Balkon, sanat ve edebiyatta dikkate değer bir üne sahip olan mimari bir unsurdur. Balkonların ayrıcalıklı özellikleri tarih boyunca ressamlara ve şairlere ilham kaynağı olmuş. Edebiyatta balkonla ilgili şiirler ve çok sayıda oyun sahnesi vardır. Öte yandan, sevgili her zaman içeridedir ve görülmek için balkona çıkar. Onun için âşık sürekli balkonun altında serenat eder ve sevdiğini görme fırsatı da bulur. Dolayısıyla balkon, mimari unsurun ötesine geçerek gölgesinde âşıkları birbirine bağlayan bir unsura dönüşür.
Çok karşılaşılan balkon imgelerinde, ev içi alana hapsolmuş kızlar ya da genç kadınlar, bir erkeğe ya da genel olarak dış dünyaya özlem duyarak korkuluklara yaslanır ve eğilirler. Mesela Sung hanedanlığında (960-1279), fahişelere yaptıkları ziyaretlerin kendilerine ilham verdiği söylenen şairlerin teselliyi balkonda (balkonda görünen kadınlar) buldukları söylenir. Qiang Zhao Li, Shenzhen Zhu, Yuniang Zhang, Lady Wei ve Lady Yanrui gibi kadın şarkı sözü yazarları da o dönemde, güzellik korkuluğu dedikleri balkonu, hareketlerinin kısıtlandığı kapalı yaşam alanlarından bir kaçış olarak tasvir ediyorlarmış.
Balkonun ünlü kullanımlarından biri, William Shakespeare'in trajedisi Romeo ve Juliet’de "balkon sahnesi" olarak bilinen sahnenin geleneksel konumudur. Şair balkon yerine bir pencere kullanmış olsa da oyunun bir sembolü olarak ortaya çıkan balkon, 1920'lerde aynı döneme ait başka bir evden alınıp daha sonra İtalya'nın Verona kentindeki Juliet Evi'ne konulmuş. Bugün, balkon, turistlerin taleplerini karşılamak için ön kapının üzerine yanlış bir yere eklenmiştir. Turistler her yıl oyunun yazılmasından 300 yıl sonra onun evi olan Via Capello'daki eve tahsis edilen balkonu görmeye geliyorlar.
Palchi olarak bilinen iç balkonlar veya seyir yerlerine sahip olma trendi ilk kez Ettore Tron ve Alvise Michiel 1550 yılında iki tiyatro sahibi tarafından bu iki yeni tiyatrolarında uygulanmış. Cizvitler için ise izole ve karanlık olması nedeniyle balkonlar uygun bulunmamış. Tiyatrolarda gösteriler bundan dolayı yasaklanmış. Sonunda mumları yakmak ve mahremiyet kapılarını açık tutmak için bir ültimatom verilmiş ama müşteriler devletin emrine uymadığı için tiyatrolar kapatılmış. Ancak 15 yıl sonra, Tron ailesi, artık dünya çapındaki tiyatrolarda standart haline gelen, tamamen işlevsel balkonlara sahip yeni bir tiyatro inşa etmiş.
Osmanlı’da Cumba-Anadolu Türk evlerinde Şahinişin
Bu arada eski İstanbul evlerinde pencerenin önünde sokağa doğru çıkma yapan cumba yani kafesle örtülü bölüm olarak geçmekteyken, şahnişin ise geleneksel Anadolu Türk evlerinde bir odanın dışa doğru çıkma yapan üç yanı pencereli bölümü olarak açıklanır. Mehmet Zeki Pakalın’a göre Farsçadan gelen şahnişin, Şahların oturmalarına lâyık yer demektir. “Şâh-nişin” olarak da kullanılır ve halk arasında “şahniş” deniyormuş. Bununla birlikte “cumba” olarak adlandırılan yapı cephesindeki çıkmalar, evrensel bir mekân olarak Doğu’dan Batı’ya dünyanın tüm coğrafyalarında görülebilmekte. Söz gelimi, Pompei’deki kazılarda ortaya çıkan Roma evlerinde cumbalı örneklere rastlanmış, Edirnekapı’daki Bizans’tan kalan Tekfur Sarayı’nın bindirme cumbaları ve şahnişinlerinden Avrupa’daki Ortaçağ kent konutlarında 12. yüzyıla kadar kâgir kat üstüne bindirme olarak yer kazanmak için sokak üstüne ahşaptan yapılan cumbalara kadar kullanılmış. Bir dizi uygarlığın ortak öğelerinden birisi olarak göze çarpıyor. Cumba, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde “Türk evi” idealleştirilmelerinde önemli bir yapı öğesi olarak kullanılmıştır.
