Ali Rıza Güngen: “Hükümet IMF ile anlaşmadan, onun programının bir kısmını uygulamaya kalkacak”

03.07.2018 - 21:33
Haberi paylaş

Enflasyon rakamlarındaki yükselişi ve seçim sonrası ekonomide gerçekleşebilecek gelişmeleri siyaset bilimci, araştırmacı ve çevirmen Dr. Ali Rıza Güngen ile konuştuk.

Bugün enflasyon rakamları açıklandı ve enflasyon son yılların en yüksek seviyesinde. Bunun sebebi nedir?

En temel neden Türk Lirası’nın (TL) dolar karşısındaki değer kaybı. Türkiye’de ihracatın ithalatı karşılama oranı zaten düşük, son aylarda yüzde 60’lara kadar düştü. Bu sürekli açık veren bir ekonomi demek. Stratejik bazı alanlarda ihracat fazlası, deyim yerindeyse ticaret fazlası verse de, aslında sürekli açık üreten bir ekonomi var. Özellikle aramalı ithalatına bağımlı bir ekonomi var. Dolayısıyla TL, dolar karşısında değer kaybedince bu doğrudan doğruya Türkiye’deki üretim maliyetinin artmasına da sebep oluyor.

Son birkaç yıldır gerçekleşen artışın en büyük nedeni TL’nin değer kaybetmesi. 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edildiğinde 1 dolar 2,97 TL’ydi, şimdi biliyoruz ki 4,60-4,70 civarında oynuyor. Bu yüzde 35’i aşan bir değer kaybı demek. Birkaç ay içinde mesela yüzde 10’luk bir değer kaybı Türkiye gibi açık veren bir ekonomide enflasyonun 1,5-2 puan civarı artması anlamına gelebiliyor.

Şunu da eklemek lazım. Bu seçim sürecinde de, darbe girişimi sonrasında aldıkları önlemlerle de sürekli olarak ekonomik büyümeyi yüksek tutmaya çalıştılar. Türkiye’de ekonomik büyümenin ne kadar iş yarattığı, istihdam yarattığı ayrı bir tartışma konusu ama yine de 2016’nın üçüncü çeyreğinde ekonomik daralma sonrasında, 2017’de referanduma giderken, 2018’de de seçime giderken sürekli olarak kamu harcamalarıyla, çeşitli vergi indirimleriyle ekonomik aktiviteyi canlandırmaya çalıştılar. Bu kadar ittirmeyle, zorlamayla bir canlandırma yaratınca bu da potansiyelin üzerinde bir faaliyete yol açıyor, bu da maliyetlerin artmasına yol açıyor. Bunun sonucu enflasyonun körüklenmesi oluyor.

Geçtiğimiz günlerde Fortune 500 listesi açıklandı. Buna göre Türkiye’deki en büyük 500 şirketin net kârları yüzde 52.3 artmış görünüyor. Buradan yola çıkarak OHAL ile sermaye arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlatabilir misiniz?

OHAL’in farklı sermaye gruplarını farklı şekillerde etkilediğini söyleyebiliriz. Genel grevlerin yasaklanmasına izin veren, örgütlenme hakkının kullanılmasını engelleyen pratikler elbette ki sermayeyi bir bütün olarak rahatlatan, hoş tutan etmenler. Ama ekonominin çok yüksek bir finansman ihtiyacı olduğu ve OHAL dönemi boyunca da hükümetin sürekli olarak performans arttırımı ve büyüme odaklı bir gündemi olduğu için büyük sermaye grupları, uluslararasılaşmış bazı sermaye grupları OHAL’in yaratmış olduğu enflasyonist ortamdan, bunun ekonomik öngörülebilirliği deyim yerindeyse biraz aşındırmasından rahatsızlar. 

Bunu söylemek tabii bu grupların OHAL’e karşı bayrak açacağı anlamına gelmiyor. Maddi varoluş koşulları gereği kalkıp bayrak açacak veya başka bir şey yapacak değiller. Aksine yaptıkları şey riski yönetmek hâline dönüşüyor. Bunlar kur riskini yönetmeye çalışıyorlar, çeşitli finansal araçlarla birlikte yatırımlarını çeşitlendirerek Türkiye’nin aldığı darbelerden daha az etkilenen sermaye birimleri olarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Ancak küçük ve orta ölçekli işletmelere bakarsak onlar durumdan çok daha fazla memnunlar. Onlar bu öngörülemezlik, TL’nin değer kaybı gibi etmenlere karşı esasen finansman erişiminde zorluk yaşayan sermaye birimleri ve hükümetin sürekli olarak büyümeye odaklı müdahaleleri, vergi indirimleri, şirket kurtarmaları gibi politikalar bunların işine geliyor. Bunlar normal şartlar altında batacak olan ama hükümetin aldığı önlemler nedeniyle batmaları sürekli olarak ertelenen firmalar. Bu sebeple OHAL’den ve hükümetin aldığı önlemlerden son derece memnunlar. Ayrıca bütün bu ortam emek gücünün piyasa fiyatını yani ücretleri daha da bastırmalarına yol açabildiği için bundan faydalanıyorlar.

OHAL, sermayenin bir bütün olarak elbette işine yarıyor ancak o Fortune 500 listesine giren grupların bazıları Türkiye ekonomisinin derin bir krize girmesi ihtimali sebebiyle diğerlerinden biraz daha kaygılıdır diye düşünüyorum.

Seçim sonrası neler beklemeliyiz? Daha fazla zam veya işçi sınıfı açısından daha ağır bir kemer sıkma politikası bekleyebilir miyiz?

30 Nisan’da IMF 4. Madde Kapsamında Konsültasyon Raporu yayınlandı. Görünen şu: Hükümet IMF ile anlaşmadan, OHAL’i kısa bir zaman içinde kaldırarak orada ifade edilen bazı önlemleri hayata geçirmeye çalışacak. Elbette zamlar vs. bunun bir parçası, dolaylı vergiler aracılığıyla kamu gelirlerinin yüksek tutulması bunun bir parçası. Eğer çok çılgın bir şeyler yapmayacaklarsa bu, ekonomik aktivite açısından sert bir düşüş demek.

Bunun uzantısı da yapısal reform olarak anılan meseleler. Türkiye hâlen uluslararası finansal kuruluşlar tarafından emek piyasası yeterince esnek olmayan bir ülke olarak kabul ediliyor. Kıdem tazminatı gibi uygulamalar hâlen sermayenin üzerinde bir yük olarak resmediliyor. Buna benzer alanlarda çeşitli düzenlemelerin gündeme gelmesi beklenir. Bunları da büyük ihtimalle sonbahardan itibaren tekrar konuşmaya, tartışmaya başlayacağız gibi görünüyor.

Bültene kayıt ol