Uluslararası sosyalist geleneğin önde gelen isimlerinin kısa yaşam öyküleri, Portreler serisinde.
Komünist şair, yönetmen ve oyun yazarı Bertolt Brecht, 1898 yılında Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Augsburg şehrinde dünyaya geldi. 16 yaşındayken Birinci Dünya Savaşı’yla karşılaşan Brecht, şair Horatius’un savaşı ve ölümü yücelten bir dizesine karşı bir okul kompozisyonunda yazdığı satırlar yüzünden neredeyse okuldan atılıyordu. Temmuz 1916’dan itibaren gazetelerde yazılar yazmaya başladı. Savaş yıllarında Münih’te tıp eğitimine başladı ve askerlikten kurtuldu. 1918’de ilk oyununu Baal’i yazan Brecht, kısa bir süre sonra Münih’li komedyen Karl Valentin’in politik kabaresinde küçük bir rol üstlendi. Brecht, bu dönemde radikal fikirlere ilgi duymaya başlamıştı ancak henüz Marksist değildi. İlk oyunlarından birinin ismini Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’ten etkilenerek Spartaküs koymuştu.
Evliliği kötüye giden Brecht, 1924 yılında Berlin’e yerleşti ve dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1920’lerde üzerinde çalıştığı bir oyun için ekonomiyi daha yakından anlamak istedi ve Karl Marx okumaya başladı. Brecht, Marx hakkında mizahi üslubuyla şöyle diyecekti: “Bu Marx denen delikanlı, benim oyunlarımı gerçekten anlayan ilk kişiydi”.
Brecht, yakın arkadaşlar Walter Benjamin ve Karl Korsch’un da etkisiyle hızla Marksizm’i benimsedi ve özellikle diyalektikle ilgilenmeye başladı. Bu ilgi onun tiyatro anlayışı üzerinde de derin bir etki bıraktı. Epik tiyatro teorisini geliştirmeye başlayan Brecht, tiyatronun Aristoteles’ten beri en önemli unsurlarından sayılan özdeşleşme ve katharsisi (arınma) reddetti. Brecht’in tiyatrosu karakterler ile özdeşlik kurmaya değil, yabancılaşma efekti ile onlardan uzaklaşarak oyunun ortaya koyduğu toplumsal sorunları ve bütünlüğü göstermeye dayalıydı. Brecht, bu yolla sınıf çatışmasını tiyatroya taşıdığını ve yabancılaşmaya karşı durduğunu düşünüyordu.
1928 yılında bu anlayışla yazıp sahneye koyduğu Üç Kuruşluk Opera, polis ve suçluların ilişkilerini anlatıyor ve sisteme karşı sert eleştiriler içeriyordu. Oyunun bir noktasında başrol oyuncusu Sustalı Mac, “Bir banka açmanın yanında, bir banka soymak nedir ki?” diye soruyordu. İlginç bir şekilde bu oyun Brecht’in dünya çapında bilinir bir yazar ve yönetmen olmasını sağladı.
Artık Almanya’da Nazizmin yükselmeye başladığı yıllardı ve faşizme karşı mücadele Brecht için hayati önemdeydi. Brecht, çoğu zaman kendisine atfedildiği gibi bir Stalinist değildi ancak faşizme karşı koyabilecek güç olarak bir kitle partisi olan Alman Komünist Partisi’ni (KPD) gördü. Partiye hiçbir zaman üye olmamasına rağmen, KPD’ye yakın bir politik çizgi izledi. Naziler güçlendikçe Brecht’in oyunları yasaklanmaya, bazı oyunları ise paramiliter faşist militanlar tarafından basılmaya başlandı. Naziler nihayet iktidara geldiklerinde ise Brecht için sürgün yılları başladı. Danimarka ve Finlandiya’da bulunduğu süre zarfında antifaşist mücadeleye destek vermek istediği için Almanya sınırına yakın kalmaya çalıştı ancak savaş sonunda onu ABD’ye gitmeye zorladı. Bir komünist olarak ABD’de de hoş karşılanmadı. Yazdığı 40 senaryodan yalnızca birini Hollywood’a kabul ettirebildi, onu da uygulanan yoğun sansür yüzünden geri çekti. Savaş sonrasında ise cadı avı yürüten Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi’nin ilgi alanına girdi ve ABD’yi terk etti.
Bundan sonra kendine artık komünist diyen Doğu Almanya Cumhuriyet’ine döndü ve bir süre sonra kendi tiyatrosunu kurdu. DAC’deki Stalinist rejimle de sorunsuz bir ilişkisi olmadı, bürokrasi Brecht’in tiyatro anlayışını sosyalist gerçekçi olmamakla suçladı, hatta bazı oyunlarını engelledi ancak Brecht “en kötü sosyalizmin, en iyi kapitalizmden iyi olduğunu” düşünerek hiçbir zaman Stalinizme karşı açık tavır almadı. 1956 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)