İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) yöneticileri, Hakkari’nin Şemdinli ilçesi Altınsu (Şapatan) köyündeki işkence iddialarını yerinde inceleyerek bir rapor hazırladı.
Hakkari’nin Şemdinli ilçesi Altınsu/Şapatan Köyü yakınlarında 5 Ağustos’ta başlatılan operasyonda PKK militanları ile çatışma yaşanmı, bir özel harekât polisi yaşamını yitirirken bir polis de yaralanmıştı. Ertesi gün, Altınsu/Şapatan köyünde bir çok eve baskın yapan özel harekât polisleri, köyden yaşları 17 ile 30 arasında değişen 56 erkeği köy meydanına hakaret edip dayak atarak toplamış ve 56 kişiden 36’sını emniyete götürmüşlerdi. Basına yansıyan görüntülerde köylülerin vücutlarında dayak ve işkence izleri görülmüş, bunun üzerine sivil toplum kuruluşları işkenceyi kınayarak, yetkilileri sorumluluklarını yerine getirmeye çağırmıştı. Kamuoyunun ısrarlı merakı üzerine, daha önce işkence iddialarını reddedip konuyu gündeme getirenleri “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlayan Hakkari Valiliği bir polisin açığa alındığını ve soruşturma başlatıldığını duyurmuştu.
Geçtiğimiz Haziran ayında kuruluşunu ilan eden İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK), işkence iddialarını yerinde inceleyerek bir rapor hazırladı. Dernek Başkanı Cihat Gökdemir, Başkan Yardımcısı Gülden Sönmez ve Genel Sekreter Ahmet Zeki Olaş’tan oluşan 3 kişilik heyet, üç günlük çalışmada mağdurlarla yüz yüze yaptığı görüşmeler ve şikayet başvuruları ile resmî ve sivil toplum kuruluşlarıyla temaslarını geçtiğimiz günlerde yayınladı.
“Köy meydanında toplananlara hakaret ve küfür edildi, dipçik ve sopalarla vuruldu, kötü muamele rutin gözaltı işlemi başlayana kadar sürdü”
Özel harekat polislerinin ev baskınlarında kapıların açılmasını beklemeden kapı ve camları kırdıklarını, kimlik sorgulaması yapmadan ve konuşmalarına müsaade etmeden evde bulunan erkekleri döverek ve zor kullanarak dışarı çıkarttıklarını, kadınların ve çocukların zor kullanılarak itilip kakıldıklarını, ev eşyalarına ciddi zarar verdiklerini ve aile bireyleri ile dini inançlara ağır küfür ve hakaret edildiğini tespit eden İHAK raporu olay gecesini şu şekilde aktarıyor (sadeleştirilmiştir):
“Aramalar, 6 Ağustos sabahına kadar sürmüş ve net sayı olmamakla birlikte gece boyu yapılan aramalarda 50-60 arası eve girildiği tahmin edilmektedir. 6 Ağustos sabahı evlerinden alınan ve aralarında 18 yaşından küçük çocukların da olduğu yaklaşık 56 kişinin köy meydanına getirildiği ve sabah 07:00 sularında Şemdinli Emniyet Müdürlüğü’ne götürme işlemlerinin başladığı anlaşılmaktadır. Gece boyunca evlerden alınanlar köy meydanında yüzüstü yatırılmış bir vaziyette bekletilmiş, bu kişilere yönelik gece boyunca polisin dipçik, sopa vs. ile vurması ve kötü muamelesi devam etmiştir. Bazı köylüler köy meydanı yanındaki inşaata götürülerek burada da sopalarla darp edilmiştir. Köy meydanında toplanan 56 kişiden 36’sı Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü binasına götürülmüştür. Kişilerin emniyete götürüldüğü vakte kadar kimlik sorgulaması yapılmamıştır. Mağdur beyanlarına göre emniyete götürülürken, araçlara bindirilirken ve yolda araçların içinde fiziki darp, hakaret ve küfür gibi kötü muameleler devam etmiştir. Emniyet binasına girişte kapıda ve merdivende bulunan polislerin gelenleri döverek içeri aldığı, yüzüstü yatırılanların sırtına çıkıldığı ve paspas sopalarıyla ve plastik hortumla dövüldüğü mağdurlarca ifade edilmiştir. Emniyet merkezindeki kötü muamelenin 6 Ağustos Pazar günü öğlene kadar devam ettiği ve öğlen civarında ilçe mülki idarenin durumdan haberdar olmasıyla rutin gözaltı prosedürünün uygulanmaya başlandığı ifade edilmiştir. Aynı gün öğlen saatlerinde, ifadeleri alınmadan ve muayene için hastane sevkleri yapılmadan 36 kişiden 20’si karakoldan serbest bırakılmıştır. Kalan 16 kişi için ise gözaltı uygulaması başlatılmış, bu 16 kişi de ifadeleri alındıktan sonra ertesi gün bırakılmışlardır.”
Rapora göre 6 Ağustos Pazar günü serbest bırakılıp işkence gördüğü şikayetiyle Şemdinli Devlet Hastanesi’ne giden mağdurlardan Bünyamin Atabak, hastanenin nöbetçi doktoru Elif Ç.’nin “Siz örgüte yardım ediyorsunuz, bunu hak ettiniz” şeklindeki beyanları üzerine hasta ile doktor arasında tartışma yaşanmış ve doktor, polisi arayarak mağdurun tekrar gözaltına alınmasını istemiş. Bünyamin Atabak’ın yeniden gözaltına alınması avukatının müdahalesiyle engellenmiş.
“Paspas sopalarıyla dövdüler, sopalar kırılınca plastik hortum getirdiler. Dayak, işkence bunu kabul ettim ama o küfürler çok ağırdı. Köydeki birçok kişi uyuyamıyor”
Mağdur ve tanıkların beyanlarına başvurulan raporda beyanların tamamı kötü muamele ve işkenceyi benzer ifadelerle anlatıyorlar. Aşağıda, raporda yer alan mağdurlardan dördünün beyanları, kısaltılarak verilmiştir.
Hacı Zeydan ÖZEL (Köy Muhtarı): O gece yaralı bir asker benim evimin önüne getirildi ve benden yardım istendi. Ambulans gelene kadar ben de dışarıda yaralı askerin yanındaydım. Yarım saat sonra komşum Cafer’in evinden bağırma sesleri gelmeye başladı. Ben seslerin geldiği komşu eve gittim ve polislerin Cafer’e ve ailesine yaptığı kötü muameleye müdahale etmeye çalıştım, “ben köyün muhtarıyım” diye ısrarcı oldum ama bana da çok ağır hakaretler ederek oradan uzaklaştırdılar. Köy merkezinde 5-6 eve girildi ve evlerdeki aramalarda kadınlara ve gençlere küfürler ve hakaretler edildi. “Muhtar sana da gününü göstereceğiz” gibi aralarından bazıları beni tehdit etti. Ellerinde baltalar vardı ve kapılar kırılarak evlere girildi. Sanki her evde PKK mensupları varmış gibi girdiler. Normalde ev aramaları daha önce de oluyordu ancak bu şekilde bir uygulamaya ilk defa şahit olduk. Köylülerden bazılarını evlerinden alıp köy meydanına getirdiler, pijamalarıyla yere yatırdılar…
Cafer ATABAK: O gece saat 12:30 civarında kapımız çok şiddetli şekilde kırılırcasına vurulmaya başlandı. Dışarıdan hakaretler ve küfürler duyuyordum. “Kapıyı kırmayın, geliyorum” dedim. Kapıyı açtığımda bana “O. çocuğu nerdesin, sabahtan beri seni arıyoruz” dediler. “Ne oldu” diye soruyorum ama beni dipçiklediler ve tekmelediler. Evdeki aramada camlar, eşyalar, her şey yerlere döküldü, sonra koluma girerek camların üstünden sürükleyerek beni dışarı çıkarttılar. Karımın ve kızımın beni korumaya çalışırken itildiğini ve duvarlara çarptıklarını gördüm. Sonrasında oğlum Bünyamin’in kafasını duvara ve camlara vurarak dışarı çıkarttıklarını gördüm. Eşim ve kızım balkondan bağrışıyorlardı. Oğlumu o halde görünce eşim bayıldı, az sonra ayılttılar onu, sonra tekrar bayıldı. Meydanda sabaha kadar yerde yatırdılar beni. Sopayla ve tekmelerle darp ettiler. Sabah 07:00 gibi Emniyete götürdüler. Emniyette herkesi sıra dayağından geçirdiler. Paspas sapları ve sopalar kırılınca plastik bir hortum getirdiler…
Nejmettin KORKMAZ: Gece yarısı gelen seslere kapıyı açmak için gittim. Yetişemeden kapıyı kırdılar. Karımı ve çocuğumu başka odalara aldılar. Kızım Şilan’ı (7 yaşında) boğazından tutup duvara fırlattılar. Kimlik vs. sorulmadan tekme tokat beni dövdüler. Böbrek hastasıyım, “tek böbreğim yok, yapmayın” dedim, yaklaşık iki saat evin önünde beni dövdüler. Kızımın çığlıklarını duyuyordum, “bırakın Allah’ınız yok mu” diye yalvardım. Bana “Allah izinde” dediler. Muhtar geldi, müdahale etmek istedi ama muhtara da hakaretler ettiler. Sabah 07:00’ye kadar yerdeydim. Tekme tokat ve dipçiklerle dövdüler. Emniyette herkesi döverek içeri aldılar, üçüncü kata çıkıncaya kadar merdivenlere dizilmişler bize vuruyorlardı. Emniyette yerlere yatırıp dövmeye devam ettiler. Başını kaldırsan ya da konuşsan dayak yiyordun.
Fikri ELMAS: Gece 02:00’de evimin kapısını çaldılar. Annem ve eşim vardı evde. Ben “buyrun” dedim ve direk yumruk attılar bana, ilk attıkları yumrukta dişim kırıldı. Evin önünde beni betonun üzerine yatırdılar ve sürekli dövdüler. Annem 80 yaşında ve sürekli olarak anama, eşime, namusuma küfürler ettiler. Dayak, işkence bunu kabul ettim ama o küfürler çok ağırdı. Kapıları, pencereleri kırıyorlardı, 58 yaşındayım böylesini daha önce hiç görmedim. Sabah 07:00 gibi Emniyete götürdüler. Paspas sopalarıyla dövdüler bizi. Sopalar kırılınca plastik hortum vardı, onu kesip getirdiler. Polislerin bize ettiği küfürleri söyleyemem. Bu olaydan sonra eşim ve annem ve hatta köydeki birçok kişi uyuyamıyor.
“75-80 civarında farklı boyutlarda darp ve ağır hakaret var ama mağdurlar şikayet etmekten imtina ediyorlar”
Raporda mağdur avukatları Av. Selahattin Yılmaz ve Av. Abdurrezzak Ertaş ile yapılan görüşmede avukatlar, “40 mağdur adına tüm şikayet işlemlerinin gerçekleştiği, köyde gerçekleştirdikleri görüşmeler neticesinde toplamda 75-80 civarında farklı boyutlarda darp ve ağır hakaretin mevcut olduğu, ancak her şahsın şikayet hakkını kullanmada farklı farklı gerekçelerinden dolayı imtina ettiği, bu sebeple olayın vahametinin anlaşılması açısından şikayetçi olmayan darp ve hakaret mağdurlarının göz ardı edilmemesi gerektiğini” vurguluyorlar. Şiddete ve kötü muameleye maruz kalanların durumlarının hastanede raporla kayıt altına alındığını ve Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın devam ettiğini aktaran avukatlar, hakkında en çok şikayet olan bir özel harekat polisinin açığa alındığını ama kendilerinde kimlik bilgisi olmadığı için bu konunun kesinliği hakkında bir bilgiye sahip olmadıklarını beyan ediyorlar.
İHAK’ın değerlendirmesi ve önerileri:
Olayların birinci sebebini “PKK militanlarının köy içinde ve çevresinde faaliyet göstermesi, gece vakitlerinde köye girerek gıda temin etmeye çalışmaları” olarak değerlendiren İHAK, “sivil yerleşim alanlarının çatışmalarda üs ve kalkan olarak kullanılmasının, o bölgedeki yerli halk için ciddi riskler barındırdığını” vurguluyor. Gece vaktinde yapılan bu tür bir arama faaliyetinin sosyo-psikolojik etkileri hakkında uyaran İHAK, yetkililerin iddiaları reddetmesinin aksine köylülerin beyanlarının birbirini desteklediği ve sağlık raporlarıyla da “işkence ve kötü muamelenin kayıt altına alındığını” vurguluyor. Özel Harekat polislerince köyde “arama” yapılan evlerde ve “yakalama/ gözaltı” işlemi uygulanan şahıslar için kanuni şartlar yerine getirilmeden işlem/eylem yapıldığı, hem evlerde, hem köy meydanında hem de emniyet müdürlüğü binasında yakalananların ve gözaltına alınanların gayriinsani bir şekilde kötü muameleye tabi tutuldukları tespitini paylaşan heyet, köyde bir çok noktada güvenlik kameraları olduğunu ve bu kameraların kayıtları incelendiğinde olay gecesi evlerin girişlerinde ve köy meydanında yaşananların görüntülerine ulaşılabileceğini savunuyor.
Yaşananların, 90’lı yılların olumsuz hafızasını tetiklediğine işaret eden ve bu olayların “daha büyük infiallerin oluşması için birilerinin tetiklediği bir provokasyon olma ihtimali” üzerinde de duran İHAK, başka yerlerde benzer olayların yaşanmaması için soruşturma sürecinde “hassasiyet” gözetilmesi vurgusunda bulunuyor.
Raporda yer alan talepler:
- Şemdinli Altınsu (Şapatan) Köyünde yaşanan bu olayla ilgili başta “DAYI“ lakaplı Özel Harekat Polisi olmak üzere tüm sorumlu emniyet mensupları hakkında hızlı ve etkili adli ve idari soruşturma süreçlerinin başlatılıp yürütülmesi gerekmektedir.
- Şemdinli Devlet Hastanesinde o gün nöbetçi doktor olan Elif Ç. hakkındaki iddiaların da incelenerek kendisi hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmalıdır.
- TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumun, diğer İnsan Hakları Örgütleri ve sivil toplum kuruluşları bu süreci takip etmelidir.
- İçişleri Bakanlığı’nın, sürekli şiddet ortamında çalışan ve ölüm riskiyle sürekli karşı karşıya olan güvenlik personelinin psikolojik durumlarını dikkate alması ve buna yönelik tedbirler alması gerekmektedir. Güvenlik güçlerine tahrik, heyecan ve öfkeye kapılıp sivillerin zarar görmesine engel olacak şekilde davranmalarını sağlayacak özel eğitimler verilmelidir.
- Son dönemlerde Özel Harekât Polislerinin reel ve sanal ortamlardaki hal ve tavırlar ayrıca incelenmelidir. Özel Harekât polislerinin sivilleri şiddet üreten silahlı unsurlara yakın görüp toplu cezalandırma mantalitesiyle hareket etme ihtimalinin önüne geçilmelidir.
- İşkence, eziyet, kötü muamele, gayriinsani tavır sergileyen memur hakkında hızlı soruşturma ve caydırıcı cezalar memurlar arasında örneklenmeli böylelikle yeni olayların önüne geçilmelidir. Aileye, eşe, çocuklara karşı dine ve kutsala hakaret ve küfürün de işkence ve kötü muamele ile aynı olduğu, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca suç sayıldığı, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerce de yasaklanmış olduğu konusunda bilinçlendirme faaliyeti yapılmalıdır.
- Örgüt militanlarının köy, kasaba, şehir vb. sivil alanlara gece ve gündüz giriş-çıkışlarının engellenmesi için her türlü tedbir alınmalıdır. Hangi ideolojik/siyasi vb. amaçla olursa olsun sivillerin çatışma ortamlarında kalkan olarak kullanılması bir insanlık suçudur. Altınsu Köyü ve benzer nitelikte alanların üs olarak ve bu bölgelerde yaşayan sivil halkın kalkan olarak kullanılması engellenmelidir.
İHAK’ın hazırladığı Altınsu (Şapatan) Köyü Olayları İnceleme Raporu için tıklayınız.
Reha Ruhavioğlu
(Sivilsayfalar.org)