Barış İçin Akademisyenler’in 2016 yılında yayımladığı “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığı için mesleğinden ihraç edilen akademisyenler hakkında OHAL Komisyonu’ndan ilk kararlar gelmeye başladı. Komisyon akademisyenlerin üniversiteye dönmesini reddediyor.
OHAL Komisyonu barış akademisyenlerine dönük karar almaya başladı. İlk olarak Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen Nail Dertli’nin dosyasına ret kararı çıktı ve ardından başka barış akademisyenleri hakkında da ardı ardına ret kararları gelmeye başladı.
Bildiriden komisyon kararına kadar geçen süreci ilk ret kararını alan akademisyen Nail Dertli ile konuştuk.
2016’dan beri yaşanan süreci biraz anlatır mısınız?
Nail Dertli: 1 Eylül 2016’da 672 sayılı KHK ile ihraç edildiğimi öğrendim. KHK metninde yazan “terör örgütleriyle iltisaklı” suçlaması dışında ihracıma ilişkin herhangi bir gerekçe gösterilmedi. Ankara Üniversitesi’ne “bizi hangi terör örgütleriyle ilişkilendiriyorsunuz” diye bilgi edinme başvurusunda bulunduk. Oradan bize herhangi bir cevap verilmedi, herhangi bir açıklama yapılmadı, herhangi bir suçlamada da bulunulmadı. OHAL Komisyonu kurulmadan önce idare mahkemesinde dava açmıştık, OHAL Komisyonu kurulunca dava süreci durdu. Komisyona bir savunma vermemiz istendi ama bize herhangi bir suçlama sunulmadığı için biz komisyona hakkımızda herhangi bir suçlama olmadığını, terör örgütü üyesi olmadığımızı, herhangi bir yapılanmayla bağımızın olmadığını ifade ettiğimiz bir metin verdik. Tabii komisyon uzun bir süre barış akademisyenleri ile ilgili bir karar vermedi, kararı bekletti. Komisyon kurulalı dört yıldan fazla oldu ihracımızdan bu yana hesaplarsak beş yıldır bir karar verilmesini bekliyorduk ve hep bekletildik. Bu bir cezalandırma aracına dönüştürüldü, komisyonun barış akademisyenlerine dönük herhangi bir karar vermemesi hem cezalandırma hem oyalama aracıydı. Bunu uzun bir süre etkin bir şekilde kullandılar.
Komisyonun varlığı hukuki sürecin işlemesini de engelledi mi?
Tabii bütün hukuki yolları kullanmamızı engellediği gibi aslında hakkımızdaki suçlamaları öğrenmemizi de engelledi yani aslında masumiyet karinesi askıya alınmış oldu. Hem terör örgütleriyle ilişkilendirildik hem de hakkımızdaki suçlamaları 5 yıl boyunca öğrenemedik. Bana henüz komisyonun ret kararı tebliğ edilmedi, dolayısıyla hâlâ öğrenemedim. Ankara Üniversitesi’ni aradım, onlar da kendilerine henüz komisyon kararının ulaşmadığını söylediler. Zannediyorum komisyon kararı bize ulaştığında, o da orada yazıyorsa, beş yıl sonra hangi gerekçeyle ihraç edildiğimizi görebileceğiz.
Siz komisyondan böyle bir karar bekliyor muydunuz?
Bu kadar uzun süre bekletmeleri bir ceza aracıydı, bu bir taraftan da barış akademisyenlerini üniversiteden uzak tutma isteklerinin de göstergesiydi. Anayasa Mahkemesi’nin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini bir ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmesi pek çok insanda büyük bir beklenti yarattı ama açıkçası ben siyasal iktidarın barış talebini bu kadar ağır bir şekilde cezalandırdıktan sonra barış akademisyenlerini işe iade edeceğini düşünmüyordum. OHAL Komisyonu da hukuki bir karar vermeyeceği, siyasal bir karar vereceği için ret kararına şaşırmadım açıkçası.
Bundan sonra nasıl bir hukuki süreç işleyecek?
Öncelikle biz komisyon kararının bize tebliğ edilmesini sağlayacağız, daha sonra sendikam Eğitim Sen’le birlikte karara göre izleyeceğimiz yolu belirleyeceğiz. Muhtemelen idare mahkemesinde dava açacağız ve iç hukuk yollarını aşama aşama izleyeceğiz. Aşama aşama izleyeceğiz diyorum çünkü ben şu konjonktürde, şu anki saray rejimi içerisinde mahkemelerin de bağımsız karar vereceğini düşünmüyorum ama göreceğiz.
Aradan geçen zamanda tüm yapılanlara rağmen akademisyenler barışı savunmaya devam ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin yaklaşık iki bin akademisyen tarafından imzalanmasının üzerinden beş yıldan fazla bir zaman geçti. Bu akademisyenlerin önemli bir kısmı ihraç edildi, çeşitli soruşturmalar ve baskılar yaşadı. Özellikle küçük şehirlerde yaşayan arkadaşlarımız çok yoğun baskı gördü ama bunlara rağmen 2000 civarı akademisyenin barış talebinin arkasında durmasını önemsiyorum. Türkiye’de barış hâlâ çok acil ve önemli bir talep. Bugün yaşadığımız pek çok sorununun çözülebilmesi için barışın kazanılması gerekiyor. Eğitim Sen üyesi bir akademisyen olarak insan, toplum ve doğa yararına üniversite mücadelemizden ve barış talebimizden geri adım atmayacağımızı ifade etmek isterim.
(Sosyalist İşçi)