ABD sinema sektöründeki pek çok kadın, Hollywood’un ünlü film yapımcısı Harvey Weinstein’ın kendilerini taciz ettiğini açıkladı.
Şantaj ve tehditle cinsel tacizlerini yıllardır aralıksız sürdüren Weinstein çok sayıda tecavüzle de suçlanıyor. Dünyaca ünlü birçok aktrisin peş peşe yaptığı açıklamalar, kadınların ‘konuştukça’ birbirine cesaret verdiğini gösterdi. Sadece ünlü kadınlar değil asistanlar ve diğer çalışanlar da konuşmaya başladı. Olay bir “Hollywood skandalı” olmaktan çıkıp tacizi/tecavüzün ne kadar yaygın olduğunun belgeseline dönüştü.
Film yapımcısının zenginliğini ve toplumsal konumunu kadınları taciz etmek ve üzerini örtmek için kullandığı biliniyor. Weinstein’ın sistematik tacizleri sinema sektöründeki cinsiyetçiliğin yargı ve medya kurumlarıyla nasıl muhafaza edildiğini de ortaya çıkardı. 2015’te Weinstein’dan şikayetçi olan Ambra Battilana Gutierrez polis tarafından verilen bir kayıt cihazıyla birlikte Weinstein’la görüşmeye gönderildi. Ses kayıtları Weinstein’ın tacizi açıkça kabul ettiğini ve Gutierrez’i tehdit ettiğini kanıtlıyor. Ancak Manhattan Bölge Savcısı Cyrus Vance Jr eldeki açık kanıta rağmen soruşturmaya gerek olmadığına karar vererek davayı kapattı. Birkaç gün sonrasında Weinstein’ın avukatı tarafından savcının seçim kampanyasına yaklaşık 50 bin dolar aktarıldı. Bu olay meselenin sadece tacizci bir adamdan ibaret olmadığını, tacizcileri koruyan ilişkiler ağını mümkün kılan bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Eğer savcı davayı açsaydı, Weinstein yargılansaydı ceza alabilirdi ve bir dizi tacizi cezalandırılabilir, bir o kadarının da önüne geçilebilirdi.
Dünyaca ünlü kadın oyuncular birer birer yaşadıkları tacizleri anlatınca Weinstein ve benzerleri hakkında tüm dünyada tepkiler yükseldi. Ancak her politik tartışmada hortlayan ‘zamanlama manidar’cılar bu meselede de yine piyasadaydı. Açığa çıkan onca şeye rağmen yine kadınları suçlayanların türlü senaryoları büyük bir tartışma başlattı. Kimileri “yıllarca susup tacizi şimdi açıklayan” kadınları samimi bulmadı kimileri de bir anda herkesin konuşmasının film yapımcısını sektörden silmek için yürütülen daha kapsamlı bir kampanyanın parçası olduğunu iddia etti. Sonuç olarak tüm bu argümanlar tacizin üzerini örten ve kadınları sorumlu olarak gören cinsiyetçi fikirlerin yeniden üretilmesinden başka bir şey değil.
Kadınlar neden susuyor?
Tacize uğrayan aktrislerin yıllarca susmuş olması ‘neden şimdi’ tartışmasını başlattı. Benzer tartışmlar Woody Allen ve Bill Cosby vakalarında da yaşanmıştı. Toplumsal statüsü, zenginliği ve sektördeki gücü itibariyle Weinstein’ın tacizciliğinin ve korunmasının şaşırtıcı olmaması kadar, kadınların yıllarca konuşmaması da şaşırtıcı değil. Bu durumun nedeni kurumlara, ilişkilere, gündelik hayata ve yasalara hakim olan cinsiyetçilik.
Avukat Güley Bor’un Bianet’teki yazısında aktardığı üzere, ABD’deki her 1000 tecavüz vakasından sadece 310 tanesi polise bildiriliyor. Şikayetten sonra öc alınacağından korkulması, yasalara karşı güvensizlikle tacizin/tecavüzün gerçekten cezalandırılmayacağının düşünülmesi, tacizin yalnızca fiziksel olabileceğine dair toplumda hakim olan yanılgı, kadının kendi deneyimini başkalarına kıyasla daha önemsiz görmesi, yaşanılan deneyimin yarattığı travmanın konuşmayı ve şikayet etmeyi zorlaştırması ve daha pek çok neden kadınların suskunluğunda etken. Yani koca bir cinsiyetçi sisteme karşı kadınların duyduğu haklı güvensizlik. Weinstein olayı, tecavüz konusunda kadınlar açısından adaletin olmadığı küresel durumun bir parçası. Benzer deneyimler her yerde, işte, ülkede yaşanıyor. Yapımcı hakkında şikayette bulunan Gutierrez’in kapıların üzerine kapandığı deneyimi bile birçok kadının tacizi/tecavüzü şikayet etmek konusundaki isteksizliğini anlamak için yeterli.
Cesaret bulaşıcıdır
Tüm bu sürecin en önemli gelişmesi tacize karşı küresel bir tepkinin oluşmasıydı. Weinstein yönetim kurulu üyesi olduğu şirketinden kovuldu, Oscar ödülleriyle bilinen Sinema Sanatları ve Bilim Akademisi’nden atıldı. Sektördeki birçok isim tarafından tepkiyle karşılandı. Weinstein’ı korumaya çalışanlar da küresel tepki dalgasının parçası oldu. Bağış yaptığı Demokrat Parti üyeleri bağışları iade etti. Son olarak sosyal medyada “ben de (me too)” etiketiyle tüm dünyadan binlerce kadın yaşadıkları tacizleri anlatarak tacize/tecavüze karşı küresel bir kampanya başlattı. İlk 24 saatte hashtag yarım milyondan fazla kullanıldı. Kendiliğinden kitlesel bir sanal eylem dalgası haline geldi. Cesaret Weinstein’dan başka tacizcilerin hedefi olmuş kadınlara da bulaştı. Müzisyen Björk’ten Avrupa Parlamentosu’nun sekreterlerine kadar dünya çapında kadınlar yaşadıkları sistematik tacizi teşhir etti. Tıpkı Özgecan Aslan cinayetinden sonra Türkiye’deki görsel ve sosyal medyadaki “sen de anlat” dalgası gibi. Onbinlerce insanın kadın cinayetlerine karşı sokağa döküldüğü o dönemde, haber spikerleri, sabah programcıları canlı yayında medya sektöründe yaşadıkları tacizleri anlatmış, Twitter’da binlerce kadın gündelik hayatın bir dizi alanında nasıl tacize uğradıklarını anlatmıştı.
Şimdi küresel çapta oluşan bu dalga cinsiyetçiliğin, tacizin, tecavüzün, şiddetin her yerde yaşandığını, hiçbir kadının ‘ayrıcalıklı’, ‘azade’ olmadığını gösteriyor. Taciz kadar kadınların tepkisi de küresel. Daha önce tanınmış pek çok ismin sistematik tacizi ortaya çıkmıştı. Ancak bu sefer Weinstein olayının dünya çapında bir tepki dalgasını tetiklemiş olması son dönemde kadın hareketinin, cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin yükselmesinden bağımsız değil. Ocak’ta ABD’de sokağa çıkan milyonlarca kadın, geçen 8 Mart’ın birçok ülkede son yılların en kitlesel gösterilerine sahne olması tüm kadınlara güven veriyor.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)