İşçiler kamuda toplu sözleşme sürecini, ortak talepler ve mücadeleyi tartıştı

29.06.2021 - 17:53
Haberi paylaş

Antikapitalist Çalışanlar'ın düzenlediği “Kamuda toplu sözleşme dönemi: Ücretlerimizi Enflasyona ezdirmeyelim” paneli 27 Haziran’da online olarak yapıldı. Panele Öz İplik İş Sendikası temsilcisi Ümmühan Özer, Eğitim Sen Bursa Şube Başkanı Derviş Erdem ve İz Enerji İşyeri Baş Temsilcisi Hamdi Demirkol konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılışında Antikapitalist Çalışanlar aktivisti Çağla Oflas çalışma yaşamındaki son gelişmeleri özetleyerek şunları söyledi:

Kamu işçileri toplu sözleşme görüşmeleri sürüyor. Türkiye’de 3,5 milyona yakın memur statüsünde, 700 bin de işçi statüsünde kamu çalışanı var, 4,2 milyon insanı ilgilendiren bir toplu sözleşme yaşanıyor. Pazarlık doğrudan hükümetle yapılıyor. Kamudaki ücret oranları 7 milyon emeklinin durumunu da etkileyecek. Yani 11 milyon civarında insanı yakından ilgilendiren bir pazarlık süreci söz konusu.

Kamudaki 700 bin işçi için Türk İş’in sunduğu teklif; net 3.300 lira, brüt 4.800 lira taban ücreti üzerine yüzde 20 zam yapılması. Mevcut durumda neredeyse işçilerin yüzde 70’i asgari ücretle çalışıyor. Hatırlayacağınız gibi, Türk İş 2 yıl önce toplu sözleşme görüşmelerine yüksek zam talebi ile başlangıç yapıp, düşük bir zamma imza atmıştı.

Memur statüsünde olanlar için toplu sözleşme görüşmeleri Temmuz ayında başlayacak. Memur Sen 2 yıl önce toplu görüşmelerde anlaşamayınca sözleşme Kamu Çalışanları Hakem Kurulu’na gitti. Buradan iki yıl için yüzde 15-16 ‘ya denk gelen bir zam ortaya çıktı. Kamu çalışanları son iki yılda, en az yüzde 65 olan enflasyon oranları karşısında çok ciddi ücret kayıpları yaşadı. Memur-Sen ücretlere yüzde 3,5 oranında ek zam talebinde bulundu.  

Enflasyon nedeniyle ciddi anlamda gelir kaybı yaşanıyor. Milli gelirin içinde ücretlerin payı yüzde 40’lardan, yüzde 30’lara doğru azaldı. Yüzde 25 civarında ücretlerde bir gelir kaybı var. Memur-Sen yönetimine ücret kayıplarını telafi etmesi için aşağıdan bir basınç var. Memur-Sen bu yıl ilk kez KESK ve Kamu Sen’e çağrı yapmak zorunda kaldı ve toplu görüşmeler için destek istedi.

Özel sektörde de toplu sözleşmeler devam ediyor. Enflasyon arttığı için toplu sözleşmeler önem kazandı. Yüzde 40’lara varan enflasyona karşılık yüzde 5-10 civarında ücret artışları yaşanıyor. 

Kamu işçilerinin görüşmeleri Türk İş, Hak İş konfederasyonları tarafından yürütülüyor.  

Memur statüsünde çalışanlarınki ise en fazla üyeye sahip konfederasyon Memur-Sen tarafından yürütülüyor. Memur-Sen’in üye sayısı yaklaşık 1 milyon, Memur-Sen’den sonra Türk Kamu-sen Konfederasyonunun 426 bin üyesi var. Arkasından gelen KESK’in 137 bin üyesi mevcut. Kamu çalışanlarında bu kadar çok çeşitli sendika olması, kamu çalışanlarının bölünerek güçsüzleşmesine yol açmakta.

Son 40 yıldır neo-liberal uygulamalar nedeniyle iş gücü süreçlerinde ciddi bir atomizasyon yaşandı, yaşanmakta. Özellikle AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca Kamuda da esnek çalışma formları geliştirildi.  Taşeron sisteminden, sözleşmeli çalışmaya, 657 sayılı devlet memuru kanununda kamu çalışanlarının ciddi hak kayıplarına yol açan düzenlemeler gerçekleştirildi. 

