Sağlık çalışanları grevlerde haykırdı: Susmuyoruz, korkmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz

24.03.2022 - 11:34
Haberi paylaş

İktidar blokunun sözcülerinin en başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanlarını nefret söylemi kullanarak hedeflemeleri greve doğru giden sağlık alanında örgütlenen sendika ve kurumların üyelerini daha da öfkelendirdi. 14-15 Mart g(ö)rev eylemlerinin büyüklüğünde bu öfke de etkili oldu. Sağlık çalışanlarıyla son gelişmeleri konuştuk.

“Son yıllardaki en yüksek katılımlı grevdi”

Sağlık ve sosyal hizmet işkolunda örgütlü emek ve sağlık meslek örgütlerinin 14–15 Mart’ta iş bırakmalarının en temel nedenlerinden biri; giderek niteliksizleşen sağlık hizmeti, sürekli mobbinge, her tür şiddete uğrayan, değersizleştirilen sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve yaşadığı hak kayıplarının görünür olmasını sağlamaktı. Sevk zincirinin uygulanmaması ve kışkırtılan sağlık talebi, bunun sonucu olarak da artan iş yükü ve değersizleştirilen sağlık çalışanların tükenmişliği… iflas eden sağlık sistemi ve halkın tedaviye erişemez hale gelmesi… uygulanan sağlık politikası ve özelleştirmelerin sonucu, sağlığın kamusal hizmet olmaktan çıkması, koruyucu/önleyici hizmetlerin giderek terk edilmesinin en yakıcı sonuçlarını pandemi sürecinde gördük. Tüm yük yine çalışanlara yüklendi. Ağır çalışma koşulları ve verilen sözlerin yerine getirilmemesi, uygulanan personel ve ücret rejiminin iş barışını bozması sonucu zaten işyerlerinde birikmiş olan öfke, eylemlerin son yıllardaki en yüksek katılımla gerçekleşmesine neden oldu. Üstelik bütün tehditlere rağmen. Bu yüzden eylemlerde sendika üyesi olmayanların da sayısı hiç de az değildi. Talepler çok net bir dille ifade edildi. Yıllardır dile getirilen çalışma yaşamı, özlük hakları, halkın nitelikli sağlık hizmeti alması, özelleştirmenin ve uygulanan sağlık politikasının yarattığı yıkımın durdurulmasına dair taleplere, Covid-19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi talebi de eklenmiş oldu. İktidarın bütün görünmez kılma çabalarına/tehditlerine ve iklimsel koşullara rağmen eylemlerin başarılı geçtiğini düşünüyorum. Bu eylemsellik, kazanım elde edilinceye kadar giderek daha güçlü bir şekilde farklı mücadele araçlarıyla devam edecektir.

SES Aksaray Hukuk Sekreteri İkram Doğan

---

“Birliğimizi korumalıyız”

Bu sene tıp bayramında olumsuz çalışma koşullarının, yoksulluk sınırının altına düşen ücretlerin ve özlük haklarının düzeltilmesi talebiyle sağlık çalışanları kutlama yapmak yerine 3 günlük greve çıktılar. 

İlk gününden itibaren katılım oldukça yüksekti. Herkes 14 Mart günü Cumhurbaşkanının konuşmasını bekliyordu. Ancak konuşmanın içeriği somut adımlar yerine biraz geliştirilmiş olsa da vaatlerden öteye gitmeyince öfke daha da arttı. 2. günün katılımı da yükseldi.Şimdiye kadar hiç iş bırakmamış yerler, kişiler iş bıraktı. Bu iş bırakmanın bir dizi sonucu oldu. 

Hükümet sağlık çalışanlarının kararlılığını gördü. Vaatlerini geliştirdi. Ama şimdilik sadece vaat olarak bir gelişme var. Somut bir adım henüz yok. Çünkü özel sağlık sektörü bu iyileştirmelere karşı. Kendileri ucuz ve kalifiye eleman bulmakta zorlanacaklar. Yetkililer bu iki gücün arasında kaldılar. 

Bir antipropaganda aygıtı devreye girdi. “ doktorlar halkı mağdur ediyorlar” söylemli medya haberlerini hasta doktora değil, doktor hastaya saldırmış türü sosyal medya paylaşımları takip etmeye başladı. 

Sağlık alanında var olan çok sayıda örgüte bu süreçte bir de meslek örgütleri( hekim sendikaları) eklendi. Bu da hekimler ile diğer sağlık personeli arasında hissedilir bir ayrışma yarattı. Bu anlayış TTB’yi ele geçirmek üzere hareketlenmeye başladı. 

Süreç sona ermedi. Önümüzdeki günlerde sağlık çalışanları birliğini koruyabildiği ve karşı propagandayı etkisiz hale getirebildiği ölçüde başarılı olacaktır. 

Doktor Ersin Uzun

---

“Aile hekimleri ceza yönetmeliğine karşı”

Ülkemizde özellikle son 4-5 yıldır sağlıkta şiddet, özlük haklarında kayıplar ve ücretlendirmelerdeki hakedişlerde ciddi düşüşler artarak devam ediyor. Genel olarak bütün basamaklardaki hekimler bu nedenle sıkıntı yaşıyor. Bu değer kayıpları aile hekimlerini de etkiliyor. 

30 Haziran 2021 tarihli Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği ile hak ve hukuk tabanından yoksun bir ceza ve iş güvencesizliği dönemine girildi. Bu cezalandırma yönetmeliğinde, kanuni temelden yoksun biçimde keyfi nedenlerle aile hekimlerinin sözleşmelerini feshetme, disiplin ve para cezaları kesme gibi maddeler var.

Bu cezalandırma yönetmeliği iptal edilmediği için 2022 yılında daha uzun süreli iki ve üç günlük iş bırakma grevlerine karar verildi. 17-18 Şubat ile en son yaşanan 14-15-16 Mart grevlerine katılım giderek arttı, en son Mart iş bırakma eylemine birinci basamakta çalışan aile hekimlerinden yüzde 70-80 oranında bir katılım olduğu gözlemlendi. Bütün basamaklardaki hekimlerin de kendi alanlarında yaşadıkları problemler nedeniyle, Şubat ve Mart grevlerine yüksek oranda katılım gerçekleşti.

Doktor Fatma

---

“Gerekirse süresiz grev yapmalıyız”

Pahalılık ve enflasyon hepimizi etkiliyor. Doktorların satın alma gücü son bir yılda yarı yarıya azaldı. Ücretlerimize en az yüzde 100 zam yapılması lazım. Aile Sağlık Merkezleri (ASM) çoğunlukla devletin desteğinden mahrum kalıyor. Bu merkezlerin kamu tarafından inşa ettirilmesi veya kiralanması, içindeki tüm hizmetlilerin kamu görevlisi olması lazım. 

Sağlıkta şiddet bütün hızıyla devam ediyor. Yeni önerilen yasa tasarılarının da bunu engelleyebileceğini düşünmüyorum. Çünkü adalet sistemi mağdurdan değil, güçlüden yana işliyor. Öncelikle hakimlerin, savcıların sağlıkta şiddet konusunda toleranssız davranmaları gerekir.

Aile hekimleri ceza yönetmeliği üzerimizde Demoklesin kılıcı gibi sallanıyor. İl sağlık müdürlükleri her an bir aile hekiminin sözleşmesini feshedebilir. Bu yönetmelik iptal edilmediği sürece eylemlere devam etmeliyiz, gerekirse süresiz grev yapmalıyız.

Doktor Ayfer

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol