(8 Mart dosyası) Kadına Şiddete Karşı Müslüman İnisiyatifi üyeleriyle röportaj

05.03.2016 - 23:34
Haberi paylaş

“Ben Kürdüm, Müslüman’ım, kadınım, bunlar benim kimliklerim. Hangi konuda problem yaşarsam o kimliğim öne çıkar.”

Marksist.org’dan Meltem Oral ve Yıldız Önen, Kadına Şiddete Karşı Müslüman İnisiyatifi'nden Nebiye Arı, F. Betül Demir ve Bahar Kılınç’la inisiyatif, yürütülen kampanyalar, diğer kadın grupları ile ilişkileri, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve İslam  hakkında konuştu

Yıldız Önen: İnisiyatif olarak neler yapıyorsunuz, ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz? Toplumda kadının durumunu, cinsiyetçiliği nasıl değerlendiriyorsunuz, sorunun kökenlerini ne olarak görüyorsunuz, nasıl bir araya geldiniz ve buna karşı neler yapabiliyorsunuz?

Nebiye Arı: İnisiyatifimizin tam adı Kadına Şiddete Karşı Müslüman İnisiyatifi. İnisiyatifin ilk toplantısının çağırıcılığını ben yapmıştım. Her 25 Kasım’da bazı kadın grupları dans ederek eylem yapıyorlardı, bunu ilk duyduğumda bana saçma gelmişti, ama sonra kendime “onlar en azından bir şey yapıyor, sen ne yapıyorsun” dedim. Kadına yönelik şiddete bizim de canımız sıkılıyordu, arkadaşlarımla konuştum, bir mail grubu oluşturduk. Şiddet çok boyutlu bir olgu. Söylemeye çalıştığımızda biz de zorluklarla karşılaşıyorduk. Arkadaşlarımızla ilk defa İstanbul’da bir araya gelerek inisiyatifi kurduk.

F. Betül Demir: Kadın olduğumuz için zaten bizim de canımız yanıyordu. İlk etkinliğimiz “Taciz, Tecavüz ve Şiddet bağlamında İSLAM’DA ERKEK” forumu oldu. Aile deyince hep kadın akla geliyor, İslam’da kadının yeri çok hatırlatılıyor, erkekten pek bahsedilmiyor diye ikinci olarak düzenlediğimiz forumun ismini Erkek ve Aile olarak koymuştuk. Bunu yaparak hem aile içinde erkeklerin rollerini konuşmak istedik hem de ailenin daha kapsamlı ele alınmasını. Fakat erkeklik konuşacak konuşmacı bulmakta zorlanmamız sebebiyle yine kadın üzerinden konuşmalar yoğunlaştı. Yalnızca babalık üzerine konuşabildik.

Nebiye Arı: Daha sonra Cuma Hutbesi atölyesi yaptık. Bu atölyeyi yapmaktaki amacımız, kadına şiddet sorununu erkeklere daha da geniş ölçekte duyurmaktı. Erkeklere ulaşmak ve onlara bir şeyler söylemek istedik. Müslüman erkeklere en çok Cuma günleri namaz saatlerinde ulaşabileceğimizi düşünüp, yazdığımız hutbe beraberimizde olmak üzere Müftülük ile konuştuk. Müftülük ise bize kadın hakları konusunun hutbelerde olduğunu, hatta hayvan haklarının da olduğunu söyleyip kadına şiddet konulu hutbe okunması önerimizin okunmasına gerek görmediler.

F. Betül Demir: Bunun üzerine inisiyatif olarak kendimiz Kadına Şiddet konulu hazırladığımız hutbeyi videoya çekip sosyal medya üzerinden yayınladık. Sosyal medya üzerinden ulaşamayacakları düşünüp, Üsküdar Mihrimah Camisi önünde sadece kadınlar olarak stant açtık. Bir günde 750 hutbeyi camiye gelen erkeklere dağıttık. Standımızı kadınlar da ziyaret etti, bize çok sıcak davrandılar. Hutbeyi erkeklerin okuduğunu umuyoruz. Hutbeye halen sosyal medya ortamından ve blogumuzdan ulaşılabilir.  Daha sonra “Sığınma Evi” kampanyası başlattık. İstanbul’da tüm belediyelerin yasa gereği sığınma evi açması gerekiyor. Hem bunu hatırlattık, hem de mevcut sığınma evleri yetersiz ve koşulları iyi değil. Bu konuya dikkat çekmek istedik. Sığınma evinin niçin ihtiyaç olduğunu anlatan bir metin hazırladık. Kampanyayı önce sosyal medyada başlattık. Daha sonra stant açtık, bazı erkekler bize siz aileyi yıkmaya çalışıyorsunuz diye tepki gösterdi. Eşleri ile birlikte standımızın önünden geçerken kadınlar standa gelmeye çalışıyor, ama eşinden korkup geri çekiliyorlardı, bunları gördük. Ve yaptığımız işin doğruluğunu bir kez daha hissettik.

