(Röportaj) Fatma Bostan Ünsal: “Adalet, özgürlük ve eşitliğin uygun bir bileşimidir”

12.09.2017 - 08:17
Haberi paylaş

Ak Parti kurucuları arasında yer alan, OHAL döneminde KHK ile ihraç edilen Muş Alparslan Üniversitesi öğretim görevlisi Fatma Bostan Ünsal, CHP’nin Çanakkale’de düzenlediği Adalet Kurultayı’nda sorularımızı yanıtladı.

Adaletin eşitlik ve özgürlük temelinde kavranması gerektiğini dile getiren Ünsal, en dezavantajlı olanlar için de hayatı yaşamaya değer kılacak adil bir düzen istediğini, Türkiye’de OHAL döneminde yaşanan haksızlıklara karşı Adalet Kurultayı’nda yer aldığını dile getirdi.

Marksist.org: Adalet Kurultayı’nda hangi taleplerle, niçin yer alıyorsunuz?

Fatma Bostan Ünsal: Adalet bütün toplumsal kurumların öncelikli değeridir. Bizim kadim geleneğimizde de bu vardır, “adalet mülkün temelidir”. Fakat bu mülkten insanlar daha çok imparatorluk gibi bir şey anlıyor ama aslında her toplumsal kurum adalet üzerinde yükselebilir ancak. Adaletten ne anlamamız gerekiyor, onu da biraz açmamız gerekiyor. Genel olarak eşitlik ve özgürlük, ikisini birden anlamamız gerekiyor. Özgürlük sadece köle olmamak değil. Herhangi bir hususta hakikati görmek ve hakikatin yanında durmak anlamına geliyor hürriyet dediğimiz. Bu anlamda bazen köleler bile özgür, iktidar sahibi gibi görünen insanlardan daha özgür olabilirler.

İki örnek vermek istiyorum. Birincisi, İslam tarihinin ilk şehidi bir kadın ve köledir. Nedir şehitliği? Toplumda o dönemde var olan çok tanrılı inancı kabul etmemiş, kendi sahibinin inancından farklı olarak tek tanrı olduğunu iddia etmiş ve işkence altında can vermiştir, Sümeyye validemiz. İkinci örnek erkek, Hz. Yusuf peygamberin iffetsizliğe zorlanması. Kendisinin uygun bulmadığı kötü işi bir zorlama, nefsi de istediği hâlde, kendisine sahibesine tabi olmadığı takdirde ceza göreceği de söylenmesine rağmen kendi doğrusu için durabilmiş birisi.

Köle olduğu hâlde kendi görüşünü oluşturabilenlere tezat olması için bir başka örnek vereyim. Köle olmadığı açık olan eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Hepimiz biliyoruz ki, bir kanunla ilgili olarak, o kanunun geçmesini istemediği ve kendisinin veto yetkisi olduğu hâlde, bunu yapamadı. En yüksek mercide ve özgür de olduğu hâlde, özgür iradesini ortaya koyamadı. Burada aslında şunu söylemek istiyorum: toplumsal koşullar özgür seçiminizi yapmanıza veya davramanıza engel oluyorsa, yani özgür davrandığınız takdirde istemeyeceğiniz sonuçlarla karşılaşıyorsanız, orada adalet yoktur.

Adalet dediğimiz zaman bunu anlıyoruz, özgürlük sağlaması gerekiyor.

Genel olarak iyi yönetimle ilgili şöyle bir anlayış vardır: en fazla sayıda insanın yararına olacak yönetim. Ancak adaleti sağlayamadığı takdirde, bu uygun bir yönetim değildir. Bütün insanların yararına olsa bile bir kişinin özgürlüğünün zedelenmesi, aslında adaletsizliktir. Ve iyi işlese de bu kanunların değişmesi gerekir. Bunu ben Rawls’dan ödünç alarak söylüyorum tabii ki.

İkincisi de eşitlik. Hepimiz eşit doğuyoruz ama toplum içinde çok farklı muamelelere tabi tutuluyoruz, farklı güçlerimiz var. Eşitlik anlayışı da çok evrensel. O kadar avantajlı doğmayan insanların da yaşamaya değer bir hayata sahip olmaları gerekiyor. Bunu sağlayacak şey, daha dezavantajlı olan insanların yararına bir toplumsal düzen. Bu da adildir diyebiliriz.

Özgürlük ve eşitlik yanlış bir şekilde birbirine zıt kavramlar olarak görülüyor. Belki de adalet için özgürlük ve eşitliğin uygun bir bileşimi diyebiliriz. Bunu sağlayabilmek için buradayız.

Bugüne baktığımızda görüyoruz ki yüz binlerce insan, daha suçu hiçbir şekilde söylenmeden çalışma hakkından mahrum ediliyor ve yeniden çalışma hayatına girmesi çok zor. Bunun olumsuz sonuçlarını görüyoruz. Sevgi Balcı isimli bir kadın, üç çocuklu, 7 aylık bir bebeği olan bir kadın intihar etti. Aynı şekilde KHK ile işlerinden atılan Nuriye ve Semih’in açlık grevine başlamaları, aslında kendilerine yapılan muameleye ayna tutuyor. İşinizden atılıyorsunuz, başka bir yerde işe giremiyorsunuz, aslında sivil ölüme mahkûm ediliyorsunuz. Yani “aç kalın” diyenlere, “bunu mu istiyorsunuz?” diyerek bir eylemde bulunuyorlar. Bu son derece masum eylem, aç kalmak bile terörizm olarak isimlendirilip hapis cezası söz konusu oluyor. Özgürlüğün ve eşitliğin ilkelerini ciddi şekilde zedeleyen bir adaletsizlik ortamı olduğu için, bunu ifade etmek için buradayız. Umarız ki bunlar giderilir ve adaletli bir toplum ortaya çıkar.

Niyetimiz insanlara bunu ifade etmek ve bu adalet zemininde bir araya gelmek.

Kurultayda eksiklik olarak gördüğünüz neler var? Barış vurgusunun yeterince olduğunu düşünüyor musunuz?

Türkiye’de pek çok grup adaletsizlikle karşılaşmıştır. Ama bunlar tazmin edilmediği için her grup kendi adaletsizliğinin üzerine kapanmış durumda. Başka grupların uğradıkları adaletsizlikleri görmüyorlar. Bu zemin, biraz farklı grupları bir araya getiren bir zemin ve bu çok önemli. Kendi uğradığı adaletsizliğin üzerine çıkıp görebilecek durumda değil çoğu kesim, tazmin olmadığı için.

Benim için önemli olan burada farklı grupların bir araya gelmesi ve farklı adaletsizlikleri konuşmak burada.

Şunu bir kere daha ifade etmemiz gerekiyor: İktidarlar bazen toplumun çoğunluğunun itiraz ettiği konularda dahi adaletsizlikler yapabilir. Başörtüsü meselesinden biliyoruz. Halkın %80’i başörtüsü yasağına karşıydı. Kadınların %65’i başörtülüydü ve bunlar eğitim, çalışma ve siyaset alanından dışlanıyorlardı. Toplumun bu kadar karşı olduğu bir konuda bile adaletsizlik bu boyutta olabiliyorsa, iktidarın nasıl acımasızlaşabileceğini, adaletsiz olabileceğini bize göstermektedir bu durum. Bu yüzden bunları ifade etmek ve farklı adaletsizliklere uğramış olan grupların bunları ifade edebileceği zeminler olarak görmek, burası için anlamlı. Çünkü belki de bu bir ilk. Ak Parti’nin Alevi Çalıştayı, Kürt açılımı gibi açılımları olmuştu ancak burada sadece teker teker gruplar bir araya geliyordu. Tabii ki olumlu bunlar. Ancak farklı grupların birbiriyle temasını engellediği için bir dezavantajı vardı. Burası ise farklı grupların bir arada, bir kamusal alanda müzakere edebilmesi için önemli bir yer.

Adaletin iki temeli, özgürlük ve eşitlikten hareket edersek çözemeyeceğimiz şey yok. Kürt sorununu da çözebiliriz. Bu yüzden o başlık açılmamış olsa bile bu adalet başlığı altında bütün sorunlar çözülebilir.

İnsan hakları, adaletin en asgari koşuludur. Bunlar sağlanmadan adalet sağlanmamış olur. İinsan haklarından da Kürt sorununa rahat bir geçiş yapılabilir. Buralarda açık, net ve sağlam bir duruşla.

2019 yaklaşırken ister istemez seçimler konuşuluyor. Siz nasıl bir projeksiyona sahipsiniz, toplumsal muhalefet ne yapabilir?

Adalet teması üzerinden gidecek olursak, insanlar çeşitli şekillerde, gerek doğuştan bazı farklılıklar, gerek içine doğdukları toplumsal şartlarla eşitsizliğe maruz kalıyorlar. En dezavantajlı olanların avantajına bir düzen sağlayabilirsek, insanlıkta eşitliği sağlayabilirsek, böyle bir açılım yapabiliriz.

Bu tabii ki ne kadar var olan partilere uyar, bilmiyorum. Türkiye’de parti sistemi biraz keskin ve kapalı grupların temsilciliği gibi çalışıyor. Bu özgürlük ve eşitliğe nasıl uyar bu parti teşkilatları, o klasik parti seçmeninin/üyesinin dışında büyük bir kesim var. O kesimler, bu açılımları yapacak olan siyasi partilere nasıl destek verirler, bilemiyoruz. Bu, açık uçlu bir macera. Gerek partinin üst yönetimi, gerek partililer özgürlük ve eşitlikten hareket ederek nasıl politikalar oluşturacaklar, göreceğiz.

Bültene kayıt ol