“Hareketi birleştirmek için mücadeleye devam edeceğiz”

02.11.2022 - 08:23
Haberi paylaş

Uzun yıllardır sendikal mücadelenin içinde yer alan Eğitim Sen üyesi ve Antikapitalist Çalışanlar aktivisti Berna’yla sendikaların direnişlerdeki rolünü konuştuk.

Son dönemlerde gelişen mücadeleyi nasıl ele almamız lazım?

Son iki yıldır yaygınlaşan işçi mücadelesine tanık oluyoruz. Eylemler ve direnişler, ‘bitti’, ‘sınıf özelliğini kaybetti’ sendikalar da önemini yitirdi derken, işçi sınıfı bu iddiaların aksine, hayat pahalılığına, yapılan düşük zamlara, hak kayıplarına karşı daha iyi bir yaşam için mücadeleye atıldı. Bazen üyesi oldukları sendikalarıyla bazen de kendiliğinden hareketlerle kazanmak için sokaklara çıktılar, kontak kapattılar, bazen polis barikatlarını yıkmak için cesurca direndiler bazen de sosyal medyada gündem oldular. Çağrısını yaptıkları boykotlarda ünlü isimleri yanlarına alarak paylaşımları milyonlarca kişi tarafından beğenildi ve desteklendi.

Kabaran bu öfkeye iktidar saflarından tasarruf tedbirlerinizi alın diye bir tepki gelirken, ana muhalefet saflarından ise bu dönem sokağa çıkmayın öfkenizi sandıkta gösterin nasihatleri geldi.

İşçiler müdahalelere inat, dümene geçtiğinde neler yapabileceğini dosta düşmana gösterdi.

İşçi hareketi, bir iki yılda gerçekleştirdiği kadar eylem ve direnişi nasıl oldu da üç beş aya sığdırabildi? İşçiler ne istedi? Nasıl deneyimler elde ettiler? Geleceğe ne aktaracaklar? Bunlar gerçekten de önemli sorular.

2022 yılının Ocak-Şubat aylarında büyük bir grev dalgası olmuştu. Emek Çalışmaları Topluluğu’nun yaptığı araştırmalara göre 17 bin grevci işçinin katıldığı 107 grev gerçekleşti. 2020’den 2021’e iş yeri temelli eylemlere katılan eylemci sayısı yaklaşık olarak 46 binden 83 bine, genel ve dayanışma eylemlerine katılanlar da 20 binden 40 bine çıktı.

Türkiye işçi sınıfı 2021'de her gün ortalama 4 eylem gerçekleştirdi. DİSK ve KESK'e bağlı sendikaların üyeleri en çok eylem yapan çalışanlar oldu.

2021'in iş yeri eylemlerinin talepleri arasında toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri ve sendikalaşma nedeniyle yapılan eylemlerin oranının yükseldiği gözlenmiş.

İşçi sınıfı arasında bu artan sendikalaşma gayretine karşı işverenler rekor sayıda işten atmalarla yanıt vermiştir. Araştırmada 2021 yılında en az 1.634 işçinin sendikalaştığı için işten atıldığı tespit edilmiştir.

Sonuç olarak işçi sınıfı 2021’de hak arayışını güçlendirmiş, pandemi sürecinde kaybettiği mevzileri geri kazanmak için bir adım öne çıkmıştı. Aslında pandemi döneminin de çok sessiz geçtiğini söylemek yanlış olur. Çünkü bu dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı fırsat bilen hükümetin bu kararına karşı kadın hareketinin çok militan ve kararlı bir direniş örgütlediğini de söylemeden geçmemeliyiz. Bu eylemlilikler geriden gelen diğer direnişlere cesaret verdi.

İktidarın ekonomi politikalarının işçi hareketi üzerindeki etkisi nedir?

Son 20 yılın en kara ayı ilan edilen 2021 “Kasım” ayı Türkiye tarihinde son kırk yıldaki kur artışları sırasında yüzde 43 oranıyla 4’üncü sıraya yerleşti. Dolar bir gün içerisinde 2 lira artarak rekor bir yükselişe tanık olmuş, bu yükseliş aralığın ikinci yarısında da devam etmiş en son 18 lirayı görmüştü. Türk lirasının hızla değersizleşmesine ve ardından da hepimizin bildiği üzere yaşam standartlarımızın ve alım gücümüzün düşmesine ve yoksullaşmamıza neden olmuştu.

TÜİK’in yaptığı 4 Nisan 2022 tarihli hesaplamalara göre yıllık enflasyon oranı yüzde 61,4 olarak açıklarken, ENAgrup’un (enflasyon hesaplama bağımsız ekonomistler grubu) yaptığı hesapta ise enflasyon oranı yüzde 175 olarak açıklanmıştı.

Sadece devalüasyon değil, pandemi dönemindeki gelişmeler de hayat şartlarını zorlamıştı, işçilerin dörtte üçünün çalışma biçimi değişmiş, işsizlik ve düşük ücretler bu döneme damgasını vurmuştu.

KESK ve DİSK’in ayrı ayrı yaptığı anket ve araştırmalara bakacak olursak,

  • Ucuz ürün satış noktalarında uzun kuyruklar oluşmaya başlamış
  • Şeker, un ve yağ gibi bazı temel gıdalarda ürün yokluğu yaşanmaya başlamış
  • Bazı marketlerde temel tüketim maddelerinde satış sınırlaması getirilmişti.
  • Ekmek kuyrukları, yükselen ev kiraları, kabaran doğalgaz ve elektrik faturaları ödemelerinde sıkıntılar yaşanmıştı.
  • Uzun çalışma saatleri, keyfi işten çıkarmalar, işsizlik, kayıt dışı çalıştırma (özellikle göçmen işçiler arasında çok yaygındı.)

Son 12 ayda işçilere sorulmuş. Ekonomik durumunuz nedir diye? Verilen cevaplar şöyle:

-“Kiramı ödeyemedim.”

-“Kredi kartı borcumu ödeyemedim.”

-“Ailemin yanına taşınmak durumunda kaldım.”

-“Gelir getiren ek işler yaptım.”

-“Faturalarımı ödemekte sıkıntı çektim.”

-“Harcamaları azalttım, daha ucuz yerlerden alışveriş yaptım.”

Gerçekten de gelirlerinin yüzde 85’ini sadece üç kaleme harcıyoruz bizler işçiler olarak: Gıda-kira-ulaştırma. Barınma ve ısınmayı ise borçla döndürebiliyoruz. Tüm bu noktalar yaşadıklarımızın bir özeti sadece.

İşçiler, “Geçinemiyoruz” diyerek öfkelerini yavaş yavaş dile getirmeye başlamışlardı. Darbe girişimi ve ardından yaşanan OHAL döneminin yarattığı korku iklimi, KHK’larla işlerini kaybedenler, hak ve adalet ihlalleri, arkasından pandemi derken derinden biriken öfke kendini bir dizi eylem fırtınasıyla göstermeye başlayacaktı.

Kasım 2021’de DİSK-KESK-TMMOB-TTB 2022 bütçesine ilişkin taleplerini açıkladılar. DİSK 8 bölgede, KESK 4 bölgede mitingler yaptı. Bakırköy belediye işçileri o dönem zaten grevdeydi. Aylarca ücretlerini alamayan ONUR-AİR işçileri maaşlarını almak için eylem yapıyorlardı. TTB zaten pandemi döneminin başından süreci çok iyi yönetmiş, halk sağlığı ile ilgili üzerine düşen görevleri itinayla yapmış, sağlık bakanlığı her ne kadar onları muhatap almasa da hem gerekli uyarıları yapmış hem de sağlık çalışanlarını korumak için, hayatları ve özlük hakları için kampanyalar, forumlar, basın açıklamaları ve grevler yapıp başarılı bir mücadele programı yürütmüştü. Sağlık alanındaki tüm dernek, sendika ve örgütlülükler başta TTB olmak üzere birleşik bir mücadele yürüttüler. Daha sonra Trendyol işçilerinin kendilerine yapılan zammı protesto etmesiyle gözler işçi sınıfının başka bir mağdur kesimine çevrildi. Trendyol'da çalışan yüzlerce kurye, yüzde 11 oranındaki sefalet zammını protesto etti. Kuryeler adil ücretlendirme talep etti.

Eylemler birbirini nasıl etkiliyor?

Pandemi sürecinde sağlık çalışanları kadar, depo, kurye, market ve ulaştırma alanlarında çalışan işçiler de “Evde kal” çağrılarıyla beraber artan online alışveriş sonrası, kendilerini yok edercesine ağır koşullarda çalışmışlardı. Trendyol, Hepsijet, Scotty, Aras Kargo, Yurtiçi Kargo, Migros depo işçileri, yemek sepeti yüksek zam talebiyle eylemlere başladılar.

Ücret artışlarının açıklanan resmi enflasyon oranının bile altında kalması* üzerine, bir taraftan DİSK, KESK, TTB, TMMOB önderliğinde işçi sınıfının sendikalarda örgütlenmiş kesimi, bir taraftan da kurye çalışnların öncülük ettiği sınıf hareketi son iki yıl içerisinde ilmek ilmek örgütlendi. Yurt genelinde özel sektör maaş artışları belli olmaya başladıkça yayılmaya başlayan direnişler toplum için bir umut ışığı olmaya başlamıştı. Somut kazanımlar elde edildikçe mücadele tabanı da genişledi ve siyasi korkular aşıldı, dayanışma arttı.

Bu eylemler mısır patlağı gibi ardı ardına yaşandı. Birçoğu örgütsüz olan işçiler, kârlarına kâr katan bu büyük şirketlere geri adım attırmayı başardılar. Dayanışmanın, deneyim aktarmanın, birbirlerinin mücadelesinden öğrenmenin en önemlisi kararlılığın bu mücadelelerin kazanmasına ve başka sektörlere de moral vermesine sebep oldu. Bu eylemler aynı zamanda geride duran ya da örgütsüz olan kesimleri de etkiledi, onlara bir ivme kazandırdı.

Üyesi olduğunuz Eğitim Sen son dönemde hangi kampanyaların içinde?

Son bir yıldır üyesi Eğitim Sen çatısı altında öğretmenliği kariyer mesleği yapma adı altında çıkartılan “Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun” iptaline karşı mücadele ediyoruz. Okullarda öğretmenler girmek durumunda kalabilecekleri bir sınava istemeye istemeye başvurularını yaptılar. Bazıları yapmadı. MEB bu sistemi gönüllü bir işleyişmiş gibi anlattı, ama bir taraftan da bu sınava dahil olmayanların itibarsızlaştırılıp, değersizleştirildikleri bir iklim yarattı. Sınavı kazanan öğretmenlerden uzman ve başöğretmen olmayı hak edenlere ek ödeme yapacak. Bu öğretmenlerden hizmet alacak olan veli ve öğrenciler için de yakın bir zamanda paralı hale getirilecek. Anayasadaki eşit işe eşit ücret uygulamasını çiğneyerek öğretmenleri ücretli sözleşmeli uzman ve başöğretmen olarak bölen parçalayan ve iş barışını bozan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu iptal etmek için “Birleşirsek Kazanırız” sloganıyla mücadele hattını oluşturan Eğitim Sen bu programa diğer sendikaları da dahil etmeye çalıştı. Hala birleşik mücadele çağrısı yapmaya da devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta Ankara’da çeşitli illerden gelen binlerce öğretmenle büyük bir miting yapıldı. Bugün (2 Kasım’da) Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen dışındaki tüm sendikalarla ortak iş bırakma yapılacak.

Ancak bu karar alındığından beri bu sendikaların üyeleri bu durumdan hiç memnun değiller. Yöneticilerinin devletle, hükümetle sürekli iyi olmaya çalışmaları, çıkardıkları her kanunu adeta onların yürütmesi gibi davranarak uygulamaya çalışmaları, bu sendikalara üye olanları rahatsız etmeye başladı. Bir hafta öncesine kadar yöneticileri yaptığımız eylemi kuru sloganlarla geçiştirmeyeceğiz diyerek Eğitim Sen’in eylemini küçümsediler. İki gün sonra (2 Kasım’da) yapacağımız iş bırakmayı da bölücü ve teröristlerin eylemi olarak adlandırıp, yapacağımız grevi yasadışıymış gibi gösteriyorlar. Ancak ne bu sendikaların yöneticileri ne de hükümetin otoriter baskıcı tutumları yapılacak grevin önüne geçebilecek. Bu grev olacak, hatta daha şimdiden ses getirmeye başladı. Hatta Eğitim Bir Sen bizim grevimizden bir gün önce basın açıklaması yaparak bir saat derse girmeme ve kitlesel basın açıklaması kararı aldı. Bu da bu direnişin herkesi iyi ya da kötü adım atmaya zorladığını gösteriyor.

Son dönemde birleşik mücadeleye çok daha fazla vurgu yapıyorsunuz değil mi?

Uzun süredir en geniş emek örgütleri birliğinin örülmesi için çabalıyoruz. Aslında birlikte grev yapılsa kazanacağımız gün gibi ortadayken ısrarla bundan kaçınılması sadece iktidarın işine yaramakta. Bu sendikaların iktidarla iç içe olmaları bağımsız duramamaları ne yazık ki harekete zarar veriyor. Tam da bu nedenle 14 sendikanın bir araya gelerek aldığı iş bırakma eylemi kararına bu iki sendikanın da dahil olması için iş yerlerimizdeki üyeleriyle konuşmaya, onları yönetimlerine baskı kurmaları ya da bizim eylemimize katmaları için ikna etmeye çabalamalıyız.

Bu kanun resmi gazete de çıktığından beri iş yerlerinde birleşik mücadelenin olması yönünde sendika yönetimlerine ciddi baskılar yapıldı. Sosyal medyada birbiri ardına paylaşımlar sendikaların yönetimlerini bir araya getirmekte ciddi bir rol oynadı. Eğitim Sen’in doğru bir şekilde öne çıkarttığı “Birleşirsek Kazanırız” sloganıyla herkesi mücadeleye çağıran eylem programı cesurca atılan bir adım oldu.

Hala eğitim alanındaki büyük iki sendika iş bırakma kararı almadığı için bu iş bırakma umduğumuz büyüklükte olmayabilir. Birleşip daha kitlesel olmak varken, bölünmüş olarak mücadeleye çıkmayı tabii ki istemeyiz. Ancak birilerinin bir yerden başlaması ve geride duranlara güven vermesi gerek. Bu sefer olmayabilir ama bir sonra ki direnişte belki bu şansı yakalayabiliriz. Önümüzdeki günlerin neler getireceğini bilmiyoruz ancak bildiğimiz tek şey var o da Antikapitalist Çalışanlar olarak işçi sınıfının yanında olmaya, sendikalaşması için örgütlenmeye, kazanmak için işyerlerindeki öncüleri birleştirmek için çabalamaya devam ediyoruz, devam edeceğiz.

Bültene kayıt ol