Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye tarihinin en büyük üniversite tasfiyesi gerçekleşen Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi 135. Yıl Kuruluş Programı’nda “Cumhuriyet tarihinde bilimle, bilimsel çalışmalarla, araştırmayla, gelişmeyle en yakından ilgilenen Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın ben şahsım olduğunu iddia ediyorum. Olmaya da devam edeceğim” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi 135. Yıl Kuruluş Programı’nda konuştu. Yardımcı Doçent statüsünü kaldıracaklarını söyleyen Erdoğan, kendisinin Cumhuriyet tarihinde bilimle en yakından ilgilenen Cumhurbaşkanı olduğunu iddia etti.
Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
Mensubu ve mezunu olduğum Marmara Üniversitesi'nin 135. yıl dönümünün hayırlara vesile olmasını diliyorum. Üniversitemizin önünde çok büyük hedefler bulunduğunu biliyorum. Üniversiteye destek verdim, veriyorum. Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomi olma hedefine ulaşabilmesi, nitelikli insan kaynağı ile mümkündür.
Türkiye'nin 15 yılda yaşadığı büyük dönüşümü görebileceğimiz alanlardan biri de yüksek öğretimimizdir.
Türkiye'nin 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerine giden yolu dershane tartışmaları üzerinden takip etmek mümkündür. Dersaneleri ele geçiren FETÖ zihniyeti bu şekilde en zeki, parlak öğrencileri devşirebileceği bir zemin olmuştur.
“Yardımcı doçentlik siyasi bir karardır”
FETÖ geleceğimizi gasp etmiştir. Bu ümmeti parçalamıştır. Üniversite kapasitemizi talep eden herkesin gidebileceği bir düzeye ulaştırdık.
Yardımcı doçentliğin sadece bir siyasi karar olduğunu dile getirdik. Dedik bir öyle bir adım atalım ki, ara unvanı ortadan kaldırıp doktoradan doğrudan doçentliğe geçilmesini temin edecek çalışma yapalım. Büyük ihtimalle önümüzdeki hafta parlamentoya gönderilecek. Doktoradan sonra bir de yardımcı doçentlik olmayacak. Doktoradan sonra kazanan doçentliğe gidecek.
YÖK Başkanımıza bu talimatı verdik. Doçentliğin şartları da buna göre yeniden düzenlenerek inşallah büyük ihtimal önümüzdeki hafta parlamentoya gönderilecek ve böylece bu sorunu da çözeceğiz.
“Bilim demek, özgür bir zihin demektir”
Her iş gibi akademi de adanmışlık gerektirir. Kendisini bilime, öğrencilerine adayan bilim adamının elde edemeyeceği başarı yoktur.
Bilim demek özgür bir zihin demektir. Siz zihninizi belirli kalıpların, belirli ideolojilerin, belirli tezlerin emrine vermişseniz, bilim adamı sıfatınızı artık kaybetmişsiniz demektir. İşte Pensilvanya'nın emrine, her yanıyla cehalet kokan bir adamın emrine her şeyinizi teslim etmişseniz, ipotek altına vermişseniz, profesör de olsan hiçsin, çok farklı reklamın da olsa bir hiçsin. Kapınızdaki tabelada öyle yazıyor olmasının bir anlamı yoktur.
Yanlış anlaşılmasın. Ben demiyorum ki, 'Tüm bilim insanları bizim istediğimiz gibi düşünecek veya hepsi böyle, haşa. Ben aklını ilmini bu tür adamların emrine kiraya verenler için bunu söylüyorum. Bundan çok çektik. Bizim isteğimiz, bilimin özünü oluşturan objektiflikten hakkaniyetten farklılıklara saygıdan uzaklaşılmasından hareket edilmesidir. Meczuplukla münbitlik arasındaki o ince çizgiye dikkat etmek lazımdır.
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine giden süreçte akademiden güçlü destek bekliyorum”
Cumhuriyet tarihinde bilimle, bilimsel çalışmalarla, araştırmayla, gelişmeyle en yakından ilgilenen Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın ben şahsım olduğunu iddia ediyorum. Olmaya da devam edeceğim.
Türkiye olarak bölgemizde ve dünyada çok büyük mücadeleler veriyoruz. Ülkesini geriden takip eden akademi bize lokomotiflik yapamaz. Bilimsel verilerle hareket etmek demek nokta atışı iş yapmak demektir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine giden süreçte ve yeni dönemde akademiden çok daha güçlü destek bekliyorum. Ülkemizin, milletimizin ve insanlığın hizmetine sunulacak özellikle de bu hedefi yakalayamamış doğru mecralara aktarılmamış bilgi, odaların dört duvarı veya kitapların iki kapağı arasında kalmaya mahkumdur.
Akademisyenlere “karanlık” deyişinin yıldönümü
Erdoğan, bu konuşmadan tam 2 yıl önce, 12 Ocak 2016’da Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalayan akademisyenleri hedef aldığı bir konuşma yapmıştı. Erdoğan akademisyenlere, "Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu'yu, ne Doğu'yu buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu, adresi gibi çok iyi biliriz” şeklinde seslenmişti. Bu konuşmanın ardından pek çok üniversite, barış bildirisini imzalayan akademisyenleri işten çıkarmaya başlamış, üniversitelerde ve yargıda akademisyenler hakkında soruşturmalar başlamış, çeşitli illerdeki barış imzacısı akademisyenler evleri basılarak gözaltına alınmışlardı.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’de ise binlerce akademisyen KHK’ler ile kamu görevinden ihraç edildi ve mesleklerini yapmaları yasaklandı. OHAL’de gerçekleşen tasfiye, Türkiye tarihinin en büyük üniversite tasfiyesi olarak tarihe geçti.