Meltem Oral: Kadına şiddet konusunda kadın grupları genellikle kadınlara seslenir. Siz ise sorunun asıl muhatabı erkeklere sesleniyorsunuz, bunun olumlu sonuçlarını gördünüz mü?

Nebiye Arı: Bizden daha yaşlı kuşaklara değil ama bizim kuşağımıza ve daha genç erkeklere seslenebiliyoruz. Sözlerine en azından “cinsiyetçi mi olacak bilmiyorum ama” diyerek başlayabiliyorlar, bu önemli. Etkinliklerimize gelmeye çekiniyorlar, ama gelenlerin bazılarında da “ben sizden daha feministim” gibi şeyler duyabiliyoruz. Toplantılarda bize “sizler artık feminist olduğunuzu gizlemeyin” diyerek akıl verenler de var. Başta erkeklere açık toplantılar yaptık, ama katılım çok düşük oluyordu. Şimdilik istişarelerimize erkekleri almıyoruz.

F. Betül Demir: Aile ve Erkek forumu ve Cuma Hutbesi eylemlerinden sonra, "acaba fazla mı eylemci olduk?" diyerek teorik çalışmalara yöneldik, İslami kaynakları incelemeye başladık. Şiddetin hangi süreçlerde ortaya çıktığına baktığımızda boşanma, nikah, kadın yöneticiliği ve imamlık, recm gibi konularda yoğunlaştığını fark ettik. Ve bunlar üzerinden araştırma yaptık. Kadınların duygusallığı, kırılganlığı yani kısaca fıtratı konusunu tartıştık. Peygamber döneminde kadının durumunu araştırdık. Tarihsel olarak dünyanın başlangıcından beri cinsiyetçiliğin var olduğunu elbette biliyoruz. Ama İslam kaynaklı olduğu iddia edilen bazı cinsiyetçi bakış açılarının aslında sonradan İslam’a girdiğini, başlangıçta olmadığını gördük. Mesela Abdullah Bin Ömer’in bir sözü şöyle: Peygamber döneminde kadınlara iyi davranırdık, çünkü hakkımızda bir vahiy iner diye korkardık. Ama Peygamberden sonra kadınlara istediğimiz gibi davranır olduk. Bu söz Peygamber sonrası bir kötüleşme olduğunu anlatıyor.

Yıldız Önen: Bazı solcular "kadına yönelik şiddetin kaynağı dindir, İslam’dır" diyor. Siz ise bunun aksini anlatıyorsunuz. “Müslüman erkekler kadına şiddet uygular” algısını yıkmaya çalışıyorsunuz, önemli bir iş yapıyorsunuz.

Nebiye Arı: Kadına şiddet batıda da var, orada Hristiyanlık nedeniyle mi yapılıyor? Ateist erkekler de şiddet uyguluyor, her erkek kendine göre bir bahane buluyor.

Bahar Kılınç: Ben inisiyatifin yenilerindenim. Biz gerçek İslam’ı anlatmaya çalışmaktan ziyade, şiddeti İslami referanslarla meşru göstermeye çalışanlara tepki gösteriyoruz. Bizler şiddete uğrayan kadının yanında, erkeklerin karşısındayız. Bunu yaparken İslami referansları da kullanıyoruz.

Nebiye Arı: Mesela ‘Başlarına kadından bir yönetici getiren toplum iflah olmaz’ şeklindeki bir hadisin, Ali taraftarı birisi tarafından Ali-Ayşe çatışması sırasında uydurulduğu söylenir. Yani asıl amaç Ayşe’yi kadın olduğu için yıpratmak. Bu da o hadisi boşa düşürüyor. Bizler hem teorik hem pratik düzeyde kadına şiddete karşı mücadele ediyoruz.  

