Kadınlara özgürlük! Ama nasıl?

05.03.2015 - 09:27
Haberi paylaş

Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesinin ardından Türkiye’de epey önemli bir konu olan taciz, tecavüz, şiddet ve kadın cinayetleri hakkında daha önce hiç görülmedik bir tepki oluştu.

Türkiye’nin dört bir tarafında kadın cinayetlerine karşı binlerce kişi sokağa çıktı. Bu tepkinin bir anda parlayıp sönen bir öfke patlamasıyla sınırlı kalmaması çok önemli. Devletin kadın politikalarında cinayetleri durdurmak üzere somut reformlar yapmasını sağlayacak ve toplumdaki cinsiyetçiliği geriletecek sürekli bir sokak aktivizmi için erkekliği, kadını ezen politikaların kökenini sık sık tartışmak gerekiyor.

Dünyadaki kitlesel kadın özgürlüğü hareketinin 19. yüzyıla kadar uzanan güçlü bir mücadele tarihi var. Avrupa’da giderek yerleşen kapitalist üretim biçimi sadece insanları topraktan söküp fabrikalara tıkmakla kalmadı. Aynı zamanda o güne kadarki toplumsal ilişkilerin radikal bir şekilde dönüşmesine neden oldu. İşte bu dönem siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmak isteyen, oy hakkı için militanca eylemler yapan, eşit işe eşit ücret talep eden, kadınların üniversite eğitimi hakkını savunan bir kadın hareketinin güçlendiği yıllardı. Aradan geçen iki yüz yıl içerisinde kadınlar birçok hak kazandı. Buna rağmen İngiltere, Portekiz gibi ülkelerde kürtaj hakkına saldırılar, Hindistan başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafında tacizin ve tecavüzün cezasız kalması gibi politikalar uygulanmaya devam ediyor.

Cinsiyetçiliğin kökeni

Bu politikaları yenebilmek için kadının ezilmesinin sınıflı toplumun ürünü olduğunu anlamak önemli. Cinsiyetçilik tek bir sınıfa özgü olmasa da kökeni sınıflı toplumların ve ailenin doğuşuna dayanıyor. Kadınların ezilmesini sona erdirmenin yolu bu ezilmişliğe yol açan koşulları ortadan kaldırmaktır. Sorunun yansımasını değil kaynağını söküp atmak bizi gerçekten özgürleştirebilir. Yani kadın özgürlüğü mücadelesi kapitalizme karşı mücadeleden bağımsız değildir. Bugünden kazanabileceğimiz pek çok reform olsa da, bu reformlar için bütün gücümüzle mücadele etmemiz gerekse de nihai kadın özgürlüğü ancak her türlü ilişkinin parayla veya güçle satın alınmadığı, satılabilir olmadığı bir toplumsal örgütlenmeyle mümkün olabilir. ‘ İşte bu insanlar dünyaya geldiği zaman bugün onların nasıl davranmaları gerektiği üzerine düşünülen şeylere hiç kulak asmayacaklar; kendi pratiklerini ve herkesin davranışını yargılayacakları kamuoyunu kendileri yaratacaklardır’. Başka bir deyişle bir şeyin yalnızca satın alındığı, sahip olunduğu, kullanılabilindiği müddetçe değerli olduğu toplumsal ilişkilerin ortadan kalktığı bir toplum başka türlü cinsellik, sevgi, ‘aidiyet’, yargı sistemini geliştirecektir.

Kadının ezilmesine dair teorilerde yaygın olan görüşün aksine toplumdaki temel yarılma kadınlar ve erkekler arası değil sınıflar arasıdır. Yaşadığımız kapitalist toplumun temeli sermaye sahipleri ve işçiler olarak bölünmesidir. Dolayısıyla kapitalizmi ve sermaye sınıfını yenebilecek güç işçilerin birliğidir. Kapitalizmden bağımsız olmayan kadının ezilmesi sorunu da ancak işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle kazanabilir.

