“Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlâtlarıyla eski köle sahiplerinin evlâtları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.”
Martin Luther King, 28 Ağustos 1963’te Washington’daki Lincoln Anıtı’nın önünde binlerce kişiye seslendiği meşhur “Bir Hayalim Var” adlı konuşmasıyla belleklere kazındı. Dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınan Martin Luther King’in öldürülmesinin ardından 53 yıl geçmiş olmasına rağmen bıraktığı geleneğin izleri hala devam ediyor.
Martin Luther King 15 Ocak 1929’da ABD’de Georgia’nın Atlanta eyaletinde doğdu. Üniversite yıllarından itibaren siyahi gruplara katılarak aktif bir biçimde faaliyet gösterdi. ABD’deki sivil haklar hareketiyle ırkçılığı devam ettiren yasaları ortadan kaldırıp siyah Amerikalılar için sivil haklar bakımından eşitliğin kurulmasını amaç edinmiş bir hareketin içindeydi. Kısa süre içerisinde de bu hareketin lideri haline geldi. Başlattığı şiddet içermeyen eylemler sonraki yıllar da artarak devam etti. Oturma eylemi, yürüyüş, ırk ayrımı uygulayan şirketlerin mallarının boykot edilmesi gibi eylemler birbirini izledi.
İlk zafer
Martin Luther King’in bulunduğu hareketin ilk önemli başarısı 1954’teki kamu okullarında ırk ayrımının anayasaya aykırı ilan edilmesini sağlamak oldu. Ancak dikkatleri üzerine çektiği ilk olay sonraki yıl yaşandı. Rosa Parks’ın tutuklanması Montgomery Otobüs Eylemleri ’ne neden oldu. 1 Aralık 1955’te Afro-Amerikan bir terzi olan Rosa Parks’ın otobüsteki yerini bir beyaz erkeğe vermeyi reddetmesiyle Rosa Parks, Montgomery’nin ırk ayrımı yasalarını ihlal etmekle suçlandı ve tutuklandı. Bunun üzerine protestolar başladı ve King, cesaret verici bir konuşma ile Montgomery Otobüs Boykotunu düzenledi. Önceden planlanmış bir eylem olmasına rağmen ne Rosa Parks ne Martin Luther King boykotun yaratacağı etkiyi tahmin edememişti. Boykot 382 gün sürdü ve boykot öylesine büyük bir etki yarattı ki bu süreçte King’in evininde bulunduğu bazı evler bombalandı. Bu boykot sırasında King tutuklandı. Boykot, Yüksek Mahkemenin siyah yolcuların otobüste istedikleri yere oturabilecekleri yönünde bir karar vermesiyle 21 Aralık’ta sona erdi.
1960-1965 arasında King’in hareket içerisindeki etkisi giderek arttı. Oturma eylemleri, yürüyüşler gibi barışçıl eylem biçimleri ona ülkenin her yerinden destek görmesini sağladı. Ayrıca birçok kesimin yanı sıra Kennedy ve Lyndon B. Johnson gibi başkanların da kendi çıkarlarıyla çatışmayana dek desteğini kazandı.
1963 ilkbaharında Birmingham’da King’in açtığı kampanya sırasında, göstericilerin üzerine polis köpeklerinin sürülmesi ve orantısız güç kullanılması ülke çapında yankı uyandırdı. King ve arkadaşları tutuklandı. Birmingham kampanyasının sonuna doğru King barışçıl bir değişim için, ülkeye ve dünyaya ABD’de ırk sorununu çözmenin önemini kanıtlamak amacıyla öteki yurttaş hakları önderleriyle birleşerek tarihsel önem taşıyan Washington Yürüyüşü’nü örgütledi.
“Bir hayalim var”
King, belki de en çok 1963 yılında “İş ve Özgürlük İçin Washington’a Yürüyüş” sırasında Lincoln Anıtı önünde yaptığı “Bir Hayalim Var” konuşmasıyla ünlüdür. Yürüyüşü düzenleyenler, hükumetin siyahların ve yurttaş hakları çalışanlarının haklarını korumakta ve güvenliğini sağlamaktaki yetersizliğini eleştirmeyi düşünüyorlardı. Başlangıçta o dönem ABD başkanı olan John F. Kennedy, bu yürüyüşe karşı çıkmıştı. Fakat, grup ABD başkanının baskılarını da dikkate alarak gösteride çok daha sakin bir dil kullanıldı. Zaten Martin Luther King Jr. için bu hareketin başarıya ulaşmasının anahtarı, barışçıl protesto eylemlerinde saklıydı. Hayatı boyunca da bunu savundu. Bu eylemleri, silahlı ayaklanmaya bir alternatif olarak destekleniyordu.
28 Ağustos 1963’te Martin Luther King tarihi “Washington Yürüyüşü”nde farklı etnik gruplardan oluşan 250.00 kişinin katıldığı bu kalabalığın önünde o meşhur “Bir hayalim var” konuşmasını yaptı. Ayrıca yürüyüşte okullarda ve işyerlerinde ırksal ayrımına son verilmesi, yurttaş hakları eylemcilerinin polis şiddetinden korunması, asgari ücretin saatlik 2 dolara çıkarılması gibi açıkça bazı isteklerde bulunulmuştu. Yürüyüş boyunca çeşitli zorluklar yaşansa da etkinliğin bütünü çok başarılıydı.
1965 ve 1966 yılları arasında da mücadelesini örgütlemeye devam etti. Vietnam savaşına karşı çıktığı için, ırkçı ve milliyetçi çevrelerden tepkiler aldı. Aynı zamanda kapitalizme karşı ifadeleri yüzünden aldığı tehditlerde büyük bir artış yaşandı. 3 Nisan 1968’de Mason Temple’da “Mountaintop’a Gittim” adlı son konuşmasını yaptı. Lideri olduğu bu eylemler Medeni Haklar Yasası’nın (1964) kabul edilmesini sağladı. Bu yasa hükümeti kamuya açık yerlerde, kamu tesislerinde ve işyerlerinde ayrımcılığı sona erdirmek gibi bir yükümlülük veriyordu.
Ancak King’in örgütlediği bazı pasif eylemler, yetkililerle anlaştığı düşüncesini doğurdu. Daha ciddi ilerlemelerin olmaması dolayısıyla yaşanan sabırsızlık ülke çapında siyahlar arasında özellikle Kuzey kentlerinin yoksul mahallelerinde King’in şiddet karşıtı felsefesi sorgulanmasına neden oldu.
Bunun üzerine King; diğer sorunları da içine alacak biçimde yelpazesini genişletmeye çalıştı. Vietnam Savaşı’na kesin olarak karşı olduğunu açıkladı. Daha geniş bir tabakaya seslenebilmek için ırk farkı gözetmeksizin bütün yoksulları birleştirmeye çalıştı, buna yönelik tüm işçilere bir çağrıda bulundu. Geçmişte küçük reformlarla yetinmeyi amaçlarken artık bütün toplumun yeniden kurulması gerektiğini söylemeye başlayan King’in etkisi gün geçtikçe arttı.
King, 4 Nisan günü siyahi sağlık çalışanlarını desteklemek için gittiği Memphis’te de kaldığı motelin balkonunda uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. King, yaşamının sonuna kadar siyahların oy hakkı, yurttaş hakkı yasası, çalışanların hakkı gibi eşitlik ve adalet düzleminde bir yaşam sürmek için barışçıl gösteriler yapmaya, siyahi yurttaşların beyaz Amerikalılarla eşit olması için mücadele etmeye devam etti. Afro-Amerikalıların ve tüm vatandaşların eşit haklara sahip olması gerektiğini öldürülene dek bıkmadan, usanmadan savundu. Bunu güçlü hitabet yeteneğiyle adaletsizliğe karşı seslerini yükseltemeyen insanların sesi olarak yaptı.
King’in ölümünden sonra geçen yıllarda, ana akım politikacılar King’in mirasını sahiplenmeye çok istekli olsalar da geçtiğimiz yıl ABD’de yaşanalar bunun tam aksini gösteriyor. Ancak Amerika’da siyahi halklar her seferinde ayaklandı ve bu baskıya karşı mücadele etti.
2020 yılında ABD’de, George Floyd’un acımasızca öldürülmesi dünya genelinde ırkçılık karşıtı protestoların fitilini ateşledi. ABD’de polis her zaman olduğu gibi halkı korumak yerine onlarla savaştı. Gazeteciler de dahil olmak üzere yollarına çıkan herkes hedef haline geldi. Ancak direniş de hızla kapitalizmle ilişkilendirildi. “Eğer bu ülke bize istediğimizi vermezse, o zaman biz de bu sistemi yakıp kül eder ve yenisiyle değiştiririz.” denilerek istenen şeyin bir isyandan ziyade devrim olduğunu net bir biçimde gösterdi. Sistemin geçici reformlarla düzeltilemeyeceği çok açık. Black Lives Matter eylemleri de bu mücadelenin ve Martin Luther King’i katledenlerin tarihsel olarak yenildiğinin en yakın örneği. Ancak biz bugün Martin Luther King’in mirası değerlendirirken, hayalinin hala tam anlamıyla gerçeğe dönüştürülemediğini unutmamalıyız. Geçen yıl ABD’de ve tüm dünyada düzenlenen protestolar, Martin Luther King Jr. ‘ın hayalini gerçekleştirmek için ABD’de ve dünyada hala yapılacak çok şey olduğunu bize hatırlatıyor. Bu yüzden yıllar önce Martin Luther King’in de dediği gibi ve geçen yıl Black Lives Matter eylemlerinde gördüğümüz gibi “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik her yerde adalet için bir tehdittir.” sözlerini unutmadan, King’in hayalini gerçekleştirmek için her yerde devlet şiddetine ve ırkçılığa karşı mücadeleye devam edeceğiz.
Zilan Akbulut
(Sosyalist İşçi)