Yıldız: Bu mücadele sırasında nasıl sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz?

F. Betül Demir: Özellikle sosyal medyada çok karalama ve saldırı ile karşılaşıyoruz. Feminist kelimesini hakaret olarak kullanıyorlar. Bize karşı saldırılar özellikle Özgecan Aslan için kıldığımız gıyabi cenaze namazı eylemimizden sonra arttı. Biz Özgecan eyleminde kadın erkek birlikte namaz kılmak, ama imamın da kadın olmasını istedik. Ancak  toplum bu durumu ne kadar kaldırır, marjinal olmamalıyız, yoksa etkili olamayız diyerek erkek imam olsun dedik. Bazı tartışmaların söylediğimiz sözün duyulmasına engel olmasını istemiyoruz. “Suriyeli kadın ticaretine hayır” eylemi yaptık. Esad’ın ekmeğine yağ sürmekle suçlandık. Bu eylemde Suriyeli kadınların ikinci, üçüncü eş olarak alınmasına karşı çıkmıştık. Türkiye’ de kadın mücadelesi de tüm diğer alanlarda olduğu gibi makro siyasetten bağımsız yürümüyor. Siz öyle yaptığınızı düşünseniz de illa bir yere çekiliyorsunuz. Ama biz yaptığımız mücadeleyi yalnızca adil şahitler olarak gördüğümüz zulümlere ses çıkarmak olarak değerlendiriyoruz.

Bahar Kılınç: Özgecan eyleminde kadın erkek karışık saf oluşturduk. Buna çok tepki gösterenler oldu. Biz kadın imamın da olabileceğine inanıyoruz, eleştiriler haksız.

Nebiye Arı: Kadın gruplarla çalışmada sıkıntımız yok, ilkelerde anlaşırsak herkesle çalışabiliriz. En sinir olduğumuz konu, eylemlerde her defasında bize “hoş geldiniz” denmesi. Bazıları kendilerini mücadelenin merkezine koyup, bize misafir muamelesi yapıyor. Bu tür kadın örgütlerinin davranışını erkeklerin davranışına benzetiyoruz, kadınları ikinci planda gören, kendisini öne çıkaran.  Tabii her kadın grubu böyle değil. Kadınlar için Acil Eylem Grubu, Barış İçin Kadın Girişimi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız gibi grupların içinde sorunsuz olarak çalışıyoruz. Reçel Blog’da bir kadın bu gruplarda ne hissettiğini yazınca grupların bize tavrı değişebiliyor.

F. Betül Demir: Kadın örgütleri ile yaptığımız eylemler aynı zamanda bir eğitim ve dayanışma süreci, hepimizi dönüştürüyor.

Bahar Kılınç: Gezi eylemleri sırasında bize hoş geldiniz denince çok sinir olmuştuk. Hrant’ın yürüyüşünde veya 8 Mart eyleminde hoş geldiniz dendi, yine sinirlendik. Ama giderek gerçekten tanışıyoruz, sinirimiz azalıyor, herkes birbirine alışıyor. Mesela bugünkü Barış eyleminde bir erkek arkadaşım “başörtülü kadınları sanki çok garipsiyorlar” dedi. Ben de “yok alışkınlar, sen de alışırsın” dedim.

Yıldız: Cinsiyetçilik nedir, nasıl tanımlarsınız?

Bahar Kılınç: Ben Kürdüm, Müslüman’ım, kadınım, bunlar benim kimliklerim. Hangi konuda problem yaşarsam o kimliğim öne çıkar. Üniversiteye giderken başörtü takamayacağımı öğrendiğimde çok üzüldüm, bugün ise olan bitenler nedeniyle Kürt kimliğim öne çıkıyor. Farkındalık önemli, Boğaziçi Üniversitesi'nde KŞKM ile tanıştım. Aynı zamanda feministim. Üniversitede, İslami hareket grubumuz içinde kadın okumaları yapmayı önemsemiştim.

Nebiye Arı: Ben ilk defa aile içerisinde kadın kimliği ile tanıştım. Yasaklar, sınırlamalar vardı, kadın şöyle olur, erkek böyle olur ayrımlarını çok sığ ve kısıtlayıcı buluyorum. Belli gruplara girdim. İslami camia içinde kadınların çok öne çıkması, kamusal alanda fazla aktif olması hoş karşılanmaz. Kadınlara çay, börek işleri düşer. Bizler çevremizdeki olumsuzlukları gördük, İslami camiadan geldiğimiz için önce kendi kaynaklarımız araştırdık. Bazen kişiler bu araştırmalardan da olumlu sonuçlar çıkaramaz ve başka yollara sapar. Ben ise İslami yolun içinde kendime yol buldum.

F. Betül Demir: Ben ailemde kişisel olarak öne çıkan, lider ruhlu, girişken olarak görülüyordum ve bunlar hep erkeklere atfedilen özelliklerdi. O yüzden hep erkek olmalıymışsın sen denirdi. Tabii bu da aslında cinsiyetçi bir bakış, erkek gibi yetiştirilmek ve erkeğe uygun olarak görülen ama insani olan özellikler. İnsanların oldukları gibi olmalarının engellenmesi de aslında bir istismar dolayısıyla şiddet. Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değil, psikolojik de olabiliyor. Bunları yaşadığımız toplumda ve çevremizde çok görüyoruz, özellikle boşanmalarda. Ve insan şahit oldukça sorumluluk hissediyor. Bunlarla mücadele etmek için İnisiyatif sayesinde benim gibi düşünen kadınlarla tanışmış, bir araya gelmiş oldum. Sürekli bir şeyler yapmak istedim. Dayanışma, Müslüman kadınlar, kadın mücadelesi bizi güçlendiriyor. Cinsiyetçilik her yerde var, sadece İslam ile ilgili olduğunu düşünmüyorum.

Yıldız: Kadına yönelik şiddetin sebepleri nelerdir, nasıl engellenir?

F. Betül Demir: Kadınların güçlendirilmesi gerekir. Sığınma evi kampanyasını onun için yaptık. Sığınma evleri kadını güçlendirir. Sığınma evleri, gidecek yeri olmayan, ailesi de kabul etmeyen kadınlar için çok önemli. Hatta maddi durumu iyi olan kadınlar için bile önemli. Çünkü ilk etapta hayatınızı korumanız gerekiyor.

Nebiye Arı: Erkek kendisini merkezde görüyor, her şeyi kendi hakimiyetine almak istiyor. Mesela kadının boşanmak istemesini erkek gururuna yediremiyor. Kadın derdini anlatmak istiyor, erkek onunla konuşmak yerine, şiddet uyguluyor. Çünkü o erkek, anlatmasına, ikna etmesine gerek yok, kadın erkeğe itaat etmeli. Tüm sorun erkeklik algısı ile ilgili, bunu değiştirmeliyiz. Erkeklik böyle baskı üzerinde şekillenmemeli. Biz kadın olarak bunu kabul etmiyoruz. Allah sadece kendisine kul olmamızı istiyor. Ama bazen erkekler “rab”lik taslıyorlar, kendilerine itaat etmemizi istiyorlar. Kadınların siyaseten farklı düşünmelerini ise hiç kabul etmezler. Genelde sorun erkeklik algısı, bunu değiştirmeliyiz. Biz İslami camiadan olduğumuz için ondan referanslarla erkeklik algısını değiştirmeye çalışıyoruz. Asıl Rab, Allah’tır, sen erkek olarak haddini bil, sen de ben de hepimiz Allah’ın kuluyuz, hepimiz halifeyiz, diyoruz. Yeni bir erkeklik algısı oluşturmaya çabalıyoruz. Bir de siyasi yöneticilerin söylemleri var. Mesela Tayyip Erdoğan ve diğer bazı yöneticiler bazı söylemlerinde kadınlığı hedefe koyuyor. Bu da kadına şiddeti meşrulaştırabiliyor. Bu tür yönetici söylemleri sokakta kadına şiddet olarak yansıyor. Kadınlar hedef haline geliyor.

F. Betül Demir: Ahlakı sadece kadın üzerinden tanımlıyorlar, bu cinsiyetçi bir söylem.

Nebiye Arı: Böylece tacizde tahrik indirimi yapıyorlar. Biz buna karşı da kampanya yaptık. Yöneticilerin böyle açıklamalardan, kadınları suçlayıcı açıklamalardan uzak durması gerekir. Şiddetin sebebi sadece erkeklik değil, aslında erkekler çok güçsüz, bu güçsüzlüklerini şiddetle kapatıyorlar. Toplumda süren savaş da şiddeti körüklüyor. Bizler savaşın, şiddetin çare olmadığını söylemeliyiz. Çocuklarımız bu savaş şiddet ortamında ve bu söylemlerle büyüyor, sonra da kadına şiddet olarak karşımıza çıkıyor.

Bahar Kılınç: Bir dönem anaerkil toplumlar vardı, ne zaman ataerkil topluma geçtik? Makineleşme yüzünden mi oldu? Erkeler çocukluklarından itibaren erkeklik ideolojisi ile yetiştiriliyorlar, bu büyük bir konfor, bunu terk etmeleri çok zor. Sosyal medyada Mağdur Kocalar Grubu diye bir grup var, baktığınızda hemen hepsi, fiziksel olarak güçsüz görünüyorlar. Kahvede bir sorun çıktığında güçlü erkek güçsüz erkeği döverek sorunu çözüyor. Mesela ben de küçükken abla olduğum için kardeşlerimle aramdaki sorunlarda onlara fiziksel şiddet uygulamayı hak olarak görürdüm, büyüdükçe bunun yanlışlığını fark ettim. Erkekler de kadınlardan fiziksel olarak daha güçlü oldukları için onlara fiziksel şiddet uygulamayı hak olarak görüyorlar. Bu nedenle ben kadınların erkeklere karşı şiddet uygulamasını öz savunma olarak yani bir hak olarak görüyorum. Elinde çiçekle kendisine dayak atan adama giden kadın aslında şiddetten kurtulamıyor. Erkekler kendi aralarında şiddet uygulasalar da sonunda barışabilirler, çünkü şiddete karşılık verebilirler. Ama kadının asla böyle bir imkanı yoktur, erkekler kadını nesne olarak görmekteler. Karşı şiddet bugün bir öz savunma imkanıdır, uzun vadede eğitim vb. ile dönüşümler olabilir, ama kısa vadede başka yollar bulmak zorundayız.

F. Betül Demir: Bugün için en etkili yol şiddete karşı caydırıcı ceza verilmesi ve uygulanmasıdır. Aslında yasalar uygun, ceza verilebiliyor, ama uygulanmıyor. Çünkü polis, savcı, hakim de toplumsal cinsiyetçi, ataerkil kafadalar ve çeşitli indirimlere gidilerek cezasız kalabiliyor suçlular.

Bahar Kılınç: Belediyelerde toplumsal cinsiyet eğitimi veriliyor, ama erkekler çok da ciddiye almıyorlar. Van’da bir eğitime katıldım. Adamın biri şöyle söylüyor: Benim iki eşim var ikisine de eşit davranıyorum. Ben eşitlikçi biriyim. Şimdi bu kişiye derdimizi nasıl anlatacağız, bence anlayacağı dilden anlatmalıyız. Onun için kadınlar silahlı timler oluşturmalı mı, bilmiyorum. Şiddet uygulayan erkekleri cezalandırmalı mıyız, kesin çözüme kadar, öz savunma olmalı mı, şiddet şiddeti besler mi, bilmiyorum.

F. Betül Demir: Sistematik şiddete uğradığı için kocalarını öldüren kadınlara meşru müdafaa hakkının kabul edilmesine çalışmalıyız. Almanya’da bir mahkeme bu anlamda meşru müdafaayı kabul etti. Sistematik şiddete uğrayan kadınların tepkisinin meşru müdafaa sayılması hakkı hukuk sistemimize girmelidir. Bunun mücadelesini vermeliyiz.

Nebiye Arı: Bu duruma örnek olan Yasemin Çakal için bir mektup kampanyası yaptık. Yasemin, kocasını öldürdüğü için hapiste, müebbetle yargılanıyor. Benzer vakalarda pek çok erkek çok daha az cezalar alıyorlar. Bizler de KŞKM olarak “Yaseminin özgürlüğü için dua ve ona mektup” kampanyası yaptık. Şubatta duruşması var, umudumuz meşru müdafaa kabul edilmesi ve serbest kalması.

Yıldız Önen: Teşekkür ederiz.

Bültene kayıt ol