25 Kasım günü, 1999 yılında Birleşmiş Milletlerin kararı ile Dünya’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslarası Dayanışma günü olarak kabul edildi. Ancak bizler için mücadelenin miladı, 1960’da Dominik Cümhuriyetinde diktatörlük karşıtı Mirabel kardeşlerin eşlerini cezaevinde ziyaretinden sonra öldürülmesi sayılabilir.
1500-1800 yılları arasında kocaların ölçülü azap hakkı olan günlerden bugüne kadınların hem kendi bireysel hayatlarını hem toplumsal hayatı dönüştürdüğü, ama en önemlisi de kapitalizmin üzerinde yükseldiği ayaklardan biri olan cinsiyetçiliğe büyük ve onarılmaz yaralar açtığı açık. Toplumun kapitalizmin can damarları olan milliyetçilik, cinsiyetçilik gibi kavramları tartışmaya başladığı bugünler ise bize daha fazlasını talep etmek, mücadele etmek ve kazanmak için daha fazla olanak sunuyor. Tüm olumsuz gibi görünen istatistik ve tablolara rağmen bunu ortadan kaldıracak olan birleşik ve kararlı bir mücadele mümkün.
Memleketten kadın manzaraları
- Kadın cinayetlerinde henüz yıl bitmeden 2014’ün sayılarını geride bıraktık. 2014’de öldürülen kadın sayısı 306 iken 2015’in ilk 10 ayında bu sayı 346 olarak belirlendi.
- Türkiye’de kadınların %38’i hayatları boyunca cinsel ya da fiziksel tacize uğruyor.
- Eğitim durumu da sanıldığı gibi manzarayı değiştirmiyor. Üniversite mezunu ya da eğitimli çalışan kadınlar arasında da şiddet ve tacize uğrama oranı %75. Kadınlar çalışma alanlarında da şiddet ve tacizden payını almaya devam ediyor.
- Kadınların %10’u çocuklukta aile bireylerinin ya da komşuların tacizine maruz kalıyor ve evlendikten sonra da bu manzara değişmiyor. Evli kadınların arasında cinsel şiddet oranı % 12, şiddete uğrama oranı ise % 36 olarak kayıtlara geçildi.
- Burada bulunan veriler dernek, vakıf, çeşitli STK ve ulaşılabilen resmi rakamlardan oluşuyor. Ancak bunları değerlendirirken kadınların sadece %11’inin resmi şikayet yollarına başvurduklarını ve kadınların sadece %44’ünün şiddet olaylarından bahsediyor olduklarını unutmamak gerek.
- Geçen yıl sadece kayıtlara geçen kadına yönelik şiddet olayı sayısı 575.
Dünyada kadına yönelik şiddet
- Dünyada her 4 aileden birinde şiddet olayları yaşanıyor. Her 4 kadından biri aile içinde şiddete maruz kalırken oran erkekler arasında her 6 erkekten biri olarak belirtiliyor. Yani yine aile şiddetin ilk üretim alanı olarak karşımıza çıkıyor.
- Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her iki kadından biri hayatının bir aşamasında şiddetin yanı sıra, tecavüz ya da fiziksel/ sözlü/ dolaylı tacize uğruyor.
- Dünyada da failler yine en yakınlardan çıkıyor. Dünya’da da kadınların katil, tecavüz ya da tacizcileri ya aileden ya da tanıdıkları kişiler.
- Kadınların tecavüze uğrama oranı ise son istatistiklerde her 4 saatte bir olarak belirlendi. Bu süre gece, hafta sonu ya da “malum semt”ler tanımıyor. En işlek park, caddeler bizi taciz ve tecavüzden korumadığı gibi gün ışığının da bir caydırıcılığı olmuyor. Kaldı ki bu vakaların çoğunluğu ev içinde yaşanıyor. Yani sorun kadınların dışarıda, sokakta, gece görünür olması değil yine devlet eli ile her fırsatta beslenen cinsiyetçilik ve onun sonucu olarak kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran argümanlarının yaygınlığı.
- Kadınların aile içinde belirlenen rollerinin bir sonucu olarak hamile her 4 kadından biri hamileliği süresince en az 1 kez eş/partneri tarafından tecavüze uğruyor.
İstanbul sözleşmesini de Özgecan yasasını da fazlasını da kazanacağız!
Kadına yönelik şiddet ile ilgili olarak yaptırımı olan hükümler içeren ilk uluslararası sözleşme olan, 2011’de Türkiye’de imzalanması nedeni ile İstanbul sözleşmesi adını alan ve 2014 Ağustos ayında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi net ve bağlayıcı hükümler içermekte ve Özgecan cinayetinden sonra ortaya çıkan, tahrik indirimi, iyi hal vb maddelerin kaldırılması gibi talepler içeren Özgecan yasası gibi kabulunu beklediğimiz yasal düzenlemeler arasında. Somut olarak İstanbul sözleşmesinde belirtilen;
- İster kamusal ister özel alanda meydana gelsin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik acı veya ıstırap veren/verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem ve tehdit, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma kadına yönelik şiddet sayılır.
- Eski/şimdiki eş/partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet aile içi şiddet sayılır.
- Cinsiyetten dolayı maruz kalınan şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet sayılır.
- Tehdit veya zorlama yoluyla kişinin psikolojik bütünlüğüne zarar verenler de şiddet göstermiş sayılır.
- Cinsel şiddet, rıza gösterilmeden yapılan cinsel eylemlerdir.
- Kültür, örf ve adet, gelenek, din veya sözde namus değerleri herhangi bir şiddet eylemi için mazeret oluşturmaz.
- Suçun, eş, önceki eş, partnere karşı işlenmesi ya da tekrarlanması halinde ceza artırımı sağlanır.
Taleplerinin yanı sıra;
- Eğitimde cinsiyet ayrımcı müfredatın düzeltilmesi.
- Eşit işe eşit ücret talebinin iş hayatında somut olarak uygulanması ve cinsiyet ayrımcı politikalara son verilmesi.
- Yasalarda açıkça belirtilmesine rağmen cezaların hakim savcı takdiri ile indirilmesi uygulamasına bir denetim mekanizması ve kurallar çerçevesinde son verilmesi.
- Devlet yetkililerinden hükümet yetkili/sözcülerine, medyadan sıradan kimliklere kadar cinsiyetçi, ayrımcı söylemin cezalandırılması gibi uygulamalar kadına yönelik şiddetin önlenmesinde ve meşru sayılmamasında ciddi rol oynayacaktır.
(Sosyalist İşçi)