Küresel BAK ve Barış Vakfı aktivistleri 20 Mart 2003’te başlayan Irak işgalini ve bugüne etkisini Marksist.org’a anlattılar.
Irak işgalinin 15. yılını barış aktivistleri ile konuştuk. 15 yıl önce başlayan işgalin bugüne olan etkisini ve o günün devasa savaş karşıtı hareketini anlattılar. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen ile Faruk Sevim ve Barış Vakfı’ndan Hakan Tahmaz bugün de 2003’teki hareketin dersleri ile bir barış hareketi inşa etmenin önemini vurguladılar. İşte barış aktivistlerinin Irak işgalinin 15. yılındaki durum ile ilgili görüşleri:
Yıldız Önen: “Irak işgali sonucunda Ortadoğu şu an her zamankinden büyük bir savaş ortamı yaşıyor”
ABD’nin 20 Mart 2003’te başlattığı ive 1 Mayıs 2003’teki zafer ilan ettiği Irak işgalinin sonucunda Ortadoğu şu an her zamankinden daha büyük bir savaş ortamı yaşıyor. Biz savaşa karşı olanlar o zamanlar savaşın huzur ve demokrasi değil çok daha büyük katliamlar getireceğini söylemiştik. 1 Mart 2003’te en azından Türkiye’den savaşa girilmesini engelleyebilmiştik. Ancak ABD başka yollardan Irak’a girdi ve bunun sonucunda milyonlarca insan Irak’tan ayrılmak zorunda kaldı, on binlerce insan öldü. Irak’ta başlayan emperyalist rekabet bugün daha da sertleşerek sürüyor ve bütün dünyayı içine çekiyor. Ancak bugün o günkü kadar güçlü bir savaş karşıtı hareket yok.
15 yıl önce savaş Karşıtı Hareketin platformu olan Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nda, kurumlar, bireyler ve örgütler geçici bir koalisyon oluşturmuşlardı. Müslüman, solcu, liberal, sosyal demokrat, feminist kurum ve bireyler bir araya gelerek toplumdan yükselen savaş karşıtı tepkinin sözcüsü oldu. Türkiye siyasal kültürüne hâkim olan kutuplaşmalar kısmen de olsa geriletildi. Biz Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nda başlattığımız mücadeleyi 2003 Eylül’ünden beri Küresel BAK çatısı altında ve farklı platformlarda sürdürmeye devam ediyoruz.
Irak savaşının ve bugün hâlen yaşanmakta olan savaşların da gösterdiği gibi savaş çok büyük bir yıkım ve insanî kriz anlamına geliyor. 2003’teki küresel hareketin önemi savaştan önce başlamış olmasıydı ancak dünya tarihi savaştan sonra başlamış ve kazanmış savaş karşıtı hareket örnekleri de gösteriyor. 50 yıl önce 1968’de doruk noktasına varmış olan Vietnam savaşı karşıtı hareket tam da böyle. Dolayısıyla barış sesi 15 yıl öncesine göre cılız görünebilir ama umudu kesmeden, inatla barışı savunmaya devam etmek önemli. Bugün de barış için 2003’teki gibi kutuplaşmayı aşan kampanyalar yapmak gerekiyor.
Faruk Sevim: “Türkiye’de ve dünyada yeniden bir barış hareketi örgütlemeliyiz”
Bundan 15 yıl önce, 20 Mart 2003’te ABD ve müttefikleri Irak’ı işgal operasyonuna başladılar. ABD, Türkiye’nin de işgale katılmasını istiyordu. Bu amaçla AKP hükümeti tarafından Meclise sunulan tezkere, AKP’li 93 milletvekilinin evet oyu vermemesi sonucu reddedildi. Tezkere kabul edilseydi, 65 bin Türkiye askeri Irak’ın işgaline katılacaktı. Tezkerenin reddedilmesi, Türkiye’deki barış güçlerine moral verdi. Dünya barış hareketi, tezkerenin reddedilmesini sevinçle karşıladı.
Bugünlerde siyasetin havası çok daha savaşçı, sürekli kahramanlık edebiyatı yapılıyor. Ama Türkiye halkı savaştan yana olmayan bir halktır, bunu Irak işgaline karşı çıkarak göstermiştir. Bizler, barış aktivistleri olarak halkın içindeki bu savaş karşıtı duyguya güveniyoruz. Günlük yaşamımızı demokratikleştirdiğimiz, özgür bir toplum olabildiğimiz ölçüde savaş karşıtlığının daha da güçleneceğine inanıyoruz.
1 Mart sonrası Türkiye’de ve dünyada barış hareketi örgütlülüğünü sürdüremedi. Dünyada ülkeler arasında savaş çıkması olasılığı çok arttı. ABD’de iktidarda olan “Neocon”lar savaş kışkırtıcılığının en büyük müsebbipleridir. Bu savaş kışkırtıcılarına karşı Türkiye’de ve dünyada yeniden bir barış hareketi örgütlemeliyiz. Suriye’de süren katliamlar, göçmenlerin yaşadığı dramlar konusunda harekete geçecek, söz söyleyecek bir barış hareketi inşa etmeliyiz.
Irak işgaline karşı Türkiye’de oluşturulan barış hareketi, başta Müslüman aktivistler olmak üzere solun dışındaki pek çok kesimi, özellikle emek örgütlerini kapsamıştı. Bugün oluşturulması gereken barış hareketi, yine bu çoğulcu anlayışla ve kutuplaşmaların dışında durarak kendisini yeniden inşa edebilir. Barış için, demokrasi için, özgürlüklerimiz için hep birlikte çaba göstermeye ihtiyacımız var.
Hakan Tahmaz: “Irak savaşına karşı hareket diğer bütün sosyal hareketleri güçlendirdi”
İşgalin 15. Yılında gerek Türkiye’de gerek dünyanın geri kalanında çok farklı bir siyasal konjonktür ile karşı karşıyayız. Hatta o dönemle tam tezat oluşturan siyasal süreçler var. O dönem bütün dünyada toplumsal hareketlerin revaçta olduğu bir dönemdi. Savaş karşıtı hareket o dönem en revaçta olan şeydi. Şimdi ise daha çok milliyetçiliğin, göçmen karşıtlığının, her yerde o ülkeye göre değişen bir “öteki”ye karşı bir ırkçılığın, nefret söyleminin, bir anlamda sağ siyasetin hâkim olduğu; Türkiye savaş karşıtı hareketi içerisinde de bir dizi kırılmanın yaşandığı bir süreç yaşanıyor.
Büyük bir hararetle Afrin operasyonunu destekleyen hükümete yakın çevreler var. O zaman zaten Türkiye’nin Irak’a asker göndermesini savunan o günün de, bugünün de ana muhalefet partisi aynı politikasında devam ediyor. Ancak iktidar ve ana muhalefet partileri dışında kalmış olan sosyal-siyasal hareketler açısından da büyük bir kafa karışıklığı var. Kürt meselesinde, savaş karşıtlığı ve barış talebi konusunda olsun bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Hatta şöyle söyleyelim, dünya da da böyle ama özellikle Türkiye için söylüyorum, barışın bir değer olarak barışın evrensel bir insan hakkı olduğu düşüncesinde bir yıpranma var. ‘Bu koşullarda Ortadoğu’da, Türkiye’de barış talebi doğru mu?’ diyen entelektüel, siyasal çevreler var. Bu bizim büyük bir açmaz içinde olduğumuzu da gösteriyor.
Türkiye açısından ise o gün savaş karşıtı hareketin öznesi olmuş, ortak bir paydada buluşmuş ,toplumsal ve siyasal bir güce dönüşmüş hareketin çeşitli kesimlerinde ya şu anda devletin temel siyaseti olduğunu düşündüğüm ve barış karşıtlığı söyleminin siyasal merkezi olan Türklüğün yeniden inşasının birer parçası, aracı, ortağı oldular ve Türkiye’nin kısa bir süre içerisinde bu süreçten çıkabilmesi, barışın yeniden toplumsal bir güç hâline gelebilmesi bu fikrin geriletilebilmesi ve evrensel bir değer olarak barışı her koşulda önümüze koymak zorundayız.
Bugünkü politikanın sürdürülebilir olmadığına dair inanç, bunun sosyal faturasının yüksek olduğuna dair bir sorgulama var. Bizim gibi barışa inananlar açısından, kısa vadede olmasa da, bu hissiyatı bir toplumsal harekete dönüştürme şansı var. Bu şansı değerlendirmek lazım.
Irak savaşı karşıtı hareket aynı zamanda uzun yıllar bütün diğer sosyal siyasal hareketleri hep güçlendirdi, Kürt hareketi, sendikal hareket de buna dâhil. Moral vermenin ötesinde bu hareketlere sosyal bir zemin sundu. Ne yazık ki bu değerlendirilemedi. 1 Mart 2003’te Ankara’da tezkerenin geçememesinin yarattığı morali değerlendirememenin sorunlarıyla da karşı karşıya bugünkü muhalefet hareketi.