Göbeklitepe ve diğerleri: Neolitik devrim ve sınıflı topluma geçiş

19.02.2021 - 11:42
Haberi paylaş

​İnsanlık, yeryüzünde bulunduğu 250 bin yılın ilk 240 binini küçük, 40-50 kişilik avcı-toplayıcı gruplar şeklinde yaşayarak geçirdi. Ve yaklaşık 200 binini Afrika’da geçirdi.

Daha geri gidersek, insanın ataları da önce maymunsu sonra insansı olarak birkaç milyon yıl yine doğada bulduklarını toplayarak ve becerebildiklerinde avlanarak, bir bölgenin kaynakları azaldığında veya hava koşulları değiştiğinde az ileri giderek, grup fazla büyüdüğünde bölünerek yaşadı.

Bu avcı-toplayıcı gruplar tümüyle eşitlikçi, yardımlaşmacı, dayanışmacı, paylaşımcı gruplardı. Herkes çalışıyordu ve aralarında iş bölümü yoktu; herkes her şeyi yapıyordu.

Böyle olmak zorundaydılar. Herkesin herkesi kollamadığı, avladığı avı başkalarıyla birlikte yemediği, keşfettiği olgun meyve ağaçlarının yerini paylaşmadığı 40 kişilik bir toplum varlığını sürdüremez. Gıdanın zaten kıt olduğu, kötü zamanlar için kenara konmuş bir stok olmadığı koşullarda bencillik grubun bütününün yaşamını tehlikeye düşürür, hoş görülemez, cezalandırılır.

Bu maddî koşullar eşitlikçi ve paylaşımcı toplumlar yaratır. Başka türlüsü mümkün değildir.

Eşitlikten eşitsizliğe

Günümüz toplumlarının hiçbirinin eşitlikçi veya paylaşımcı olmadığı malum. Bencillik yine pek sevilen bir şey değil, ama cezalandırılmadığı kesin ve hatta bazen ‘başarıya giden yol’ olarak övüldüğü bile oluyor.

İnsanlık o toplumdan bu topluma niye geçti? Nasıl geçti?

Yaşam için gerekli olan her şeyin paylaşıldığı, herkesin eşit olduğu bir toplum anlayışından sınıflı, hiyerarşik bir toplum düzenine, avcı-toplayıcı göçebe bir yaşam tarzından yerleşik tarım toplumuna niye geçildi, nasıl geçildi?

Bereketli Hilal

Bu geçişin ne zaman ve ilk nerede gerçekleştiğini biliyoruz.

Göbeklitepe’yi 12 bin yıl önce inşa eden ve orada toplanan insanların aslen avcı-toplayıcı olduğunu, Filistin’de Eriha’da 10.500 yıl önce veya Çatalhöyük’te 9.500 yıl önce yaşayanların çok büyük köyler kurup tarım yaptığını, 6.000 yıl önce Ur ve Uruk’ta yaşayan Sümerlerin ise büyük şehirlerde tümüyle sınıflı, eşitsiz, köleci bir toplumda yaşadığını biliyoruz.

Sözünü ettiğimiz geçiş Ortadoğu’da, Bereketli Hilal’de Filistin’in güneyinden Urfa’ya doğru kıvrılan ve oradan Fırat’la Dicle’nin denize döküldüğü noktaya doğru inen bölgede, 14.000 yıl önce başladı. Ve 6.000 yıl önce artık tamamlanmıştı.

Engels ve Childe

Bu geçiş sürecini 1884’te, henüz yok denecek kadar az somut bilgi ve bulgu olmasına rağmen Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni kitabında incelemeye çalışır. 

Engels’den 50 yıl sonra, Ortadoğu’daki kazı ve buluntular çoğalmışken, Marksist arkeolog Gordon Childe Tarihte Neler Oldu? kitabını yazar.

Childe, tarıma ve yerleşik yaşama geçişi “neolitik devrim” olarak adlandırır.

Childe’ın yazdıklarının ne kadar gerçeğe uygun olduğunu bugün çok daha ayrıntılı bir şekilde biliyoruz.

Biliyoruz ki, yaklaşık 14-15 bin yıl önce, son buz devrinin sona ermesi ve havaların bugünküne yakın düzeylere gelmesinin hemen ardından, Ortadoğu’da Natuf kültürü adını verdiğimiz bir toplum ortaya çıkıyor ve 4-5 bin yıl varlığını sürdürüyor. 

Düzinelerce kazıda karşımıza çıkan bu kültür, henüz yerleşik olmamakla birlikte köyler kuruyor, birkaç ay kalıp sonra yine göçüyor. Henüz tarım yapmamakla birlikte yabani bitkileri kullanmayı biliyor. Yani yerleşmeye ve tarıma doğru ilk adımlar atılmış.

Natuf köylerinde bugüne kadar bulunmuş olan ilk ekmek (14.500 yıl önce) ve ilk bira (13 bin yıl önce) imalatının izleri var.

Göbeklitepe 12 bin yıl öncesine tarihleniyor. Urfa’dan güneye doğru uzanan bölgede yaşayan avcı-toplayıcı grupların bir araya gelip değiş tokuş yaptığı, bilgi alış verişinde bulunduğu, kız alıp verdiği, ibadet ettiği bir yer.

Neolitik Devrim

İlk tam anlamıyla yerleşik ve tam anlamıyla tarım yapan yerleşim ise Eriha.

Yerleşik tarım toplumunun bugüne kadar bulunup kazılmış en kapsamlı örneği, Eriha’dan bin yıl sonra kurulmuş olan Çatalhöyük.

Çatalhöyük’te neolitik devrimin artık tamamlanmış, birden fazla hayvan türü evcilleştirilmiş, birden fazla tahıl seçilim yöntemiyle daha verimli hâle (bugün bildiğimiz hâle) getirilmiş, gerçek anlamda yerleşik bir tarım toplumu. 

Çatalhöyük’ün çarpıcı özelliği, avcı-toplayıcı yaşam tarzı terk edilmiş olmasına rağmen, yine ve hâlâ tümüyle eşitlikçi bir toplum olması: Bütün evler yaklaşık aynı boy, hiçbirinde ayrıcalık veya zenginlik göstergesi yok, kadınla erkeğin yaşamı ve toplumsal konumu farksız...

Sınıflar

İki bin yıl atlayıp Sümer şehirlerine baktığımızda, tümüyle farklı bir manzarayla karşılaşırız.

Şehirlerin büyüklüğü bir yana, artık yazı olduğu için biliyoruz ki, Sümer keskin, katı ve hiyerarşik bir sınıflı toplum. Kral ve çevresi var, din adamları var, silahlı bir güç var, kol işçileri ve köylüler var, en altta da köleler var.

Çatalhöyük’ten Sümer’e geçiş, eşitlikçilikten eşitsizliğe geçiş nasıl olmuş? Nasıl oluyor da insanlar bunu kabul etmiş?

Geçişin anahtarı, tarımın tarihte ilk kez mümkün kıldığı artık ürün, yani hemen gerekli olanın üzerindeki fazla üretim.

Artık ürünün depolanması gerekir, deponun korunması gerekir, ölçülüp biçilmesi gerekir. Ayrıca artık ürün, yine ilk kez, bazı kişilerin üretime katılmayıp üründen pay alabilmesini mümkün kılar. Dolayısıyla, artık ürünü koruyanlar, sayanlar, dağıtanlar ortaya çıkabilir. Bu işleri yapanlar zaman içinde toplumun geri kalanından farklılaşır.

Tarım ayrıca gıdayı çoğaltarak nüfusun artmasına yol açar. Sulama sistemleri inşasını gerektirir. Bunları yöneten, kontrol eden insanlar ortaya çıkar ve bunlar da toplumdan ayrışır.

Ve böylece sınıflar ortaya çıkar.

“Normal” toplum

Kısacası, günümüz toplumları, eşitsizlik, adaletsizlik, insan toplumlarının “normal” hâli değildir. Sadece son 10 bin yılda ortaya çıkmış bir sorundur. Düzeltmek gerekir.

Roni Margulies

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol