Ölümünün 4. yılında Doğan Tarkan’ı anıyoruz

25.12.2017 - 08:52
Haberi paylaş

DSİP’in kurucu genel başkanı Doğan Tarkan’ı kaybedeli 4 yıl oldu. Sosyalist olmaya karar verdiği 1960’lı yıllardan ömrünün sonuna kadar sosyalist devrim için çaba sarf eden Doğan Tarkan’ı sitemizde 17 Mayıs 2012’de yayınlanan “1968’den Arap Baharına Devrim” başlıklı yazısıyla anıyoruz. 

16 Mayıs 1968 günü Fransa’da 50 fabrika işçiler tarafından işgal edilirken 200 bin işçi greve çıkmıştı. Bu, Fransa 1968’in en büyük sıçramasıydı. İleriki günlerde işgal edilen fabrika sayısı hızla artarken milyonlarca işçi genel greve çıkmış, öğrenciler ise Latin Quartet’te polisle çatışmıştı. 10 yıla yakın bir süredir diktatörlüğe benzer koşullarda yöneten De Gaulle genel grev karşısında şapkasını alarak komşu Almanya’daki bir Fransız üssüne sığınmıştı.

Arap Baharı ve onunla birlikte Avrupa’daki güçlü ve yaygın işçi hareketi başlayıncaya kadar son büyük devrimci atılım olarak görülen 1968 yılı iki önemli gelişmenin üzerine yükseldi.

O yıllarda dünyada iki emperyalist blok vardı. Batıda ABD, Doğu’da Sovyetler Birliği.

Her iki bloğun lider ülkelerinde baskı vardı. Rusya’da muhalifler toplama kamplarına gönderilirken, ABD’e her türlü yolla muhalefetin önü kapatılıyor, tasfiye edilmeye çalışılıyordu. ABD’de ayrıca özellikle güney eyaletlerinde Afrikalı Amerikalılara karşı yoğun bir ırkçı baskı vardı.

Bütün bunlar 1968 yılının ilk aylarında gerçekleşen iki önemli gelişme ile kırılmaya başlandı.

ABD Vietnam’da Tet Saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Vietnam Kurtuluş Ordusu Vietnam’ın bütün şehirlerinde yakalanmıştı. Saygon’da ABD elçiliği bir süre için de olsa Vietkong’un eline geçmişti. Vietnam’ın eski başkenti Hue ise uzun bir süre Vietkong’un elinde kaldı.

Tet Saldırısı ABD’nin o kadar da güçlü olmadığını, yenilebileceğini gösterdi.

Tet Saldırısı’ndan kısa süre Afrikalı Amerikalıların medeni haklar hareketinin önderi Martin Luther King öldürüldü. Amerika’nın bütün kentlerinde ayaklanmalar yaşandı. Şimdi Afrikalı Amerikalılar artık medeni haklar için değil, Kara Panter hareketi için örgütleniyorlardı.

Gene aynı günlerde Almanya’da öğrenci hareketinin önderlerinden Rudi Dutschke’ye başarısız bir suikast düzenlendi. Almanya’da büyük bir öğrenci ayaklanması başladı.

Doğu Bloğunda ise ağır baskıların ve 1953 Doğu Almanya, 1956 Macar ayaklanmalarından sonra 1968’de Çekoslavakya’da Rusya’nın hegemonyasına karşı ilk kez gerçek sosyalist fikirlerin tartışıldığı, işçi ve emekçilerin özgürce örgütlendiği gelişmeler başladı. Prag Baharı denen bu süreç sadece Doğu Bloğu ülkelerini değil Batıyı da etkiledi.

1968 yılının ilkbaharında Sorbonne Üniversitesi öğrencileri birçok kez polisle çatıştı, aynı günlerde grevler giderek çoğalıyordu. Sonunda 16 Haziran’da öğrenci hareketi ile işçi hareketi birleşti. 16 Mayıs günü öğrenciler polisle o güne kadar ki en büyük çatışmayı yaşarken fabrikalar işgal ediliyordu.

1968’de öğrenciler devimci bir rol oynadılar. İşçi hareketinin başlamasında katkıları oldu. Fransa’da öğrenci ayaklanması başlamadan önce Almanya ve İtalya’da ve hatta İngiltere’de daha güçlü öğrenci hareketleri vardı ama işçi hareketi ile birleşebilme ve onu ileri çekebilme yeteneği Fransa’da gerçekleşti.

Haziran ayında hareket Yugoslavya’da patladı. Binlerce öğrenci Belgrad’da sokaklara çıktı. Son 20 yılın en büyük kitle gösterileri yaşandı. Öğrenciler “Kahrolsun Kızıl burjuvalar” diye bağırıyordu.

Ağustos’ta Brejnev sonunda Prag Baharı’na müdahale etti. 1956’da Macaristan’da olduğu gibi Rus ordusu Çekoslavakya’yı işgal etti, Prag Baharı’nın önderleri ortadan kaldırıldı.

Aynı günlerde Amerika’da Şikago’da polis Demokrat Parti Kongresi önünde gösteri yapan ve savaşa hayır diyen öğrencilere vahşice saldırdı. Amerikan demokrasisi demagojisi çöktü.

Gene aynı günlerde Meksika’da olimpiyatları protesto eden öğrenciler Meksika Şehri’nin bir meydanında polis tarafından kıstırıldı, üzerlerine yüksek binalardan ateş açıldı ve yüzlerce gösterici öldürüldü. Basın bu açık ve hunhar katliamı gözlerden ustaca gizledi.

İrlanda’da ise ileriki 30 yılın mücadelesini belirleyici bir gelişme yaşandı. İşgalci İngiliz polisi Derry’de Katoliklerin üzerine ateş açtı.

Haziran ayında Türkiye’de de birçok üniversite işgal edildi. Öğrenci hareketi 1969’da da sürdü. Aynı günlerde fabrikalarda da güçlü bir işçi hareketi şekilleniyordu. Hızlı gelişen İstanbul-Kocaeli hattındaki sanayi bu bölgede yeni bir işçi sınıfının birikmesine neden oluyordu.

1969’da öğrenci hareketi 6. Filoya karşı başlattığı eylemlerle politikleşmeye de başladı.

1968’in gelişmeleri sosyalist hareket içinde 3. Dünyacı bir hareketin ortaya çıkmasına da yol açtı. Batılı işçi sınıfının sömürüden pay aldığını ileri süren bu siyasal çizgi Rusya’da iktidarda olan Brejnev çizgisine karşı Maoculuğa ve Che ve Castro’nun simgeleri olduğu gerilla hareketlerinden etkileniyordu. Bu hareketler Türkiye’de de öğrenci hareketini etkiledi ve 1970’lerde THKP-C , THKO ve TİKKO kuruldu.

1968 öncesinde devrim fikrini küçümseyenler bile 1968’in ardından devrimin güncel olduğunu düşünmeye başladılar.

1969’da İtalya’da öğrenciler işçi hareketi ile buluştu ve “sıcak yaz” denen büyük işçi hareketi dalgası başladı. Arjantin’de öğrenci hareketi sonunda Cordoba’daki otomobil sanayi işçilerinin ayaklanmasına yol açtı. 1972’de Şili’de devrimci bir dalga başladı.

1974’de Portekiz’de 40 yıllık Salazar diktatörlüğü yıkıldı ve askerlerin başlattığı devrimci dalga 18 ay boyunca Portekiz’e hakim oldu.

1968 politik gelişmelerin yanı sıra kültürel bir hareketi de başlattı. 1967’de Hippi hareketi kültürel hareketin itici gücü oldu. Sonraki yıllarda geleneksel aileden, yaşam tarzına kadar her şey sorgulanmaya başlandı. Feminist hareket de 1968’de büyümeye, etkin olmaya başladı. Bir yıl sonra ilk açık eşcinsel örgütlenme ortaya çıktı.

Sosyalistlerin bir kısmı Maoculuğa, Che çizgisine evrilirken bir kısmı ise toplumu etkileyen ve değiştirme gücü olan sınıfın proletarya olduğunu yaşadıkları pratikte bir kere daha gördüler. Devrimci Marksizm güç kazandı.

Ama egemen sınıflar da gerekli dersleri çıkardı. 1970’lerin ortasından itibaren işçi hareketinin dalgası geri çekilmeye başladı, burjuvazi işçi sınıfına karşı örgütlü bir saldırıya girişti. Geri çekiliş hızlandı. 1980’lerde burjuvazi 1968’in intikamını almaya başladı. İşçi örgütlenmeleri, sendikalar, sosyalist örgütler çökertilmeye başlandı. Birçok ülkede askeri darbeler gerçekleşti.

1980’lerin sonunda ve 1990’larda yeni liberal politikaların saldırısı başladı.1970’lerin ortasından beri yenilgi yaşayan işçi sınıfı yeni liberalizme karşı fazla direnemedi. Yenilgiler artı, solda bezginlik yükseldi.

1989’da Doğu Bloğu’nun yıkılması, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması soldaki bezginliği daha da derinleştirdi.

1990’ların sonunda, 2000 yılında gerçekleşen Seattle gösterisi uzun bir sürenin sonunda burjuvazinin yaşadığı ilk pratik yenilgiye yol açtı. 2000’li yıllarda işçi hareketi yeniden ileriye doğru harekete geçti. Anti kapitalist hareket sınıf hareketinin soluk almasına yol açtı.

2008’de ise kapitalizm 1929 krizinden bu yana yaşadığı en derin kriz ile sarsıldı.

Krizin etkileri henüz sürerken, 3 yıl sonra , 2011’de Arap baharı başladı. Devrim bir kere daha güncel olduğunu kanıtladı. Arap baharı kısa zamanda tüm dünyayı etkilemeye başladı. Özgürlük, barış ve eşitlik sloganı her yere yayıldı.

2012 Mayıs ayında solda gene 1968 öncesinde ve sonrasında olan bezgin tutumu sürdürenler var. Ortadoğu devrimlerini küçümseyen, işçi hareketinin kazanımlarını küçümseyen bu eğilime karşı devrimci ataklığın gücü ise daha hızlı birikmekte.

Türkiye'de de sorun tamamen bu şekilde açıklanmalıdır. Bir tarafta özgürlük için, barış için sokakta mücadele edenler var. İşçi ve emekçilerin talepleri için harekete geçenler var diğer tarafta ise hareketi ve özgürlük için mücadeleyi küçümseyenler var. Bu eğilim aynı zamanda devrimin güncelliği fikrine de çok yabancı. Arap Baharı’na sadece egemenlerin açısından bakan bu anlayış büyük işçi ve emekçi yığınlardaki değişimi, gelişmeyi görmüyor.

Doğan Tarkan

Bültene kayıt ol