Tüm bu atomizasyon süreci işkolu esaslı barajlara dayanan sendikal yasalarla desteklenmekte. AKP, İktidarı boyunca 19 grevi yasakladı. Grev yasakları dışında son iki yıldır pandemi bahanesiyle toplantı ve gösteri hakları keyfi olarak yasaklanmakta. Öte yandan memur statüsündeki kamu çalışanlarının en doğal hakları olan grev hakkı zaten tanınmamakta. İşçi statüsünde ise fiili olarak kamuda uzun zamandır grev yaşanmıyor. 

Bu koşullar altında toplu görüşmeler işçilerin iradesinden bağımsız halde sürdürülmekte. Sendikal liderlikler bir rakam üzerinden pazarlık başlatıyorlar. Ve sonunda en azına imza atıyorlar. Yüzde 40’lara yükselen enflasyon karşısında ücretler eriyor. Ayrıca işçiler lehine olan pek kazanım yitirildi ve sosyal haklarda da kayıplar yaşanmakta. 

Kamu çalışanları dayanılmaz olan yaşam koşulları ile karşı karşıya. Ücretlerin düşmesine yol açan başarısız toplu sözleşmeler tabanda hoşnutsuzluğa yol açıyor. Öte yandan iş cinayetlerindeki sayıların artması özellikle pandemi koşullarında işçilerin yaşamlarının hiçe sayılması, iş yerlerinde baskının artması, işçi sınıfının genelinde olduğu gibi kamu çalışanlarında da öfkeye yol açıyor. 

Koşullarının ağırlaşması, çalışma yaşamının katlanılmaz boyutlara ulaşması kaçınılmaz olarak fiili bir mücadeleye yol açacaktır. 1986 yılından itibaren gelişen bahar eylemleriyle başlayan, sonrasında kamu çalışanlarının mücadelesiyle şekillenen sınıf hareketinin deneyimlerini yeniden hatırlamakta fayda var. 12 Eylül sonrasında yaşanan büyük ücret ve hak kayıpları, işçilerin insan yerine konulmamasının yarattığı öfke, kamu işçilerini kayıplarını telafi etmek motivasyonuyla fiili bir mücadeleye sevk etmişti.  

Kamu çalışanları işçi sınıfının en büyük parçası. Sınıf hareketi içinde çok merkezi bir güce sahip. Bu gücün hükümetin karşısına yekpare bir biçimde çıkması çok önemli.  

Bunun için toplu sözleşme sürecine geniş işçi yığınlarını dahil edilmeli. Tam bu noktada taban inisiyatiflerini yeniden gündeme getirmeliyiz. 

İşçi, memur, çeşitli formlarda işçileri bölen her türlü yapay düzenleme karşısında, iş yeri merkezli, tüm kamu çalışanlarının ortak mücadelesini inşa etmeliyiz. Sendikal bölünmenin karşısında, sendikal birliği savunmalıyız. İlk adım olarak tüm konfederasyonların tek bir çatı altında güç birliği yapmaları için aşağıdan basınç yapmalıyız.

Öz İplik İş Sendikası temsilcisi Ümmühan Özer:

Aile Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünde çalışıyorum. Geçiş sürecinde taşerondan kadroya geçirildik, büyük beklentilerimiz vardı. Ama geçen 3 yılda, sadece 6 ayda bir yüzde 4 zam aldık, başka bir ücret zammı almadık. Sözleşmenin sonuna doğru bakanlık Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında çalışan işçileri iki ayrı işkoluna böldü. Böylece aynı işi yaptığımız halde sendikalarımız farklı. Şimdi bir kısmı toplu sözleşme imzaladı, diğerleri ise hala bekliyorlar. 

Zaten Yüksek Hakem Kurulu bizi 3 yıl mağdur etmişti, mağduriyetimiz devam ediyor. Sendikanın yeni sözleşmede aldığı zam, toplam yıllık 9.22 zam, gerçek enflasyon ise yüzde 40’larda. 

Bir de gelir vergisi sorunu var. Yüzde 15 ile başlıyor sonra artmaya başlıyor. Bu azıcık zamlarımızı bile alıp götürüyor. Bizim iş yerinde Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-iş ve Öz Büro-iş yetkili. İşçilerle toplantı yaptılar, toplu sözleşmede istediğiniz neler var diye sordular, en çok talebimiz vergi oranlarının sabitlenmesi. Ayrıca eşit işe eşit ücret, ücretlerin enflasyon oranında artırılması taleplerimizi ilettik.

