Sosyalist İşçi gazetesi DSİP MYK üyesi ve yazar Roni Margulies ile Filistin'de yaşananları konuştu.
Filistinlilerin haklılığı nereden kaynaklanıyor?
Dünyanın bir ucundan bir insan topluluğu kalkıp dünyanın bir başka ucuna gitse. Ve o başka uçta yaşayan yoksul, kendi halinde, toprakla cebelleşerek zor bela geçinen insanlara “Biz 2000 yıl önce burada yaşıyorduk, geri geldik, bu topraklar bizim, siz başka bir yere gidin” dese. Yerli halk, “Gidecek yerimiz yok, gidemeyiz” dese. Ve dışarıdan gelenler “Bal gibi gidersiniz!” deyip savaş açsa ve bu savaşta müthiş bir vahşet uygulasa, gitmek istemeyen köylülerin korkup gitmesi için özellikle korkunç yöntemlere başvursa, dünya ne derdi?
Ve çoğu gerçekten korkup evini ve toprağını bırakıp gittiğinde, dışarıdan gelenler, “Artık burası bizim, burada sadece bizim gibi olanlar yaşayabilir” dese ve kendi devletini kursa. Sonra da, kaçmayan veya kaçamayanlar o devletin sınırları içinde tüm haklarından mahrum üçüncü sınıf vatandaşlar gibi yaşamak zorunda bırakılsa, dünya ne derdi?
Örneğin, Türkler bugün silahlanıp Orta Asya'ya gitse ve oranın yerel halkına “Burada eskiden bizim atalarımız yaşıyordu, burası bizim, siz gidin, burada biz yaşayacağız” dese, dünya kamuoyu bunu kabul edilebilir mi bulurdu? Uluslararası hukuk bunu onaylar mıydı?
Filistin’de kabul edilebilir bulundu ve tam 70 yıldır onaylanıyor.
Niye onaylanıyor?
Dünyanın en zengin petrol bölgesinde, en istikrarsız bölgesinde, jeopolitik açıdan en önemli bölgelerinden birinde emperyalizm sorgusuz ve kuşkusuz bir müttefiğe, eli sopalı bir jandarmaya ihtiyaç duyuyor. Başta Amerika olma üzere emperyalist ülkeler için bu jandarmanın varlığı her türlü hak ve hukuktan daha önemli.
Emperyalist devletlerin tavrını anlamak kolay. Peki, İsrail’in Batı’da halk arasında da yaygın sempati uyandırmasını, Filistinlilerin başına gelenlerin adeta görmezden gelinmesini nasıl açıklamalı? Kolay: Nazi soykırımı. Yaygın görüş, Nazilere altı milyon kurban veren bir halkın, kendi toprakları diye düşündüğü topraklarda rahatça yaşama hakkı olduğu. İnsancıl bir görüş. Avrupa'ın suçluluk duygusundan kaynaklanan bir görüş.
Ama bir sorun var. Hitler iktidara geldikten sonra çok sayıda Yahudi Filistin’e göçtüğünde Filistin’in yerel halkına “Avrupa’da bizi kırdılar, orada yaşamak istemiyoruz, izin verin bu topraklara gelelim, burada birlikte, kardeşçe yaşayalım” deseydi başka şey olurdu, “Buralar bizim, siz gidin” demeleri başka şey. Birincisi kabul edilebilir, ikincisi hiçbir açıdan (hukuksal, etik, ahlakî) kabul edilebilir değil.
Ve Filistinliler bunu kabul etmediği, Arap ülkelerinde göçmen kamplarında yaşamayı sessizce kabullenmediği içindir ki, İsrail sorunu 70 yıldır dünyanın gündeminden çıkmadı.
İsrail'de Filistinlilerin durumu nedir?
Birkaç yıl önce İsrail’de bir kamuoyu araştırması yayınlandı. Araştırmaya göre, İsrailli Yahudilerin üçte ikiden fazlası bir Arap’la aynı binada yaşamayı kabul etmeyeceğini, yarısı kadarı evlerine bir Arap’ın girmesine izin vermeyeceğini, yüzde 41’i İsrail’de eğlence tesislerinin Araplar için ayrı, Yahudiler için ayrı olması gerektiğini söylüyordu.