Bu yaklaşımı desteklemek için alaturka hayat anlayışının bir parçası ve mimari göstergesi olarak Peyami Safa’nın ünlü romanı “Cumba’dan Rumba’ya” geleneksel mahalle yaşantısının devam ettiği bir semtte oturan bir genç kızın hayatının değişime uğraması ile Taksim’deki bir apartmanda Batılı yaşam tarzını deneyimlemesini anlatmaktadır. Romanın adı bu geçişi; gelenekseli “cumba”, Batılı yaşam tarzını ise “rumba” ile temsil etmiştir. Bunun dışında, Peyami Safa’nın “Sözde Kızlar” başlıklı kitabının kadın kahramanı Mebrure, arkadaşı Nadir’in evini ararken “(…) zaten bu ev sokağın köşesini dönünce, eski şahnişinlerle göze çarpıyordu” demektedir. Sâmiha Ayverdi’nin “İbrahim Efendi Konağı” adlı eserinde sokağın iki tarafını kuşatan cumbalarla ilgili bu düşünceyi destekleyen şöyle bir tasvir yapılmıştır: “Cami ile ev arasında bazen öyle dar sokaklar vardı ki, karşılıklı binaların karşılıklı şahnişinleri (cumbaları), sanki baş başa vermek suretiyle, bu daracık sokakların enini biraz daha kesmek isterlerdi. Onun için de, yoldan geçenler, birbirlerinin kulağına bir şeyler fısıldarcasına sokulmuş bu evlerin önünden değil de, bir dehlizden yürür gibi, geçerlerdi” (Ayverdi, 2015, s. 312). Abdülhak Şinasi Hisar, “Boğaziçi Yalıları” adlı eserinde cumbanın anlatımını daha da şiirselleştirir. Yazar, “Bir bina vücudundan bir kısmının böyle sokağa çıkmış ve uzanmış olması size bilmem ki dokunaklı gelmez mi? Ben bunda bir çocuk saffeti ve bir nebat hali gördüğüm için, şimdi hatırlaması bile rikkatime dokunuyor” (Hisar, 2006, s. 53) diyerek, yapıdan dışarıya çıkma yapan öğenin yapıdan ayrı bir öğe değil, tam tersine yapının saf ve doğal bir parçası olması dolayısıyla etkilendiğini dile getirir.
Pera civarında gezen iki İskandinav seyyah K. Hamsun ve H.C. Andersen’in daracık yol boyunca sağlı sollu sıralanmış bulunan ikişer üçer katlı cumbalı evlerin, yan sokakların daha da dar olması nedeniyle birbirine bitişikmiş ve sanki yağmur yağdığında buradan geçerken şemsiye kullanmaya gerek kalmayacakmış gibi görünmelerinden etkilendikleri dikkat çeker (Hamsun ve Andersen, 1998, s. 94). Bu iki seyyaha göre saray bahçesi; sırtlardan denize, sahildeki tuhaf ahşap evleriyle dikkat çeken Kuruçeşme köyüne doğru uzanır. Bu binaların meyilli kalaslarla alttan desteklenen ikinci katları birincisinin dışına taşmış, evlerle kıyı arasında kalan alanın üzeri dışarı çıkıntı yapan ikinci katlarla örtülmüştür. Saraylarda yaşlı hanım sultanlar yaşadığından pencerelerde kafeslerin olduğu ve eskinin bu güzel ve güçlü kadınlarının denizi ve yabancı gemileri gözetleyebilmeleri için kafeslerde yeterince budak deliği bulunduğu ifade edilmektedir.
Etrafı açık balkonun tersine dış-iç-dış etkileşiminin sürekliliğini deneyimleten oda uzantısı cumba, içe yönelmenin mekânsal etkileri dışında kişinin kendi içine yönelmesini de sağlar. Diğer bir deyişle, evdeki bireylerin yalnızlaştığı bir köşe ve hatta kişinin kendine kapanması için uygun bir çıkıntıdır. Gaston Bachelard, “bir evdeki her köşe, bir odadaki her duvar köşesi, insanın dertop olmaktan, kendi üstüne kapanmaktan hoşlandığı her kuytu, hayal gücü için yalnızlıktır, yani bir odanın tohumu, bir evin tohumudur” der.
Bununla birlikte cumba, kadının toplumsal cinsiyet kodları üzerinden tanımlanabilir bir mekân haline dönüşmektedir. Konuttaki gündelik yaşam içinde kadının kendini göstermeden ev kıyafetleri ile sokağı izlemesi için yapılmış “cumba”nın yine bir başka evin mahrem hayatını izlemeye yönelik bir araca dönüşebileceği düşünülmektedir. “Kadının hamam haricinde dışarıya çıkmasına ve kamusal alanda varlık göstermesine ilişkin kısıtlamalar, özel alanda bir başka kadının gündelik yaşamına müdahale etme hali, mekân ile diğer bir deyişle cumba ile gerçekleşmektedir. Ayrıca, bir kocanın kıskançlığının belirtileri de mekânsal önlemlerle ortaya çıkar. Bunlar, büyük endam aynalarına tüller örtülmesi, faytonların arabalığa çekilip sadece kupaların kullanılması ve konutun deniz tarafındaki pencerelerine panjurlardan başka kafeslerin taktırılması olarak özetlenebilir.”
Ve sanki deprem sonrası yapılan yapılarda sadece bir iki çiçek konulabilecek kadar küçük sözde ‘Fransız balkonları’ modernizmin dışarısı ile içerisi, özel ile kamusal ayrımlarının sorunsallaştırılmasına yönelik ve özellikle kadınların toplumsal hayata katılımı bağlamında düşünülebilecekken, Türkiye’de de özellikle son zamanlarda siyasilerin gösteri yapmasına yönelik kullandıkları bazı yapılarda bulunan bir mimari özellik olarak kalacak gibi.
Sibel Erduman
Yararlanılan kaynaklar:
- Osmanlı Toplumunda “Cumba”/ “Şahnişin” Oya ŞENYURT
- Balconies consigned to oblivıon in Iranian Resıdentıal Buildings MELODY SAFARKHANI
Serinin ilk yazısı: