28 Aralık, Roboski Katliamı'nın 6. yıldönümü. Roboski'de Yazdık kitabını derleyen Hülya Tarman, kitabından bir bölüm de eklediği yazısı ile Roboski Katliamı'nı hatırlatıyor.
“Sobayı yakmıştım. Yatakları da kurmuştum. Odun yoktu, dışarı çıktım, sesler vardı. Karanlık bir geceydi. Zor seçtim, baktım komşumuz Salih geliyor. “Hayırdır, niye döndün?” dedim. Ağabeyimi sordum. Salih, “Üzerimizde helikopterler dolaşıyordu, Heronlar vardı. Yarı yoldan döndüm,” dedi. Koşarak eve girdim, anneme Salih’in döndüğünü, helikopterlerin dolaştığını, onun korkup yarı yoldan döndüğünü ama ağabeylerimin gittiğini söyledim. Çok korkmuştum. O gece ağabeyim ilk kez çıkmıştı, hiç deneyimi yoktu. Bilmezdi ki ne yapılacak. Annem de çok korktu. Titremeye başladı, hemen telaşla sokağa attı kendini. Yolda biri anneme, ”Geri dön, askerler önlerini tutmuş, bir şey olmaz, bir saate eve gelirler,” demiş. Annem eve geldi. Oturdu, kalktı, tekrar oturdu. Duramıyordu ki yerinde. Telefonu aldı eline, kimi aradı, kiminle konuştu hatırlamıyorum. Kimdiyse o demiş ki, “Bir kişi yaralı, iki üç kişi sağ kurtuldu. Sen sadaka dağıt”. Annem bunları duyar duymaz dışarı fırladı. Ben de arkasından koştum. Ayakları tutmuyordu, ikide bir düşecek gibi tökezliyordu. Sürekli dua ediyor, bir yandan da ağlıyordu. Arkamızdan gelen herkes bizi geçiyordu. Hiç kimse konuşmuyordu. Yürüyorduk, ayaklarımız bizi nasıl götürüyor bilmiyorduk. Bir saat filan geçti herhalde, Halime teyzeyi, Hazal teyzeyi gördük. Medine teyzenin elleri hamurlu, haberi alır almaz hamurun başından kalkıp fırlamış. Annemler birbirlerine çocuklarını anlatıyor, ağlaşıyor. O anda şimdi yine adını hatırlayamadığım biri elindeki telsizle konuşuyordu, karşıdaki sesi tanıdım, Servet’ti. Konuşmalarını dinledim. Servet, “İki üç kişi kurtulmuş, hepsini öldürmüşler, bulabildiğiniz kadar battaniye getirin” dedi. Kızlardan kimse yoktu. Annemin peşine düşüp giden bir ben vardım. Gördüklerim, duyduklarım, aklım işlemiyordu sanki. O an sadece annem aklımdaydı, onu bırakamıyordum. Yürüyorduk, karların içinde bata çıka, düşe kalka, dualarla, gözyaşlarıyla, annelerin feryadı, yakarışı, göz gözü görmez karanlıkta kimse kimseye bakamıyordu. Ne kadar gittik, nereye geldik, neyin farkındaydık bilmiyordum ki. Baktık birileri omuzlamış semerleri geliyorlar. Semerlerin arasında bedenler. Annem onlara doğru koştu. Bağırarak “Selamııım!” dedi. “Bu Salih,” dediler. Salih yaralıydı, hâlen yaşıyordu. Birisini daha getiriyorlardı, tanıdım onu Mehmet Ali’ydi, o da yaralıydı. Boğazına elimi dayadım, nabzı atıyordu. Burnundan, kulağından kan geliyordu. Bir umut yürüyorduk. Sınıra vardık. Üşümesinler diye ateş yakmışlar. Ateşin etrafı kalabalık, bir traktör duruyordu orada. Birisini getirdiler, traktörün römorkuna koyuyorlardı. Annem, “ Bu kimin oğlu?” diye sordu, sesi boşlukta çınladı; “Kör olayım senin içinnn,” diye feryat etti. Kimin oğluydu? Cansız bedeni öylece attılar römorka. Biraz geçti aradan, bir genç geldi yanımıza, anneme sordu, “Selam da mı gitti?”. Annem, “Evet” dedi. Genç annemin yüzüne uzun uzun baktı, “Onu getirecekler birazdan” dedi. Annemin üzerinde ağabeyimin kazağı vardı. Hangi ara ne hızı ile yaptı anlayamadım kazağı paramparça etti, üzerinden çıkardı. Çığlık çığlığa kendini ateşe attı. İsmail dayı o ateşin içinden tek kolu ile çekti aldı annemi. Çok önceden mayına basıp tek kolunu bırakmıştı, ama o gün orada tek kolu ile annemizi bize geri verdi”*
******
O gecenin adı “siyah gece” oldu. O geceden bu güne altı yıl geçti. Kayıp yakınları için her şey daha dün gibi. Kalplerini kurutmaları mümkün değil. O yıllarda hayatta olmayıp sonraki yıllara doğanlar ya da çok küçük olup büyüyenler katliamın acılarını, yokluğu görerek, duyarak büyüyor. Bu hesap bitmez. Dünya unutsa onlar unutmaz. Hesaplaşması, yüzleşmesi onlarca yıl sonraya ertelense bile kuşaktan kuşağa aktarılacak.
Bu üçüncü yıl gidemediğim. İçim içimi kemiriyor. İki yıl önce bir ay öncesinden almıştım uçak biletimi. Cizre’den gelip beni alması için köyden araç bile ayarlamıştım. Yüküm ağırdı. Çocukların kitaplarını taşıyacaktım. Ne mümkün Şerafettin Elçi havaalanına tüm uçuşlar iptal edildi. Cizre “kapatıldı” Hendekler kazılmıştı! Bir sonraki yıl Roboski haftalar öncesinden kuşatıldı. Ev baskınları, aramalar, gözaltılar. Mezarlığa çıkmak yerel halk için bile saatlerce engellenmişti ve ben zaten o yıl yurtdışında idim. Şimdi olduğu gibi.
Bilenlerin zaten bildiği kalpten kalbe bir yol var aramızda. Roboski ile aramızda kurulan gönül bağının gücü.
Değişen şeyler de var. Mesala; köyde bir çok yeni ev yapıldı. Bebekler doğdu. Gençler başka şehirlere okumaya, çalışmaya gitti. Eskiden bir iki kişide olan telefon şimdi akıllı ve internetli olup çoğaldı. Acı değişmedi. Adalet beklentisi değişmedi. Umut kırıldı, azaldı, kararlılık eksilmedi.
Şimdi birlikte çalışıp kitap yazdığımız genç kadınlarla bir grubumuz var. Benden istedikleri tek şey seslerini duyurmam. Benim de istediğim her zaman olduğu gibi onların sesini taşımak.
Birlikte yazdığımız kitap hepsini güçlendirmiş, hayatlarında çok şey değişmese de Ankara ve İstanbul’da yaşadıkları en güzel günleri olmuş. Başka hayatlar görüp, “bizimki de yaşam mı?” diye düşünen de olmuş. Bir de düğün kurulmasa, halay oynanmasa bile genç kızlar gelinlikle baba evinden çıkıyormuş. Anneler demiş, “Siz durun gençsiniz. Giymek hakkınız. Onlar ne kadar evladımızsa siz de evladımızsınız”. Yaraya tuz basıp geride kalan evlatlarını düşünmüşler.
Ankara’nın dipsiz, derin dehliz ve kuyularına gömülen seslerine ….
Bir zamanlar köylerine gelip söz verenlere, içlerine bir damla su serpenlere “dağlar kadar güvendik”
“Bir yerden mutlaka duyulur sesimiz dedik”. Hüsran, kırgınlık,kızgınlık beklenir bu sessizlikten sonra değil mi?
“Ama nafile kızamıyorum yine de. Yüreğimdeki merhamet kimseye kin beslemeye müsaade etmiyor”
Valilik OHAL gerekçesi ile bu yıl da anmaya “sınır” koymuş. “Her aileden bir kişi demiş”.
Bu katliamdan sonra bu zulüm niyedir?
Apaçık zülümdür zira;
“Onların evi orasıdır. Onlardan bize kalan tek yer orası, orada nefes alıyoruz. Orası bize iyi geliyor. Oraya da gitmeyeceksek ne yapalım?”
Hülya Tarman
*Bu bölüm Hülya Tarman'ın Roboski'de Yazdık kitabından