Recep Tayyip Erdoğan çok uzun bir süredir siyasal alanı üzerinde hegemonya kurmuş durumda. Fakat son aylarda bu hegemonyası ciddi bir sarsıntı geçiriyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi daha önce yaşadıklarından daha farklı ve daha derin bir çatlakla yüzyüze.
Mesele Gül değil
Bu sefer açığa çıkan çatlağın derinliğini tayin eden krizin diğer tarafında Abdullah Gül’ün yer alması değil. Bu kez açığa çıkan çatlak, AKP’yi her düzeyde etkiliyor. İdeolojik düzeyden başlayıp partinin yönetim tarzında oluşan yeni anlayışa kadar AKP ciddi bir sorunla karşı karşıya.
Örneğin hem 29 Ekim kutlamaları sırasında hem de 10 Kasım anması günlerinde AKP’liler birden Atatürkçülük gömleğini giymek zorunda buldular kendilerini. Bunu, AKP’nin en baştan beri Atatürk’e saygıyla yaklaştığını söyleyerek destekleyen AKP’liler olduğu gibi 10 Kasım’da Erdoğan’ın izlediği politik çizginin AKP’nin Kemalist olduğu anlamına gelmediğini söyleyerek eleştiri yapan AKP’liler de çıktı.
İdeolojik olarak yaşanan sarsıntı, batıyla, özellikle başlıca AB ülkeleriyle yaşanan krizlerin değerlendirmesinde de dikkat çekici bir şekilde görüldü. Batıyla ilişkilerin asla kopartılmaması gerektiğini söyleyen AKP’liler her kötülüğün altında batılı bir nifak tohumu ekicisi arayan AKP’lilerle tartışmak zorunda kaldılar.
AKP içi tasfiyeler
AKP’nin çatlakları seçilmiş belediye başkanlarının direnişi sırasında sadece ideolojik tartışma olmanın ötesine geçti. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir dizi büyükşehir belediyesinin başkanı bizzat Erdoğan tarafından görevden alındı. Her gelişmede ‘seçimle gelen seçimle gider’ vurgusunu yapan AKP liderliğinin, bizzat AKP’li belediye başkanlarını görevden alması, hem bu başkanların adı etrafında yolsuzluk ve kirli ilişkiler gibi bir dizi tartışmayı gündeme getirdi hem de seçilmiş temsilcilerin parti müdahalesiyle görevden alınması ve bu kişileri seçenlerin ne olup bittiğini anlayamamış olmaması demokrasinin en temel işleyiş kurallarıyla AKP arasında derin bir mesafe açılması anlamına geldi. Erdoğan’ın bu süreci eleştirenlere, onları önerenin AKP olması nedeniyle kimsenin eleştirme hakkı olmadığını söylemesi ve ileride belediye başkanlarının da atamayla göreve gelmesinin tercih edilebileceğini söylemesi AKP içi tasfiye sürecinin başka bir boyuta sıçramasına neden oldu. Sadece belediye başkanları değil parti yöneticilerinin de hızlı bir şekilde değiştirilmesi, basit bir 2019 seçimlerine hazırlık sürecinin ötesinde bir durum olduğunu gösteriyor.
Ekonomiden Kürt sorununa
AKP liderliğinin ekonomiden Kürt sorununa yaklaşımda bazen kendi kendileriyle çelişkiye düştüğünü de görebiliyoruz. Merkez Bankası’yla faiz oranları tartışmasından daha önemli olan batıyla ekonomik ilişkilerin sürdürülüp sürdürülmeyeceği konusundaki afaki tartışma. Erdoğan bir konuşmasında bazı sermaye gruplarının yatırımlarını yurtdışına kaçırdığını söyledi ve hemen ertesi gün bunu başka anlamda dile getirdiğini ifade etti. Çavuşoğlu Kürt sorununda çözümden söz ettiği konuşmasının hemen ardından böyle bir şeyin asla düşünülemeyeceğini açıkladı. NATO’yla en sert tartışmaların arından NATO’nun en önemli ittifak gücü olduğu açıklamalarına kadar AKP liderliğinin sıkışmışlığını gösteren bir dizi tartışma alevleniyor sonra gözden kayboluyor sonra başka bir tartışma yaşanıyor.
Bu gelişmelerin nedeni, AKP liderliğini saran 2019 heyecanı. 2019’da seçimlerin çantada keklik olmadığının açığa çıkması, devletin beka kaygısı öne sürülerek kurulan yerli-milli koalisyonunun AKP’yi zafere ne kadar yaklaştıracağının kuşkulu olması ve dış politikada, 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte devlet yapılanmasında ve iç politikada yaşanan gerilimler AKP’nin çatlaklarını derinleştiriyor.
Burada önde gelen bir AKP’li figür olan Abdullah Gül’le yaşanan çatlaklar değil. AKP liderliği bu çatlakları kendi lehine çevirebilecek yeteneğe sahip. Önemli olan AKP liderliği ile taban, yoksullar, asgari ücretliler arasındaki çatlağın düzeyi.
(Sosyalist İşçi)