İstanbul'da krize karşı buluşma: “Aynı gemide değiliz”

05.10.2018 - 18:46
Haberi paylaş

İstanbul’da Antikapitalistler platformu tarafından düzenlenen “Krizin faturasını patronlar ödesin” başlıklı forumda, birleşik bir işçi mücadelesini örmenin olanakları tartışıldı.

Moderatörlüğünü Fulya Oral’ın yaptığı forumda ilk olarak konuşan Eğitim Sen üyesi Ferhat Bakırcıoğlu, “Krizin faturasını patronlar ödesin”in son zamanlarda duyduğu en iyi slogan olduğunu, buna kimsenin karşı çıkmasının mümkün olmadığını dile getirdi.

2001 kriziyle benzer gelişmelerin yaşandığını ancak toplumdan bir itiraz sesinin yükselmediğini belirten Bakırcıoğlu, AKP’yi ayakta tutan emekçi tabanı aşağılayan, krizden zarar gören, eylem yapan veya hakkını arayan işçilere “Bunlar zaten AKP’ye oy veriyor, hak ettiler” diyen muhalefetin tutumunun bu durumu değiştirmeye köstek olduğunu ifade etti.

Ak Parti’nin en zenginleri koruduğunu ve büyüttüğünü, birçok şirketin vergi borcunu sildiğini hatırlatan Eğitim-Sen üyesi aktivist, “Bu borç bizim borcumuz değil. Düşük faizle, dövizle borçlandırılıp köprü, otoyol gibi katma değeri olmayan projelere harcanan paraların faturası bize ödettirilmeye çalışılıyor. Hayır, ödemeyeceğiz” diye konuştu. Bakırcıoğlu örgütlenme ve mücadele çağrısı yaparak sözlerini tamamladı.

Kaynak krizi

Toplantıda ikinci olarak konuşan DSİP GYK üyesi Şenol Karakaş ise Türkiye’nin kadim kaynak sorununun 10-15 yılda bir kaynak krizine dönüştüğüne işaret ederek, siyasi iradenin de bu krizin derinleşmesini tetiklediğini, bizim ise bunun oluşumuna hiçbir dahlimizin olmadığını belirtti.

400 milyar dolarlık borcun ödenmesiyle birlikte ekonominin dönebilmesi için Türkiye ekonomisine aylık 15-20 milyar dolarlık para girişine ihtiyaç olduğunu söyleyen Karakaş, en zengin 100 kişinin servetinin 500’er milyon dolarına bile el konulsa bundan çok daha fazla bir paranın bulunabileceğini belirtti.

Ak Parti’nin üst kesimiyle üçüncü havalimanında rol alan holdingler arasındaki bağa dikkat çeken Şenol Karakaş, direnen işçilere yönelik saldırının sebebinin bu olduğunu söyledi. Karakaş, AKP’nin liderliğiyle onun tabanındaki emekçilerin çıkarlarının farklı olduğunun kriz süreciyle ortaya çıktığını vurguladı.

Krize yönelik Yeni Ekonomik Program’da bahsedilenlerin işçi sınıfının yıllar içinde kazanılmış bazı haklarına el koymak olduğuna değinen Şenol Karakaş, AKP'nin iktidara gelişinden beri yaşanan toplumsal bölünmelerden farklı olarak, ilk kez Türkiyeli emekçiler ile patronlar arasındaki bir ayrışmanın ortaya çıktığını dile getirdi.

Şenol Karakaş, solda derinleşen "bir şey yapamayacağız" havasının, krizin yalnızca emekçileri tahrip eden yanlarını gördürttüğünü, işçilerinin öfkesini görmeyi ise engellediğini ifade etti. Ağır çalışma koşullarında, hakkaniyetsiz ücretlerle çalıştırılan, bölünmüş ve örgütsüz olan işçi sınfındaki öfkenin uygun köprüler kurulabildiğinde ortaya çıkabileceğini hatırlatan Karakaş, korku duvarının aşılması için sosyalistlerin, devrimcilerin yapması gerekenin işçi sınıfının içindeki bölünmüşlüğe karşı mücadele etmek olduğunu söyledi.

Küçük veya büyük tüm işçi direnişleriyle dayanışmanın önemine değinen Şenol Karakaş, bunları genelleştirmeye ihtiyaç duyulduğunu, emek örgütlerine böylesi genelleşmiş ve merkezi bir mitingi örgütleme çağrısı yapılması gerektiğini belirtti:

"Türk-İş liderliğine değil Türk-İş tabanına bakmak lazım, Memur-Sen ve Hak-İş için de böyle. DİSK ve KESK'in bu sendikaların tabanında basınç oluşturması, bu örgütlerdeki işçilerle örgütsüz işçilerin bağını kuracak, bütün işçi sınıfının ve direnişlerin kendi sesini katabileceği bir miting örgütlemesi gerekli."

"Patronlar ve hükümet aynı çizgide, emekçiler ise birleşemiyor"

Emek ve Adalet Platformu sözcüsü Nebiye Arı, patronlarla hükümet sözcülerinin aynı çizgide buluştuklarını gösterdiğini dile getirerek, emekçilerin ise aynı cephede birleşemediğine dikkat çekti. Medya sektöründe çalışan Arı, havalimanı işçileri tutuklandıktan sonra bir işçinin ailesiyle röportaj yaptıklarını, işçinin ailesinin AKP'li olması üzerine ise sosyal medyada bir linçle karşı karşıya kalındığını, böyle solculuk yapılamayacağını dile getirdi.

Hayat tarzı, laiklik-gericilik, aydınlık vb eksenindeki muhalefet girişimlerinin işçilerde karşılık bulmadığını vurgulayan Nebiye Arı, AKP'nin işçileri sürekli zayıflattığını, ancak kendilerini güçlü hissettirdiğini söyledi.

Suriyelilere yönelik nefreti eleştiren Arı, ucuza işçi çalıştıran patrona değil, ucuza çalıştırılan işçiye öfke duymanın yanlışlığından bahsetti ve mültecilerle dayanışması gerekildiğini hatırlattı.

Aydınlanmış ve işçilere öğreten değil işçilerden öğrenen bir sol muhalefet inşa edilmesinin önemine vurgu yapan Emek ve Adalet Platformu aktivisti, var olan küçük işçi direnişleriyle dayanışma çağrısı yaptı. Bu direnişlerin umut vadettiğini dile getiren Nebiye Arı, daha fazla sektörde örgütlenme çalışması yapılması gerektiğinden bahsederek sözlerini tamamladı.

"Aynı gemide değiliz"

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Sosyal-İş aktivisti Ferda Keskin, patronlarla aynı gemide olmadığımızı dile getirerek, "Özalcılıkla birlikte Türkiye'ye gelen neoliberal sistemin çok önemli bir ilkesi, üretimde ortaya çıkan kârı özelleştirirken, o üretimin riskini ulusallaştırmaktır. Kâr sermaye kesimine gider, alınan risk ise vergi mükellifi olan işçi ve emeklilere ödettirilir" diye konuştu.

Egemen sınıfın krize karşı çare olarak emeği disipline ederek maliyetini düşürmek, kamu harcamalarını kısıtlamak, kazanılmış hakları geri almak ve buna muhalefet eden örnekleri parçalamak seçeneklerini değerlendirdiğini dile getiren Keskin, "Kapitalist üretim biçimi içerisinde ve neoliberal iktisadi düzende mevcut hükümetin son 10 yıldır seçimlerle ilgili olan bir kriz yaşıyoruz. Gezi olaylarından itibaren ortaya atılan bir kavram vardı: Faiz lobisi. Faiz üzerinden işleyen bir ekonomiye karşı faizi düşük tutarak işleyen bir ekonomi arayışı ve bunun gerektirdiği seçimler, çok uzun zamandır hükümetin ekonomiyi yürütme programı içerisinde yapmış olduğu bir seçimdi. Bu da belirli bir tür kapitalizmin tahakkümü ve bekasıyla ilgili olan bir şey" dedi.

Borçlanma dediğimiz şeyin kendisinin en fazla tüketime teşvik edilen ve kârdan payı almadığı hâlde riski alan ve yeri geldiğinde bedelini ödeyen insanları vurduğunu hatırlatan Ferda Keskin, devletin kendisini bir şirket olarak yeniden yapılandırma sürecine soktuğunu, bu yüzden de onun çıkarlarının emekçilerle bir ve eşit olamayacağını söyledi.

Kapitalizmin içinde bulunduğu ve bize dayattığı modelin daha önce de yaşanmış bir kriziyle karşı karşıya olduğumuzu belirten Ferda Keskin, bu krize karşı mücadele etmenin ve faturayı ödememenin kalıcı bir mücadele modelini beraberinde getireceğini söyledi.

Forum, salondan yapılan katkı ve konuşmalarla devam etti.

Bültene kayıt ol