İşçiler ve memurlar bu enflasyon nedeni ile çok sıkıntı çekecekler, bunun altından kalkabilmemiz için elimizdeki en önemli kozumuz grevdir. Taleplerimiz kabul edilmezse mutlaka grev yapmalıyız.

Eğitim Sen Bursa Şube Başkanı Derviş Erdem:

2001 anayasasına eklenen madde ile Kamu görevlileri sendikaları kuruldu. Bu maddeye istinaden çıkarılan yasada her türlü mali ve sosyal hakların toplu sözleşme ile belirleneceği hükme bağlandı. Bu toplu sözleşmeden bütün memurlar ve hatta emekli memurlar da yararlanıyor. Emekli memurlar görüşmelere dahil olamadıkları halde, sonuçlarından etkileniyorlar.

Memur sözleşme görüşmeleri Ağustosta başlar, 2 ay içinde sonuçlanır. Görüşmelere kamu idaresinin ve memur sendikalarının temsilcileri katılır. Kamu adına Cumhurbaşkanının görevlendirdiği bir heyet, memurlar adına da en fazla üyeye sahip konfederasyon temsilcisi başkanlığında bir heyet katılır.

TİS’de uzlaşma sağlanmadığı takdirde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu devreye girer. Bu kurulun 11 üyesinin 7’sini Cumhurbaşkanı tayin ediyor, 4’ü ise sendikalardan geliyor. 

Yani sözleşme görüşmesinde taraf olan Cumhurbaşkanı, Hakem Heyetini de belirliyor. Bu kuruldan elbette memurlar lehine karar çıkmaz. Son sözleşmede Kamu Hakem Kurulu yüzde 4+4 ve 3+3’e imza attı.

Açıklanan enflasyon değerleri bile bunlardan çok daha yüksek. Gerçek enflasyon ise yüzde 40’larda. 

2010’da olarak ilk defa göreve başlayan bir öğretmen, maaşı ile 991 dolar alırken, şimdi göreve yeni başlayan bir öğretmen, maaşı ile 542 dolar alabiliyor. Yani 11 yılda memurların geliri yüzde 50 azaldı.

Grev olmadan TİS görüşmeleri ortaoyunudur. Anlaşma olmadığında gidilen hakem heyetinin durumu ortada. 

TİS ile ilgili taleplerimiz şunlar: 

TİS görüşmeleri Eylül Ekim ayında yapılmalı. Çünkü özellikle öğretmenler Ağustos’ta tatilde, TİS ile ilgili eylemlere katılımları sınırlı oluyor. 

3600 ek gösterge verilmeli. Açlık sınırı 2900 lira, 9600 lira yoksulluk sınırı oldu, yoksulluk sınırında temel ücret bizim talebimiz.

100 binden fazla memur KHK ile ihraç edildi, bunların hepsinin işe iadesini istiyoruz. Zaten bu konunun ne kadar suiistimal edildiği kamuoyuna yansıdı.

Tüm çalışanlar kadrolu olmalı, ücretli doğum izni süresi artırılmalı, ebeveyn izni olmalı. Atamalarda objektif kriterler olmalı. Cinsiyet eşitsizliğe var, buna son verilmeli. 8 Mart kadın çalışanlara tatil olmalı

Çocuk ve aile yardımları ihtiyaç kadar olmalı, şimdi 50 lira gibi sembolik rakamlarda.

Toplumsal cinsiyet eğitimi verilmeli. İstanbul Sözleşmesinden bir gecede çıkıldı, bu karar iptal edilmeli.

Çoğu okulda kadrolu yardımcı personel yok, okullarda büyük sıkıntı çekiliyor. Vekil, ücretli, sözleşmeli, taşeron uzman öğretmenlik statülerine son verilmeli, tek bir kadro tanımı yapılmalı.

En az 100 bin öğretmen ataması yapılmalı. Cumhurbaşkanı bir soruya verdiği cevapta öğretmen açığı yok, fazlası var dedi. Halbuki 80 bin ücretli öğretmen çalıştırılıyor, bunların eline 1300-1900 lira para geçiyor, açlık sınırının yarısından az. Bize göre 150 bin öğretmen açığı var, ama ilk elde 100 bin atama yapılmalı.

Salgın döneminde Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ve öğrencilerle sağlıklı bir iletişim kuramadı. Okul yönetimleri gönderilen yazılara istinaden öğretmenlerin maaşlarını kesmeye çalıştılar. Öğrencilerin okula devam mecburiyeti olmadığını açıklayan bakanlık, öğrenci derse gelmediğinde öğretmenin maaşını kesmeye çalışıyor, bu konu hala muallakta.

Öğretmen atamalarında mülakat sistemi adaletsizliğe yol açıyor. Bunun için TİS kararı alınmalı. Öğretmenler her saat ders yapmaya başladı, bu bir sıkıntı. Üniversite personeline tazminat verilmeli. Tüm eğitim emekçilerine TİS başlangıcında 1000 lira zam yapılmalı. Vergi dilimleri sabit hale getirilmeli.

Okul öncesinden üniversiteye kadar kriz gerekçesi ile tasarruf yapılmamalı. Eğitim ve sağlıkta maliyet hesabı yapılmaz.

Biz üyelerimizle bütün bunları konuştuk, taleplerimizi genel merkeze ilettik. KESK olarak TİS konusunda bir eylem planı yapacağız.

İz Enerji İşyeri Baş Temsilcisi Hamdi Demirkol:

İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışıyorum, İzenerjide sendika temsilcisiyim. Bizde belediye başkanlarının partisi sözleşmeleri belirler. Sendika yöneticilerimiz kendilerini, belediye başkanlarının her istediğini yapmakla yükümlü hissediyor. 

İlk sözleşmemiz YHK’na gitti, kötü bir sözleşme yapmış olduk.

Şimdi tekrar sözleşme görüşmelerimiz vardı. Bizden habersiz sendika yönetimi sözleşmeyi imzalamış. Buna işçiler olarak tepki gösterdik. Sendikalar olarak pandemiyi bahane edip işimizi yapmaktan kaçınmamalıyız. 

İşveren yüzde 27 teklif etti. Ama aldığımız ücret şu anda zaten asgari ücrete çok yakın. İzmir Belediyesinin en düşük ücret alan kesimiyiz. Eşit işe eşit ücret talebimiz doğrultusunda daha yüksek bir zam istiyoruz. 

Bu nedenle grev kararı aldık, grev kararını asmak için belediyeye gittik, ama sendika şube başkanı eğilim yoklaması adı altında işçileri bu yüzde 27’ye razı etmeye çalıştı. İşçiler yine de kabul etmediler. Ama sendika 7 bin işçi için eğilim yoklaması yaptım, işçi kabul etti diyerek sözleşmeyi bizden habersiz imzaladı. 

İşyerlerinde sendika ve patron çatışmasında grev oylamasını patron ister, sendika işçiyi greve ikna etmeye çalışır. Şimdi ise tersine grevden kaçmak için sendika yönetimleri sandık kurmaya çalışıyor.

İşçi komiteleri, işçi meclisleri kurulmalı. Ama pek çok sendikanın bu işine gelmiyor. Sokağa çıkmamız lazım. DİSK üyesi bir sendikada temsilcilik yapıyorum, ama maalesef DİSK eski DİSK değil.

İşçi sendikalarında büyük bir ağalık sistemi var, işçiden kopuk yaşamları var. Arabaları, yüksek ücretleri var. Halbuki sendikacılar işçinin aldığı ücretten daha fazla ücret almamalı.

Bütün sendikalar yan yana gelmeli, alanlarda mücadeleye devam etmeli.

Katkılar:

KESK üyesi sendikalarda tüzük gereği sadece merkez yöneticiler tam zamanlı sendikacılık yapıyorlar. Onların da aldığı ücret, memur olarak çalışırken aldıkları ücret kadar. Şubelerde profesyonel yönetici bulunmuyor. Bütün şube yöneticileri işten arta kalan zamanlarında sendikal faaliyetle uğraşıyorlar.

Geçmişte Emek Platformu benzeri yapılar vardı. Sendikaların tekrar bir araya gelerek bu tip birleşik işçi platformları oluşturmaları gerekir. 

Bültene kayıt ol