Ankete katılanların yüzde 40’ı “İsrail devletinin, Arap yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine yardımcı olması” gerektiğine inanıyordu. Yanlış anlaşılmasın, ankette sözü geçen Araplar, “Ortadoğu’nun en demokratik ülkesi” İsrail’in kendi vatandaşlarıydı!
Yüzde 63, Arap yurttaşların “güvenlik ve demografi açısından bir tehdit oluşturduğunu”, yüzde 18 Arapça konuşulduğunu duyunca nefret hissettiğini söylüyordu.
Bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez.
İsrail, kurumsal ve meşru ırkçılığın son kalesi.
Bu kurumsallığın ve meşruluğun iki nedeni var.
Birincisi, İsrail bir “Yahudi Devleti” olarak kurulmuştur. Dolayısıyla, 1948 savaşında Filistin’in tüm yerli Arap halkını öldürmeyi veya sürmeyi beceremediği için Arap yurttaşlara sahip olması, Siyonizm’in çözmek istediği ama çözemediği bir sorundur. Çözümün önünde engel olan Filistinlilerin düşman, şeytan, kötü olması Siyonizm’e içseldir. İsrail devletinin ne laik, ne de demokratik olması, ırkçılığı meşrulaştırması kaçınılmazdır.
İkincisi, yerli halkı dışlayan bir devletin vatandaşları olarak, İsrail’in Yahudi halkı 1948’den bu yana sürekli savaş halinde yaşayan bir halktır. Hep bir düşman olmuştur, bu düşman hep aynıdır, devlet hep bu düşmanın “bizleri denize sürmek” istediğini anlatır, her an hazırlıklı, her an silahlı olmak gerekir. Her İsrailli her yıl askerlik yapar, her İsrailli birden fazla savaş yaşamıştır. Böylesi bir toplumun şiddetle, vahşetle, travmayla iç içe yaşayan bireylerinin ırkçılığı yanlış bulması imkânsız denecek kadar zordur.
Bugün durum nedir? Bu sorun nasıl çözülecek?
Bugün sorun tamamen kangren olmuş durumda. Trump'a gelene kadar, her Amerikan cumhurbaşkanı önce ilk seçildiğinde, sonra da başkanlık dönemi sona ermek üzereyken bir “barış” girişiminde bulunurdu. Bu girişimler, Filistinlilere kendi topraklarının yüzde 15-20’si üzerinde saçma sapan bir devleti kabul ettirmeye çalışırdı. Örneğin, "iki devlet çözümü" İsrail'in 1967'de yeni alanlar işgal etmeden önceki sınırlarına çekilmesini, geri kalanında Filistin devleti kurulmasını önerir. Bu "çözümün" Filistinlilere verdiği toprak, toplamın yüzde 23'üdür. Oysa toprakların tümü Filistinlilerindir, yüzde 67'sinden niye vazgeçmeleri gerektiğini anlamak zordur!
Buna rağmen, "çözümü" kabul ederler. İsrail, Amerika’yı kızdırmamak için kabul etmiş gibi görünür. Sonra şu veya bu şekilde anlaşmayı bozar. Filistinlilerin terörist olduğu, Hamas’ın köktendinci olduğu, zaten tüm Müslümanların ve/veya Arapların kana susamış barbarlar olduğu tartışılmaya başlanır. İsrail daha fazla Filistin toprağına el koyar, duvarlar inşa eder, “terörist” öldürür.
Amerika'nın başında Trump olduğuna göre, bir daha "barış" girişimi olacağı da artık kuşkulu.
Gerçek çözüm zaten Amerika'dan gelmeyecekti, gelemezdi, bundan sonra hiç gelmeyecek. Sorunun kaynağı olan emperyalizm, sorunun çözümü olamaz. Çözüm, önce Filistin halkının kendi mücadelesinde, sonra ve daha önemlisi, çevre Arap ülkelerinde işçi sınıfının o berbat rejimleri, krallıkları, diktatörlükleri, emirlikleri devirmesinde. Bölgenin tümünde demokratik, eşitlikçi, adil bir düzen kurulmasında.
(Sosyalist İşçi)