Fındık tarımında çocuklar

11.05.2019 - 14:21
Ezgi Koman
Haberi paylaş

2010 yılında Hollandalı gazeteci Mehmet Ülger bir belgesel film yapar. Belgesel fındık toplamada çalışan Zara’nın öyküsünü anlatır.

Zara’nın öyküsü ile Türkiye’de fındık tarımında çalıştırılan çocuk gerçeği uluslararası toplumun dikkatini çeker. Özellikle de Avrupa toplumunun… Çünkü Nestle, Godiva ve Nutella gibi markaların kullandığı fındığın yüzde 70’i Türkiye’de üretiliyor ve çocukların topladığı bu fındıklardan yapılan ezmeler ve çikolatalar Avrupalılar tarafından tüketiliyor.

Bu belgesel üzerine Avrupalılar bu firmalara karşı kampanyalar yaptı ve Hollanda’daki siyasi partiler harekete geçti. Hollanda hükümeti Türkiye’deki fındık ihracatı yapan şirketlere baskı yapmaya başladı.
Böylece çocukların fındık bahçelerinde çalıştırılıyor oluşu Türkiye’de fındık ihracatının önünde büyük bir engel oluşturdu.

Bu engeli bertaraf etmek isteyen şirketler de o tarihten itibaren kamu idaresini etkilemeye çalıştı.

Her ne kadar insan hakları perspektifi temel motivasyonu olmasa bile, Fiskobirlik’in kasıtlı bir şekilde etkisiz hale getirilmesinin ardından Türkiye’ye girmiş olan bu şirketler, çocuk işçiliğine karşı stratejiler geliştirmeye başladı. Sivil toplum örgütleri ile işbirlikleri kurdu.

Şirketlerin yeterince ihracat yapabilmek için geliştirdiği bu stratejiler elbette ki sorunu çözemedi ama tekil düzey de bazı çocukların yaşamların iyileştirebildi.

Bazı çocuklar, diyorum çünkü Fiskobirlik’in etkisiz hale gelmesiyle yerel halkın fındık toplamaktan yeterince kâr edemediği için vazgeçmesi, fındık toplama işinin Kürtler çoğunlukla olmak üzere Romanlar gibi dışarıdan gelen gruplar tarafından mevsimlik yapılması, mevsimlik tarım işçiliğindeki aracılık sistemi, mevsimlik tarım işçiliğinin çok zor koşulları başka çocukların çalıştırılmasını ne yazık ki engelleyemedi. Suriye’deki savaşın ardından da özellikle Düzce ve Sakarya bölgesinde Suriyeli aileler de fındık tarımı işinde yer almaya başladı.

Geçen hafta New York Times’de bir yazı yayımlandı. Bu yazıda mevsimlik fındık işçisi olarak çalışan Suriyelilere dikkat çekiliyor. Yazıda Suriyeli mültecilerin çok azının çalışma izni olduğu, yasal olarak koruma altında olmadıkları vurgulanırken Türkiye’de çalışma yasalarının 50’den az çalışanı olan tarım işletmelerini kapsamadığı belirtiliyor.

Türkiye’deki fındık tarlalarındaki durumu izlemenin, buraların sayıca çok ve de dağınık olmaları nedeniyle zor olduğu söylenirken her çiftçinin işçi başına ayırdığı asgari ücretin bir aileyi yoksulluk seviyesinin üzerine çıkaramadığı da anlatılıyor. Bu para işçilere gelmeden çiftçi ile işçi arasında aracı olanların (dayıbaşı) elinden geçtiği ve ödeme başına en az yüzde 10 azaldığı da ayrıca belirtiliyor.

Yazı da Suriyeli Shakar Rudani’nin görüşlerine yer veriliyor. Rudani; Karadeniz’de oğullarıyla beraber bir fındık tarlasında çalışıyor. Suriye’de yaşarken buğday ve pamuk ürettiği 15 hektarlık bir arsası olduğunu, IŞİD militanları yaklaşırken evlerini terk ettiklerini söylüyor. Rudani ve ailesi, 2011’den bu yana Türkiye’ye gelen 3,4 milyona yakın Suriyeli gibi ailesiyle beraber ‘geçici koruma altında’ yaşayıp gidiyor. Çalışma izni gerektirmeyen çok az işten biri tarım olduğu için buraya yönelmiş durumdalar.
Dayıbaşları aracılığıyla bahçelerde çalışabilen Rudani ve ailesi günlük 50 liraya çalışıyor. Aslında bahçe sahipleri bu iş için günde işçi başına 100 TL ödüyor. Ama aradaki fark dayıbaşlarına gidiyor. Sabah saat 7’den başlayarak 12 saat çalıştıklarını belirten Rudani çalışılmayan gün para alınamadığından haftanın her günü çalışmanın bir kural haline geldiğini söylüyor.

Rudani’nin kuzeni İsmail Sulman ise 8 çocukla birlikte çalıştıkları bir fındık tarlasındaki dayıbaşının onlara ödemesi gereken 20 bin liranın 3 bin lirasını aldığını öne sürerek, “Sözleşmemiz yoktu, polise gidemedik” diyor.
Evet, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Mehmet Ülger’in çektiği belgesel Avrupa toplumunun baskısı ile fındık tarımında çocukların çalıştırılmasını gündem yapmış, Nestle, Nutella gibi firmalara yönelik kampanyalar başlamıştı. Bu sayede yeterince etkili olmasa bile devlet konuyu gündemine almak zorunda kalmış, yönergeler yayımlamış, çocuklar için yaz okulları vb düzenlemişti. Bakalım New York Times’deki yazı – Türkiye’nin olağanüstü gündeminden olsa gerek – ülke içinde çok ses getirmemiş olsa da uluslararası toplumda nasıl bir etki yaratacak?

Ne dersiniz? Tamamen piyasa koşullarına terkedilmiş üreticiler, çalışanlar ve tabii ki çocuklar uluslararası sermayenin insafıyla hak ve özgürlüklerine kavuşur mu?

Ezgi Koman

(Yeni Yaşam)

Bültene kayıt ol