Yasta değil isyandayız

18.02.2015 - 16:08
Haberi paylaş

Her gün 5 kadın cinayeti gibi bir ortalamanın olduğu Türkiye’de Özgecan Aslan’ın katledilmesi büyük bir öfkeye neden oldu.

Özgecan ilk değil ve ne yazık ki son olmayacağını biliyoruz. Ancak bu vahşi cinayetle kadınların birikmiş öfkesi patladı. Cinayetten bu yana 33 farklı ilde on binlerce kadın ‘artık yeter’ dedi ve sokaklara döküldü. Sosyal medyada kimi yıllarca suskun kalan binlerce kadın maruz kaldıkları şiddeti ve tacizi anlatmaya başladı. Suskunluğun öfkeli bir çığlıkla kırılması işyerinde, okulda, sokakta, evde, toplu ulaşım araçlarında, partide, sendikada gece veya gün ortasında  yaşanan tacizlerin üzerindeki perdeyi kaldırdı.  Anlatılan deneyimler tacizin ve şiddetin tek tek kadınların maruz kaldığı bireysel bir sorun olmadığını bir kez daha ortaya koydu. 2014 yılında en az 287 kadın öldürüldü, 109 kadın ve kız çocuğu tecavüze uğradı. Bu rakamlar yalnızca medyaya yansıyanlar. Kadın cinayetleri politiktir. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ‘münferit’ vakalar değil.

Türkiye’de yargı, polis, adli tıp başta olmak üzere tüm devlet kurumları ve AKP, CHP, MHP gibi partiler söz konusu ‘kadın’ olunca tacizi, tecavüzü, şiddeti, cinayeti meşrulaştırıyor, koruyor, kolluyor, sırtını sıvazlıyor. Tecavüzü aklamak bir devlet politikası haline geldi. 2007-2013 arasında 62 bin kadın tecavüze uğradı. Yargı delilleri toplamayan savcılarla, N.Ç. davasında ‘rızası var’ diyerek sanıklara en alt sınırdan ceza veren ve ‘içim rahat’ diyen hakimlerle dolu.  Tecavüzden yargılanan polislerin, özel timcilerin, askerlerin hiçbiri ceza almıyor. Gözaltında şiddete, tacize, tecavüze göz yumuluyor. 

Faşist katil Ahmet Suphi Altındöken yakalanır yakalanmaz ‘akıl sağlığı yerinde değil, ilaç kullanıyor’ haberleriyle vahşeti gerekçelendirmeye çalışan egemen medya, kadınların internette paylaştıkları deneyimlerinden bile ‘pornografi’ çıkartan ‘Türkiye Türklerindir’ gazetesi on yıllardır yaptıkları şeyi devam ettiriyorlar, katilleri kolluyorlar. Özgecan için sokağa çıkan kadınların eylemine saldırmaya çalışanlar bu koruma, kollama sisteminden cesaret alıyor.

Hükümet ve AKP’yi aklama yarışına girenler ‘bunlar batıda da var’ diyerek iktidarın sorumluluğunu hafifletmeye çalışıyor. Cinsiyetçilik, taciz, tecavüz ne tek bir coğrafyaya ne dine ne de ideolojiye özgü. Bunu ‘iyi biliyoruz’. Bu yüzden kadınların tecavüze karşı isyan ettiği Hindistan’dan kürtaj hakkını korumak için sokağa çıktı İngiltere’ye dünyanın dört bir tarafındaki mücadeleler bizim de mücadelemiz. Ancak gezegenin ve zamanın tam olarak bu noktasındayız ve hükümet etme yetkisi AKP’de. Tüm dünyada tecavüz var diye sessiz kalacak, bakanlıklarıyla, belediyeleriyle, polisiyle kısaca bütün kurumlarıyla devlete hükümetlik eden iktidarın sorumluluğunu görmezden gelecek değiliz. ‘Makul şüpheli’ yasası çıkarmaktaki kararlılığının binde birini kadın cinayetlerini önlemek konusunda neden göstermediğini İsviçre iktidarına mı soracağız?

Başbakan Davutoğlu ‘kadına uzanan eller kırılsın’ demiş. El kırmakla uğraşacağına ‘kadınlar kahkaha atmasınlar’ diyen yardımcısından, ‘Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur’ diyen milletvekilinden, ‘Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün’ diyen belediye başkanından hesap sormaya başlasın. Kadını ezen, annelikten başka bir misyon biçmeyen, bedenini kontrol etmeye çalışan politikalardan vazgeçsin.

Özgecan Aslan cinayetinin ardından oluşan toplumsal tepki çok önemli. Tacizi, tecavüzü bireysel çabalarımızla engelleyemeyiz. Önemli olan kitlesel bir şekilde sokağa çıkmak. Devleti katilleri değil kadınları koruyan politikalar için zorlamanın yolu öfkemizi sokağa taşırmak.

Çözüm idam değil mücadele

Ne Özgecan münferit bir ‘kurban’ ne de katil Suphi Altındöken münferit bir ‘cani’. ‘Bunun gibileri sallandıracaksın’ diye çıkışlar yapanlar tecavüzü ve kadın cinayetlerini nadiren rastlanan aşırı bir duruma, tecavüzcüleri  ‘birkaç vahşi adama’ indirgiyor. Son yıllarda yaşanan on binlerce tecavüz vakasına dahil olan erkek sayısı 127 bin. Binlerce erkeği idam etmek çözüm değil çünkü bu zihniyeti her gün besleyen bir sistem var. İdam veya hadım önerenler sorunun kökeniyle değil sonuçlarıyla uğraşıyorlar.