Herkes için her şeyi değiştirmek

Kadınların yalnızca kadınlar olarak örgütlenmesi gerektiği fikri esasen toplumdaki temel yarılmaya ilişkin yanılsamadan kaynaklanıyor. Bağımsız kadın örgütlenmelerinin mutlaklığını savunanlar işçilerin kadın sorununda da birleşik mücadelesinin mümkün olabileceğini söyleyenlere çeşitli eleştiriler getiriyorlar. Birleşik mücadele önerisi ‘her alanda olmalıyız, kadınlar bizsiz iş yapamaz’ diye karikatürleştirilen ‘erkek’ ısrarından ibaret değildir. Ortak mücadeleyi savunan sosyalist kadınlar da var ve ‘erkeklikten’ kurtulamadıkları için değil kadın özgürlüğü konusunda politik olarak doğru hattın bu olduğunu düşündükleri için savunuyorlar. Ortak mücadele önerisi ‘birleşirsek daha kalabalık oluruz, iyi olur’ diye özetlenebilecek niceliksel bir kaygı da değildir.

Bütün farklılıklarıyla ve çeşitliliğiyle işçi sınıfının ortak mücadelesi kazanabilecek tek mücadele formu olduğu için önemlidir. Değiştirmek istediğimiz sadece devletlerin sermayenin çıkarını gözeten kadın politikaları değil. Aynı zamanda bir egemen sınıf ideolojisi olan cinsiyetçi fikirlere sahip erkekleri de değiştirmek istiyoruz. Ahlakçılık, namus bekçiliği yapan, tacizi olağan gören, ısrarının taciz olduğunun farkında olmayan, ev işlerini kadının omuzlaması gerektiğini doğal gören, kıskanç, kendisini kadının sahibi sanan, sevgi zannettiği şey baskıdan başka bir şey olmayan erkekleri değiştirmek istiyoruz. Erkeklerin kendi erkekliklerini sorgulamaya ve değiştirmeye başlaması kadın özgürlüğü mücadelesinde önemli bir toplumsal mevzi kazanmak demek. Cinsiyetçilik tıpkı milliyetçilik, ırkçılık, homofobi gibi toplumda hakim olan bir ayrımcı ideolojidir. Ancak insanlar toplumsal varlıklardır ve değişirler. ‘Erkekler sussun sadece kadınlar konuşsun’ demek değişim kapısını kapatmaktır. Cinsiyetçi ideolojiyle egemen sınıf toplumu bölerken, sadece kadınlar konuşsun demek de egemen sınıfa karşı mücadeleyi bölüyor.

Kazanabiliriz

Sadece kadınlara söz söyleyen bir mücadele eksiktir. Erkekliği teşhir etmek yeterli değil değiştirmeye, dönüşmeye zorlamak, cinsiyetçilikten nasıl sıyrılabileceğini göstermek, öğretmek gerekir. İnsanları değiştiren şey mücadeledir. Kadın özgürlüğü mücadelesine ortak olan erkekler mücadele içerisinde öğrenirler, yüzleşirler ve değişebilirler.

Biz aynı zamanda cinsiyetçi fikirlerin taşıyıcısı olan kadınlarla da tartışıyoruz. Egemen olan ahlâk anlayışının savunucusu olan kadınların da değişmesi için mücadele ediyoruz. Kadın özgürlüğü mücadelesini genelleştiren, işçi sınıfının ortak talebi haline getiren, toplumdaki demokrasi ve adalet arayışının bir parçası olarak gören bir hat yıllardır talep edilen reformların kazanılmasını ve cinsiyetçiliğin yenilmesini sağlayabilir.

Kadın özgürlüğü mücadelesi sadece bir eşitlik meselesi değil. Biz doğuştan veya sınıfsal konumdan gelen bütün ayrıcalıkların ortadan kalkmasını istiyoruz. Kadın özgürlüğünü ait olduğumuz sınıfın tamamıyla birlikte kazanabiliriz.

Bu yüzden eşit ücret, kürtaj hakkı, tecavüzün cezalandırılması için mücadele de hakim cinsiyetçiliğin geriletilmesi de kapitalizmin mezar kazıcısı olan işçi sınıfının ortak derdi olmalı.

Meltem Oral

Bültene kayıt ol