► 2017 Netflix yapımı The Death and Life of Marsha P. Johnson
Marsha P. Johnson’ın Ölümü ve Yaşamı belgeseli 1992 yılında Hudson Nehri’nde ölü bulunan trans aktivist Marsha P. Johnson’ın hayatını ve ölümünü, eski mücadele arkadaşları, ailesi ve aktivistlerle yaptığı görüşmelerle inceliyor.
Marsha P. Johnson, Stonewall İsyanları ve eşcinsel hakları hareketinde önemli roller oynayan trans bir aktivistti. 1992'de Christopher Caddesi iskelesinde ölü bulundu. Polis ölümünü intihar olarak nitelendirirken, birçok arkadaşı onun öldürüldüğünden şüphelendi.
1969 yılında gerçekleşen Stonewall isyanı LGBTİ+ hareketinde önemli bir ayaklanma olarak kabul edilir. Greenwich’te yer alan Stonewall Inn adlı bar LGBTİ+ bireylerin kendi gettolarında, polisin taciz ve baskılarına rağmen güvenli yerlerinden biriydi. 27 Haziran gecesi isyanın başladığı Stonewall Inn yangını başta trans kadınlar olmak üzere, lezbiyenler, geyler, bar çalışanları, evsizler ve aktivistlerin birikmiş öfkesi ile günler süren çatışmalarla örgütlü bir mücadelenin başlangıcı oldu.
28 Haziran 1970 yılında Stonewall isyanının kurbanlarını anmak için düzenlenen yürüyüş hareketin örgütlü mücadelesinin ilk kitlesel adımı ve günümüzde neredeyse tüm dünyada düzenlenen Onur Yürüyüşlerinin başlangıcı olmuştur.
Belgeselde, 1970 yılındaki yürüyüşün ön saflarında Marsha P. Johnson ile yer alan Sylvia Rivera, Johnson’ın eşcinsel hareketin simgesi olduğunu, evsizler, drag queenlar ve translarla radikal bir mücadele verdiklerini aktarmakta.
Marsha P. Johnson’ın 1992 yılındaki ölümünün resmi makamların açıkladığının aksine intihar olmadığına inananlardan, günümüzde New York Şehri Şiddet Karşıtı Proje’de yer alan Victoria Cruz, Johnson’ın davasının izini sürmeye karar veriyor.
Belgeselin büyük bir kısmında geçmiş tanıklıklardan yola çıkarak Johnson’ın ölümünde polisin homofobik ve ayrımcı tutumunu, mafya bağlantısının üstünün kapatılmasını, başta Sylvia Rivera olmak üzere tüm aktivistlerin mücadelesini, hareketin tartışma ve ayrışmalarını izliyoruz.
Belgeselde Marsha P. Johnson’ın ölümünden yola çıkarak bugüne kadarki trans cinayetleri de konu edilmiş. Günümüz çekimlerinde, 2013 yılında trans kadın Islan Nettles’ı sokakta döverek öldüren katilin yargılanma sürecini de izlemekteyiz.
Dünyada ve Türkiye’de hemen her gün trans bireyler gettolara sıkıştırılarak kamusal alanlarda ayrımcılığa, tacize, nefret söylemine maruz kalmakta, nefret cinayetleriyle öldürülmektedir. Belgeselin de gösterdiği gibi, trans cinayetleri aydınlatılmıyor, görmezden gelinmeye devam ediliyor. Türkiye’de 2006 yılında Ankara Eryaman ve Esat’ta bir çetenin trans kadınlara saldırması üzerine başlayan dava süreci de yıllardır kararın bozulması için ilgili mahkemelerin değiştirilmesine rağmen devam ediyor.
Belgeselin sonunda, yıllarca süren mücadele ile LGBTİ+ haklarının kazanımlarının yanında büyüyen onur yürüyüşlerinden birinde Sylvia Rivera 200 bin kişiye seslendiği konuşmasını şöyle bitiriyor: “Viva! Pride’ı sevin ve dünyanın her yerinde mücadelenize devam edin.”
Stonewall’un 50. yılı olan 2019’da New York’ta sadece Manhattan’da 5 milyon kişi yürüyüşe katıldı. Türkiye’de Onur Yürüyüşü 2013 yılında 50 bin kişinin rekor katılımıyla gerçekleşti. Onur Yürüyüşü Türkiye’de 2015 yılında fiilen yasaklanmış olsa da birçok şehirde yaratıcı şekillerde kutlanıyor, etkinlikler düzenleniyor. Bu yıl da 17-27 Haziran Onur Haftası kapsamında birçok etkinlik gerçekleşecek. Etkinlik detaylarına İstanbul Pride’ın web sitesinden ulaşabilirsiniz.
► Bonus izleme önerisi: Ana-akım medyadaki trans imajının günümüze kadar süren sorunlu aktarımı ve nelerin değişip değişmediğinin anlatıldığı Disclosure belgeselini de mutlaka izlemenizi öneririm.
Fulya Oral
(Sosyalist İşçi)