İdam cezasının uygulanması önerisine en iştahla sarılanlar AKP’li vekiller oldu. Kadın cinayetlerinin son 10 yılda yüzde bin 400 artmış olması gerçeğinin üzerini böyle ‘keskin’ çıkışlar yaparak kapatabileceklerini zannediyorlar. Kadın cinayetlerinin arttığını söylemenin manipülasyon olduğunu iddia edenlerin idam önerisi manipülasyonun daniskasıdır. Tecavüzcüler şu anda mevcut olan yasalara göre bile gereken cezaları almıyorlar. Burjuva hukuku söz konusu kadınlar olunca kendi kanunlarını uygulamıyor. Tecavüzcüler cezalandırılmıyor. ‘İyi hâlden’ veya ‘tahrik unsurundan’ ceza indirimi alıyorlar, en alt sınırdan cezalandırılıyorlar. Önemli olan ‘yüzde 99 tecavüz’ diyen sağlık raporuna rağmen tecavüzcüyü beraat ettiren yargıdaki, devletteki zihniyeti değiştirmek. Adalet idamla değil demokrasi için ortak mücadeleyle mümkün.

Neler demişlerdi?

- Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. (Recep Tayyip Erdoğan)

- Türk kadını evinin süsüdür, erkeğin şerefidir. (Milli Savunma Eski Bakanı, AKP milletvekili Vecdi Gönül)

- Medya olayları abartıyor, kadına yönelik şiddet algıda seçicilik (Aile ve Sosyal Politikalar eski bakanı, Antep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin)

- Kızlarına sahip çıksalarmış  Münevver Karabulut cinayetinin ardından Celalettin Cerrah)

- Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya (Münevver Karabulut cinayetinin ardından Erdoğan)

- Kadın cinayetlerini sağır sultana duyurmaya gerek yok (Aile ve Sosyal Politikalar bakanı Ayşenur İslam)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özgecan cinayetiyle ilgili açıklama yaparken katillerle değil yine kadınlarla uğraştı. Katillere, tecavüzcülere tek bir kelime etmeyen Erdoğan, konuyu 14 Şubat günü ‘öldüren sevgi istemeyen’ kadınların gerçekleştirdiği danslı eyleme getirerek çarpıtmaya çalıştı. Daha önce de Roboski katliamının hesabını vereceği yerde ‘her kürtaj bir Uludere’dir’ demişti.

Sorumlu sadece AKP mi?

Her gelişmeyi Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın mezesi yapanlar, kutuplaşmaya hizmet ettiği müddetçe konuya ilgi duyanlar Özgecan cinayetinden yola çıkarak tecavüzün sadece AKP iktidarıyla ilgili bir mesele olduğunu anlatmaya başladılar. Devletin, iktidarın söylemini, cinayetleri körüklediği, meşrulaştırdığı veya koruduğu için teşhir etmekle tecavüz AKP’yle ortaya çıkmış gibi davranmak arasında fark var. Bu anlatımın ‘laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar’ diyen Nihat Doğan bakış açısından pek bir farkı yok. Üstelik AKP iktidarından on yıllar öncesinden beri  tacize, tecavüze karşı mücadele eden kadınlara ve yaşadıklarına da saygısızlık. AKP sorunun bir parçası. İktidarda olduğu için sorumluluğu var ve konunun muhataplarından biri.

AKP’nin ne kadar ‘makbul kadın’ politikası varsa CHP’nin de var. Kadın özgürlüğüyle sadece ‘gericiliğe’ karşı ‘ilericilik’ gibi bir kültür savaşında silah olarak kullanabildiği ölçüde  alakası olan CHP de sorunun bir parçası. Katilin kurt işaretli, silahlı fotoğraflarının ardından ‘paçayı kurtarma’ refleksiyle ‘kadınlar bize emanet’ diye peygamber alıntısı yapan MHP de. Üstelik sorunu sadece AKP’de görenler sol partileri, sendikaları ve ‘kadından yana olması beklenen’ bütün kurumları cinsiyetçilikten, tacizden, şiddetten muaf gibi gösteriyor.

Ne yapmalı?

Katiller, tecavüzcüler cezalandırılmalı. Davalarda kadının beyanı esastır ilkesiyle karar alınmalı. Kadın aleyhine ‘tahrik indirimi’ uygulamasına son verilmeli. Taciz, tecavüz davalarında kadınlar korunmalı. Egemen siyaset, devlet tacize, tecavüze, şiddete uğrayan kadınların hesap sorabileceğine dair hiçbir güven vermiyor. Birçok kadın ya korktuğu için ya da nasıl olsa sonuç alamayacağı için hatta sonunda kendisi suçlu bulunacağı için dava açmaya çekiniyor. En çok boşanmak isteyen kadınlar öldürülüyor. Hükümetin aileyi kutsayan, boşanmayı zorlaştıran, kadının yeri evidir, tek görevi anneliktir diyen politikaları bu cinayetleri körüklüyor, katillere ceza verilmemesini meşrulaştırıyor.  Ancak yasalarla alınacak önlemler yeterli değil. Cinsiyetçilik, taciz, şiddet her gün birçok farklı alanda yeniden üretiliyor. Medyada, siyasette, eğitimde, işyerlerinde, sokakta kısaca hayatın bütün alanlarında kadına yönelik şiddeti püskürtmenin yolu yine hergün ve her yerde mücadele etmek. Kadınlar gece tenha sokaklarda onlara eşlik edecek, minibüste yalnız bırakmayacak, kendisine korumalık yapacak ‘delikanlılar’ istemiyor.

Meltem Oral

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol