Ermeni soykırımının üzerinden 103 yıl geçti. Bu felaketin bir soykırım olduğu, bununla yüzleşilmesi gerektiği, özür dilenmesi gerektiği konularında mücadele sürüyor.
Antikapitalistler ile Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De platformlarının çağrısıyla dün İstanbul'da düzenlenen panelde, 24 Nisan 1915'te başlayan soykırımın tanınması için verilen mücadele tartışıldı.
Toplantıda ilk olarak konuşan DSİP MYK üyesi Şenol Karakaş, şunları söyledi:
"Ermeni soykırımı konusunda kamuoyunda pek çok yalan haber var. Bunların en önemlisi “Ermeniler isyan etti, o nedenle bu olaylar yaşandı” şeklinde. Hâlbuki 1915 öncesi kitlesel bir Ermeni ayaklanması yok. Sadece Van’da bir ayaklanma var, o da 24 Nisan tarihinden sonra.
"Resmi ağızdan 500 bin kişinin öldüğü kabul ediliyor"
Bazı tartışmalarda bu olanların tehcir olduğu, soykırım olmadığı iddia edilir. Bu konuda dönemin en yetkili kişisi Talat Paşa'ya gelen ve onun gönderdiği telgraflar, 2011 yılında yayınlandı. Telgraflarda Talat Paşa, 920 bin Ermeni’nin tehcir edildiğini, 400 bin Ermeni’nin Deyrizor'a ulaştığını söylüyor, yani Talat paşanın hesabına göre 500 binden fazla Ermeni yollarda ölmüş veya öldürülmüş. Soykırımda ölenlerin sayısının, devletin verdiği sayıların çok üstünde olduğunu biliyoruz, ama en azından resmi olarak 500 bin kişinin ölümü açıkça beyan ediliyor.
Soykırımla ilgili hukuki metinlerde şu yazılıdır: Etnik, dini vb. bir grubun tamamının veya bir kısmının öldürülmesi, yaşam koşullarının zorlaştırılarak ölmelerine sebep olunması, çocuklarının başka bir etnik, dini gruba verilmesi gibi durumlar, soykırımın varlığının kanıtıdır. Ermenilerin başına gelenler bütün bu tanımlarda yer almaktadır, soykırımdır. Ermeni Soykırımı'nın cezasız kalması, Yahudi Soykırımı'nın da önünü açmıştır. Başka bir felaket olmaması için bu tür felaketlere karşı çıkmalıyız. Başka bir yalan da şöyle, “M. Kemal Ermenilere yapılanların hesabını sordu.” O dönemde açılan mahkemeler, el konulan Ermeni malları ile ilgili, ölümlerle ilgili değildir.
"Soykırımların sorumlusu kapitalizmdir"
Hrant Dink son yılların en büyük devrimcisidir, Dink ve Agos gazetesi devletin baskıcı yapısında bir gedik açtılar. Devletin yalanlarını açığa çıkardılar. Ermeni Soykırımı da dahil, tüm dünyadaki benzer katliamların asıl sorumlusu kapitalizm ve onun yürütücüsü devletlerdir. Yoksul halklar değildir.
Seçimlere gittiğimiz bu günlerde hem 24 Nisan'ın hesabını sormalıyız, hem de yerli milli hava ile hesaplaşmalıyız. Bu dönem elbette geçici, Ermeni Soykırımı ile yüzleşilmesini sağlayacağımız günler gelecektir. Bunun bir adımı olarak seçimlerde Türkiye’de yetişen nadide sosyalist liderlerden biri olan Selahattin Demirtaş’ı eğer aday olursa desteklemek önemli bir görevdir."
"Ermenilere yapılanları çok geç öğrenmeye başladık"
Panelde daha sonra tarihçi ve yazar Ayşe Hür konuştu. Onun konuşmasından öne çıkan vurgular şöyleydi:
Ermeniler, yaşadıkları acıyı 103 yıldır hatırlıyorlar, bizler ise ancak 10-15 yıldır Ermenilere yapılanları öğrenmeye başladık. Ben bu konu ile ilgili ilk yazımı 2002 yılında Radikal’de yazdım. Yazdıklarımda pek çok maddi hata olduğunu daha sonra Taner Akçam’la yaptığım görüşmelerde öğrendim ve konu ile ilgili Taner’in cevabi yazısının Radikal’de yayınlanmasını sağladım.
24 Nisan ile ilgili Nesim Ovadya’nın ayrıntılı çalışması var. Ermeni Soykırımı öncesi Ermenilerin ayaklandığı iddiası iki olayda öne sürülür. Birincisi 24 Nisan’dan bir ay önce Zeytun’da gençlerin askere gitmemek için yaptıkları gösterilerdir. Bu küçük olayın üzerine Osmanlı yönetimi çok sert gitmiştir. Sadece gençlerin karıştığı olay nedeniyle tüm Zeytun halkı, 8 Nisan’da önce Konya’ya, sonra fikir değiştirilerek Deyrizor’a sürülmüştür. Bu olay ilk Ermeni tehciridir.
Van ayaklanmasının kaynağı ise zorba idareci Cevdet Bey'dir. Cevdet Bey Ermeni halkını kışkırtır, baskı yapar, ayaklanmaya tahrik eder, sonra da onları öldürmeye başlar, bu çatışmalarda kendisi de ölür. Bütün bu konularda Van’daki diğer Osmanlı yöneticileri merkezi bu şekilde bilgilendirdikleri hâlde, 9 Mayıs’ta Van Ermeni halkı için sürgün kararı verilir. 18 Mayıs’ta ise Rus ordusu Van’ı işgal eder.
"Tüm bir toplum, suçlu suçsuz ayırt edilmeksizin tehcire ve katliama uğratıldı"
Ermeni tehciri, 1848 konvansiyonuna göre tam bir soykırımdır. Tüm bir toplum, suçlu suçsuz ayırt edilmeksizin tehcire ve katliama uğratılmıştır. Sadece Ortodoks değil, Protestan ve Katolik Ermeniler de tehcire uğramıştır. Hatta sadece Ermeniler değil, Süryaniler de tehcir edilmiştir.
Ermeni tehcirinde önemli bir tarih olan 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece, İstanbul’da önde gelen Ermeniler gayet sessiz bir şekilde evlerinden karakola davet edilme bahanesi ile alınmış, ardından Çankırı ve Ankara-Ayaş hapishanelerine gönderilmişlerdir. Bu ilk tutuklamaları her gün yenileri takip etmiştir. İstanbul’da tutuklananların sayısı 230 civarındadır. Bu topluluktan çok az sayıda insan sağ kalabilmiştir.
Pek çok Ermeni ailesi, tutuklamaların kısa sürede sonlanacağını, gidenlerin geri geleceğini sanmıştır, çünkü içlerinde hiç siyasetle ilgisi olmayanlar veya çok ateşli İttihatçı yanlısı Ermeniler de vardır. Ayrıca Hınçak, Taşnak grubu üyeleri, farklı nitelikte, meslekte pek çok Ermeni tutuklanmıştır. Ermeni toplumu bu ilk tutuklamalara bir anlam verememiş, sürekli iktidar yetkililerine, Talat ve Enver paşalara telgraflar göndermiş, tutuklamaların nedeninin öğrenmeye çalışmıştır.
Daha sonra 27 Mayıs’ta tehcir kanunu çıkarılarak her yerden Ermenilerin tehcirine başlanmıştır. “İstanbul ve İzmir’den Ermeniler tehcir edilmedi” denir, bu gerçek değildir. İstanbul’a veya İzmir’e çalışmaya gelen, bekâr odalarında kalan on binlerce Ermeni, tehcire tabi tutulmuştur.
"Tehcir edilen Ermeniler yollarda öldürüldü"
Tehcir edilen Ermeniler, devletin oluşturduğu çeteler, yerel çeteler vb. pek çok kesim tarafından yollarda, konaklama yerlerinde, belli noktalarda öldürüldüler, üzerlerindeki bütün kıymetli eşyalar gasp edildi. Milletvekili Kirkor Zohrab, Diyarbakır’a kadar gelebilmişti, orada Çerkes Ahmet tarafından öldürüldü. Çerkes Ahmet daha sonra yargılandı, ama öldürdüğü için değil, kıymetli eşyalara el koyduğu, devlete vermediği için yargılandı.
Ermeni Soykırımı ile ilgili gerçek yargılamalar, Osmanlı Devleti yenildikten, İtilaf devletlerinin kuvvetleri İstanbul’a geldikten sonra, Kasım 1918’de başladı. Bu yargılamalarda iki kişi, Boğazlıyan kaymakamı ile Urfa mutasarrıfı suçları nedeniyle idam edildi. Talat, Enver ve Cemal paşalar gıyaplarında idama mahkûm edildi. İttihatçıların, idamların ucunun kendilerine de dokunacağını görmesi ve Yunanlıların yanlış bir kararla 15 Mayıs’ta İzmir’i işgal etmesi, yargılamaların durmasına neden oldu. Yargılamaları destekleyen Osmanlı hükümeti, 15 Mayıs sonrası bu desteğini çekti.
Mustafa Kemal, 1915 Ermeni soykırımı başladığında Çanakkale cephesindeydi, sonrasında Sofya’ya tayin edildi. Bu dönemde soykırımı bizzat gözlemlemesi mümkün değildi ama 1916 yılında Diyarbakır’a tayin oldu, henüz Ermeni Soykırımı sırasında öldürülenlerin cesetleri yol kenarlarında duruyordu. Olanlarla ilgili bilgi sahibi olmuş olması gerekir, en azından ceset yığınlarını görmüştür. Ama hatıralarında hiç bu konudan bahsetmez.
Mustafa Kemal, milli mücadele sırasında, bir konuşmasında Ermenilere yapılanları “fazahat”, utanç verici olay olarak nitelendirmiştir, ama 1923 sonrası bunu söylemez. Hatta 1918-19 döneminde yargılanıp ceza alan ve Malta’da hapis yatmakta olan Ermeni Soykırımı faillerini İngilizlerden geri alır. Onlara mal, mülk, maaş verir. En son Adana’da yaptığı bir konuşmada “Bu ülkede Ermenilere yer yoktur, bu ülke Türklerin vatanıdır” der.
"Soykırımlarda asıl örgütleyiciler her yerde devletlerdir"
Kolektif sorumluluk, kolektif suç gibi kavramlar dünyada henüz yeni, bunları giderek kavrıyoruz. Ermeni Soykırımı benzeri büyük suçlara toplumun pek çok farklı kesimi katılır. Ama asıl örgütleyiciler her yerde devlettir, muhtemelen egemenler, bu tip katliamları önemli bir siyasi veya ekonomik krizi çözmek için bir çıkış yolu olarak görürler. Örneğin her zaman mallara el koyulur, bizde iktisatçıların Ermeni soykırımında el konulan mallar konusunu daha ayrıntılı analiz etmesi gerekir. Ermeni Soykırımı konusunda yapılanların ortaya çıkarılması, suçun anlatılması, sorumluların teşhiri insanlığa karşı ortak sorumluluğumuzdur."
"Ermeniler, 24 Nisan'ı çocukların ruh sağlığı bozulmasın diye konuşmaz"
Panelde son olarak konuşan Pakrat Estukyan ise şunları söyledi:
24 Nisan felaketi, pek çok Ermeni ailesinde, çocukların ruh sağlığı bozulmasın diye konuşulmaz. Bizim ailemizde ise konuşulurdu. Benim ailemin kökenleri Sivas-Erzincan yöresine dayanır. 1915’te başımıza gelenler nesilden nesile aktarılmıştır. 1915 olayları bu ülkede, “bir inşaatta yanlış yerleştirilen tuğla” gibidir. Yanlış tuğlanın üzerine koyulan her şey hatalı olmaya devam ediyor.
Türkiye’de Türk olmayan halklar ortalamayı geçemediler. Çerkezler, Lazlar, Arnavutlar, vb. hepsi Türk olmaya çalıştılar, ama başarılı olamadılar. Vecdi Gönül bir defasında “tehcir, mübadele olmasaydı, bu devlet kurulamazdı” demişti, ama kurulan devlet de ortada. Egemen Ermeni siyaseti, 1915 öncesinde, 500 yıldır birlikte yaşadığı Osmanlı toplumunun bekasını savunuyordu, buna rağmen soykırıma uğradı.
Şimdi iki ay sonra bir seçim yaşayacağız, niye erkene aldılar, çünkü çok kötü günler geliyor, emekli maaşlarının bile ödenememesi ile karşılaşabiliriz. Gençlerin ruh hâli kötü, memleketten gitmek istiyorlar. Ben her zaman bu görüşe karşı çıktım, burası bizim ülkemiz, bizim vatanımız, Hrant da böyle düşünürdü.
Ermeniler üç bin yıl önce tarih sahnesine bu topraklarda çıktılar. Pek çok badireler atattılar. Moğollar, Bizans, Araplar, Timur, Cengiz’in katliamlarını yaşadılar, her defasında yeniden toparlandılar ama 1915’i atlatamadılar, şimdi gittikleri pek çok ülkede Uruguay’da, Arjantin’de bir azınlık olarak yaşıyorlar, kendi kültürlerini korumaya çalışıyorlar.
Bugün Türkiye’de Ermeniler konusunda önemli bir külliyat oluştu. Belge, Peri, Aras yayınları başta olmak üzere pek çok yayınevi tarafından önemli eserler yayınlandı. Ermeni Soykırımı'nı inkâr, soykırımı insanların gündeminde sürekli hâle getirmektedir. Soykırım, bugün kültürel varlıkların yıkılması, yok edilmesi olarak devam ettirilmektedir.