İşçilerin seçeneği savaş değil barıştır

28.10.2017 - 11:23
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında, güvenlik ve savaş politikalarına karşı barış mücadelesinin önemi ele alındı:

Somali'de en büyük askeri üssünü açmakla övünen Türkiye'nin, nasıl bir yere asker gönderdiğini, birkaç gün sonra gerçekleşen intihar saldırılarında gördük.

Türkiye'ye bağlı birlikler 2001'den bu yana süren Afganistan işgali ve savaşında da yer alıyor.

Irak sınırları içindeki Başika'da asker bulunduran Türkiye, Suriye sınırlarının içinde savaş halinde.

Iraklı Kürtlerin bağımsızlık referandumuna ve Suriye'deki Kürtlerin özerk yönetimine karşı yeni bir askeri hareketlilik durumuna geçen devletin bir "beka savaşı" verdiği söyleniyor.

Fakat bu savaş politikaları yeni krizler doğurup, çok daha büyük çatışmalara doğru yönelirken fatura ise biz halka çıkarılıyor.

2018 bütçesini savaş belirleyecek. Zam yağmuru bunun ilk işaretiydi, ABD ve Almanya ile yaşanan krizlerin ekonomik sonuçları, savaşa harcanan kaynakların üzerine eklenecek.

Yükseltilen milliyetçilikle Türkiye işçi sınıfı bölünerek, mücadeleden alıkonulmaktadır.

Oysa başka bir yol var. Türkiye, kendi sınırları içindeki ve dışındaki Kürtlerle barış yolunu seçerse o zaman hepimiz için daha güvenli bir ortamdan söz edilebilir. Ortadoğu'da eksik olan yeni savaşlar değil, bir barış atağıdır. Türk, Kürt, Arap ve Fars işçilerin birliği, savaşları bitirmeli!

Güvenlik mi, daha fazla çatışma mı?

Türkiye'nin, Rusya ve İran'la askeri ittifakı, ikinci bir sınır ötesi harekâtı doğurdu. 100 Türk askeri ve zırhlı araçlardan oluşan birlikler, İdlib'e girdi. Burada kendisine bağlı Arap silahlı güçleriyle davranan Türkiye, silahlı muhaliflerin elindeki son stratejik merkezin Esad rejiminin kontrolüne geçmesi, olası çatışmalardan gelişecek bir göç dalgasının engellenmesi için orada bulunuyor. Asıl amaç ise İdlib'in yanı başındaki PYD yönetimindeki Efrin'i ablukaya almak.

IKBY, PKK gibi PYD de uzun süre Türk devleti tarafından tanınmak için çaba sürdürdü ve bir ölçüde bu kabul edildi. Şimdi o da "baş düşman."

Erdoğan, Efrin'e operasyon yapılabileceğini söylese de ABD ve Rusya'nın askeri birlikleri bölgeyi koruyor. İdlib'de rejime yardım eden Türkiye hükümeti, bunun karşılığında Kürt koridorunu engellemek için fırsat bekliyor.

Rusya ile birlikte davransa da Suriye hükümeti, Türkiye'nin İdlib'teki askeri varlığını "işgal" olarak niteledi. Esad yönetimi, silahlı cihatçı grupların ezilmesinden memnun, ama bölgede Türkiye'nin kalıcı varlığına izin vermeyeceğini her fırsatta zaten vurguluyor.

İdlib harekâtını, Türkiye'nin Kürt bölgesine bir saldırısı izlerse bu PYD ile savaşın başlaması anlamına gelecek. Bu durumda Türkiye sınırları boyunca yaşayan Kürt topluluklarıyla savaşır hale gelebilir.

IKBY'ye saldırı: Ablukaya ve savaşa hayır!

Bağımsızlık isteyen Iraklı Kürtler, kuşatma ve saldırı altında. IKBY'nin diyalog ve barışçıl çözüm çağrılarına, tehditle yanıt veren Irak ve İran devletleri Kerkük'e saldırdı.

350 tank ve binlerce askerden oluşan birliklerle şehre girenler, Irak ordusunun yanı sıra İran'ın örgütlediği Haşdi Şabi denilen mezhepçi örgütün askerleri. IŞİD'e karşı, onun taktikleriyle savaşım için İran tarafından kurulan askeri örgütlenme, katliamları ve insan hakları ihlalleriyle tanınıyor.

Kürt peşmergeler, iki devletin Türkiye ile koordineli saldırısı karşısında Kerkük'te geri çekilirken, 2014 öncesi sınırlara döndü. Bu, peşmergelerin IŞİD'in elinden alarak kontrol ettiği yerlerden çekildiği anlamına geliyor.

Türkiye'de milliyetçiler, Irak ve İran'ın saldırganlığını alkışlıyor. 8,3 milyon nüfusluk bir halkın, arkalarına ABD ve Rusya'nın desteğini alan saldırgan devletler tarafından sıkıştırılması "bir rüya daha bitti" diye yorumlanıyor.

Fakat 25 Eylül'de yapılan referandumdan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kendi bölgelerine çekilen Kürtler, "birinci sınıf vatandaş" kabul edilmediklerini bir kez daha gördü ve merkezi Irak hükümeti altında yaşamak istemeyecekler.

Baskı, ulusal sorunu daha da büyüttü, taraflar zaten savaşta ve bölgede birden çok ordu bulunduğu için büyük boyutlu kıyım yaşanabilir.

Kuzey Irak'ta çatışmalar

Irak ve İran, IKBY'yi sıkıştırırken, Türkiye askerleri de Kuzey Irak'ın PKK kontrolündeki bölgelerinde savaşıyor. Kayıp haberler arka arkaya geliyor.

Bağımsızlık ilanına kadar Türkiye'nin sınırlarındaki tek sadık müttefiki olan Barzani ve Iraklı Kürtler şimdi düşman. Devletin, Oslo'da ve İmralı'da çözüm görüşmeleri yaptıkları ise baş düşman. İlki 6 ay, diğeri 4 yıl önceydi.

Türkiye'nin IKBY ile anlaşır durumdayken kendi sınırları içindeki Kürtlerle müzakere masasına oturması, milyonlarca insan tarafından desteklenmişti.

Güçlü devletlerin zayıf bir halka yaptıkları baskı, tarihe yeni savaşlar eklemekten, sorunları içinden çıkılmaz bir hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.

Ortadoğu'yu kan gölüne çevirenler

Ortadoğu'da hegemonya mücadelesi veren iki devletin rekabeti ve saldırganlığı, bölgedeki hegemonya kurmak isteyen devletlere daha zayıf rakiplerini ve düşmanlarını alt etmek için fırsat veriyor. Yeter ki Ortadoğu'da kapitalistlerin istediği düzen kurulsun, 'Irak ve Suriye halklarını kurtarmak' gibi süslü laflar unutulurken, daha güçsüz halk toplulukları kıyımlara uğruyor.

Irak'ta ve Suriye'de emperyalist devletlerin yürüttüğü savaşın halkların çıkarları ve isteklerini yerine getirmek gibi bir amacı yok.

Yıllarca Saddam Hüseyin diktası tarafından ezilen, emperyalist devletlerle iyi ilişkilere sahip, Irak Kürdistanı siyasi hareketinin, ABD ve Rusya tarafından yalnız bırakılması, her iki emperyalist devletin de Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olması ve işbaşındaki mezhepçi baskıcı yönetimi savunmaları bunun bir örneği.

Türkiye'de milliyetçiler, Haşdi Şabi denilen katliamcı birliklerin Kürtlere saldırısını alkışlarken, Barzani'nin ABD ve İsrail ile olan yakın ilişkilerine işaret ederek, şovenizmi emperyalizm karşıtlığıymış gibi gösteriyor.

Barzani gibi Erdoğan da ABD ile iyi ilişki kurmaktan yana, vize krizinden kısa bir süre önce New York'ta Trump'la görüşen Erdoğan ona "dostum" demişti. Dünyayı savaşa boğan "dostları", bugün Barzani ve Erdoğan'ı yalnız bırakmış durumda.

'One minute' günleri çoktan geride kaldı. Hükümet, İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu, Mavi Marmara'da katledilen aktivistlere yaptığı muameleyle göstermişti.

Türkiye'de hükümet ABD yönetimiyle bir kriz yaşasa da İncirlik'ten kalkan ABD savaş uçakları Suriye'yi ve Irak'ı bombalamaya devam ediyor.

Emperyalizme karşı gerçek mücadeleyi sürdürenler, antikapitalistlerdir. Bu mücadeleyi büyütelim.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol