Kürt bir gün sandıkta
‘yetmez ama evet’ dediğinde ortada hiç olmazsa kağıt üstünde Avrupa Birliği Kriterleri ve Venedik Komisyonu tasdikli bir ‘demokrasi projesi’ vardı. Sonra Türkiye, bir becerikli kişi tarafından dolandırıldı ve 90’lı yıllara, hatta daha gerisine, ‘yerli malı kullanmalı’ ekonomisi günlerine doğru çark edildi.
Peki bugün ortada ‘kağıt üstünde’ olsun hangi proje var ki, herkes hiç durmadan Tayyip Erdoğan’ın her dediğine, her gün ‘yetmez ama evet’ diyor, ve sonra hiç utanmadan, ‘yetmez ama evetçi’lerden aklı sıra hesap soruyor?
Sağın tilki, solun kirpi gibi olduğu bu memlekette, memleketin en büyük tabularını, Kürt tabusunu, Ermeni tabusunu, Asker tabusunu öyle ’sistem dışı’ kalarak değil, her şeyin en ortasına dalarak, meydanın tam orta yerinde yıkmaya çalışan insanlara hesap sorma hakkını kendinde gören, kıyamet kopsa bile makyajı bozulmayan bu ezeli ve ebedi yakışıklılar kim?
Bırakın kimse karışmasın, AKP CHP MHP birbirini yesin, diyenler mi? Onlar da yanıldı. Demek ki, AKP, CHP ve MHP birbirini parçalayıp yemiyor, birbirini ‘yutarak’, milli ve yerli bir faşizanlığı bünyelerinde büyüttükçe büyütebiliyorlarmış.
Alman Parlamentosu Ermeni soykırım tasarısını onayladı.
Ben de buna ’yetmez ama evet’ diyorum.
Niye bugüne kadar bekledi? Garip. Arkasında diplomatik oyunlar, uluslararası bir ‘komplo’ mu var? Olabilir. Beni ilgilendirmez.
İnandığıma, doğru bildiğime, evet derim. Bundan ötesi, benden çok daha büyük bir hakikatin hareket alanı.
Asla niyet okumam. Okumayacağım da. Çünkü niyet okuyanın tek bir kısmeti vardır, ömür boyu hiç durmadan niyet okumak. Bundan da, iyi kötü ne bir hayat çıkar ne de bir siyaset.
Gökhan Özgün
(Nokta)