Emek sömürüsünde azalma yok

11.05.2020 - 19:42
Haberi paylaş

Farklı iş kollarında risk altında çalışan 3 işçi, emek sömürüsünün boyutlarını anlatıyor.

Koruyucu malzemeler yetersiz

Türkiye’de Covid-19 salgınının başladığı ilan edildiğinden bugüne 50 gün geçti. İlk günden itibaren önemli sorunlar yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Birçok insan, sağlık çalışanlarının özveriyle çalıştığını, minnettar olduklarını söylüyor. 

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet bu minnet duygusuna rağmen hala devam ediyor. 

Bakanlık bu fedakârlığı döner sermayeyi tavandan vererek ödüllendireceğini duyurdu. Fakat bize yapılan ilk ödemelerle birlikte ortaya çıktı ki, ancak sınırlı sayıda personel tavandan döner alabildi. Çalışanlar arasında iş barışını bozacak düzeyde farklılıklar oldu. Hastanelerde taşeron firmaların elemanı olarak çalışan kişiler ise, diğer sağlık personeli kadar risk almalarına rağmen bundan hiç yararlanamadılar. 

Ücretlerimizde yapılacak teşvik döner sermaye üzerinden değil, tüm çalışanlara maaşlarının iki katı ödenecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. 

Eksikler ilk baştaki kadar olmasa da hâlâ var. Birçoğunu bireysel çabalarımızla gidermeye çalışılıyoruz. Bakanlığın temin ettiği koruyucu malzemeler hala yetersiz ve bir kısmı kalitesiz, tek tip, kişilerle uyumsuz. Dolayısıyla standartlara uygun koruyucu malzeme talebimiz hiç azalmadan devam ediyor. Birçok yerde personel açığı var ve daha yoğun çalışmak zorunda kalıyoruz. Bu açığın hızla kapatılması gerekli. 

Gerek çalıştığımız ortamlar, gerekse de dinlenme yerleri fiziksel olarak uygunsuz. Hastalarla ve birbirimizle fiziksel mesafeye uyma şansımız olmuyor. Çalışma ortamlarımız, ihtiyaçlarımız risksiz bir şekilde karşılanacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. 

Birçoğumuzun çocukları var. Onlar eve kapanırken bizler işe gitmek zorunda kalıyoruz. Çocuklarımız da biz de mağduriyet yaşıyoruz. Bu şekilde çalışmak zorunda kalan tüm personelin ihtiyacına cevap verebilecek şekilde kreş ortamlarının yaratılması gerekiyor. 

Bir sağlık çalışanı - İzmir 

***

Teşekkür etmeyin, haklarımızı verin

Salgın günlerinde biz market çalışanları insan kaynakları departmanımızın da sık sık ifade ettiği gibi  “kahraman çalışanlar”  kategorisindeyiz. 

Salgının ilk haftalarında herhangi koruyucu ekipman olmadan çalışmaya devam ettik. Zincir mağazalar önlem almaya başladıkça bize de maske, eldiven ve dezenfektan geldi. Şimdilerde her şey usulüne uygun, fakat her gün 8 saatin üzerinde çalışıyoruz.  Mağazaya gelen insan sayısının artışına bağlı olarak gelen sevkiyat miktarı iki kat arttı. Uzun ve yorucu çalışma süreleri virüse karşı korunaksız olmamıza yol açıyor. Çalışma saatlerimiz düşürülmeli ve her mağazada çalışan insan sayısının arttırılması sağlanmalı.

Biz holdingin yönetim kurulu başkanı ve Ceo’su çalışanlara sık sık teşekkür ediyor.

Belli ki cepleri iyice doldu, yüzleri gülüyor. Maalesef “biz kahraman çalışanlar” aynı afiyette değiliz. İki günlük sokağa çıkma yasağını fırsat bilerek bir gününü haftalık iznimize sayıyorlar, diğer günü ise fazla çalışma saatlerimizden düşüyorlar. Mesai saatlerimizi yiyecek kadar açgözlüler. Hesaplarımıza 235 TL aylık yemek parası yatırıyorlar. En düşük menüden yemek yediğimiz halde ayın geriye kalan 10 günü aç kalıyoruz. Yemek paralarımızın artmasını istiyoruz. Mesai saatlerimizin para olarak ödenmesini, dinlenme mola saatlerimizin tam kullandırılmasını istiyoruz.

Salgın döneminde cepten sipariş uygulamasına son verilmesini, tüm çalışanlara test yapılmasını istiyoruz.

Bir süpermarket çalışanı - İstanbul

***

Dönem dayanışma dönemidir

Covid-19 salgını sürecinde eğitim emekçileri bir taraftan en acımasız eleştirileri alırken, diğer taraftan da kıymetimizin anlaşıldığı bir durumu iç içe yaşadık. Ancak bu dönem, fedakârca çalışan emekçileri başka sorunlarla da karşı karşıya getirdi. Yıllardır dile getirdiğimiz “eğitime kaynak” talebinde ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Ücretli veya sözleşmeli statüde çalışan öğretmenler kriz zamanlarında iş ve gelir güvencelerinin olmadığı gerçeğiyle yüzleştiler. Yine okullarda velilerin desteğiyle çalışan temizlik ve yardımcı personel, bu dönem ilk işten çıkarılanlardı. Yıllardır söylediğimiz “Tüm eğitim emekçileri kadrolu olarak atansın” talebinin doğruluğunu bir kez daha gördük.

Öğretmenine, memuruna, yardımcı personeline ne kadar destek oldukları, zor zamanların yükünü ne ölçüde paylaştıkları, bugüne kadar dile getirilen her türlü paydaşlık, iş ve özlük haklarının ne kadar güvence altına alındığı ve krizin ortaya çıkardığı ihtiyaçların acil durum ihtiyacı olarak görülerek karşılanıp karşılanmadığı, biz çalışanlar açısından yönetici kurumların testi olacaktır. Bu salgın döneminde veya sonrasında bu söylediklerimizin dışında şu talepleri öne çıkarmakta fayda var.

• Alınacak tedbirlerde, öğretmenlerin ve öğrencilerin sağlığı, güvenliği ve iyi olma hali öncelikli olmalıdır.

• Öğretmenlere angarya işler verilmemelidir.

• Salgın öncesi ve sonrası eğitim planlama süreçlerine sendikalar dahil edilmelidir.

• Öğretmenlerin ihtiyaç duyacağı ilave içerik ve materyal desteğinin sağlanması gerekir.

• Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. 

Unutmamak gerekir ki hiçbirimiz bu krizi daha önce yaşamadık. Bu dönem içinde taleplerimiz de bulunduğumuz şartlara göre değişiklik gösterecektir. Bu nedenle bugün uzaktan eğitim ile ilgili taleplerimizi konuşurken, yarın okullar açıldığında sağlığımız için alınan tedbirlerden konuşuyor olacağız. Tüm bunlara şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Örgütlülüğümüz ise en büyük gücümüz. İş yerlerimizde tüm çalışanlar birlikte refleksler göstermeli, sendikalarımızı da ortak tutum alma konusunda yüreklendirmeliyiz. Dönem kutuplaşma değil, birlikte tutum alma ve dayanışma dönemidir. 

Berna - Eğitim-Sen

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol