Dünyayı anadille kavrarız

21.09.2023 - 10:18
Haberi paylaş

Kime sorsanız;  “anadili çok kıymetli”, “ana sütü gibi helal”, “geliştirilmeli”, “özen gösterilip mutlaka kullanılmalı”dır.

Ya başkasının anadili? Sizin için “ikinci kanal” olan o dil?  Sahibine “kıymetli ve ana sütü gibi helal” değil midir? 

Değil, maalesef değil.  Egemenler için de değil, o toplumun bireyleri için de…  Çünkü anadili; bireyi ailesine ve kendi toplumuna bağlayan yegane kültürel ögedir. Bu gerçekliğin farkında olan ve ulus devlet yaratmak isteyen yönetimler bundandır ki “asli” kabul ettikleri milletin haricindeki diğer bütün millet ve toplulukları asimile etmek için ilk saldırıları alanı olarak anadili cephesini oluşturmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti de kurulduktan sonra “Ulus Devlet” olmayı yani “Üniter Yapıya” geçmeyi hedeflemiş. Bu durum yıllar içinde ülkede Türkçe dili haricindeki dillere (Ayrı bir tartışma konusu ama, Türkçe ’ye de az zarar verdiği söylenemez) telafisi güç zararlar vermiştir.

Yadsınamaz gerçek, bireyin anadili ile dünyayı kavradığı ve anlamlandırdığıdır.  Bir çocuk yedi yıl boyunca anadili ile tanımaya çalıştığı dünyasını bir günde bir başkasının dilinde yaşamaya başlamak zorunda kaldığı zaman, onca yıl yüzdüğü uçsuz bucaksız deninizin balığı değil de karada zıplayan kurbağa olması gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalır. Buyurun zıplayın zıplayabilirseniz. Kırklı yaşlardaki her Kürdün ilkokul yılları ve Türkçe-Kürtçe ikilemiyle ilgili hikayeleri aynıdır neredeyse. 

Son 15-20 yıldır bu durum daha trajik bir hal almış durumda maalesef. 

Çocuklar anadillerini öğrenip okula başlıyorlarken artık günümüzde ana dillerini hiçbir şekilde öğrenememe gibi bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü bir önceki kuşak eğitim, ekonomik faaliyetler, siyasi baskılar ve de medya gibi etkenlerden kaynaklı olarak, anadillerini kendi çocukları olan yeni kuşaklara aktar(a)mamakta. Bu da dillerin sonunu trajik bir şekilde hızlandırmaktadır.

Karşılaşılan yeni durum tam bir oto-asimilasyona dönüşmüşken devlet güvencesinden mahrum bırakılan diller adeta can çekişmektedir.

Günümüzde okullarda seçmeli dersler adı altında “Yaşayan Dil ve Lehçeler Dersi” veriliyor gibi gösterilse de öğretmenler ve dil eğitimcilerinin olmaması bahanesinin ardına saklanılarak bu dersler kendilerini seçen öğrencilere sunulamamakta, aksine “öğretmen yok” bahanesiyle çocuklara zorunlu din dersleri dayatılmaktadır. Bu da günümüz iktidarının meşrebine uygun bir uygulamadır.  

Ruşen Eşref

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol