Trans Onur Haftası bu yıl göç temasıyla yapılıyor. İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği aktivistlerinden Deniz Rojda Tunç, devlet baskısı, transların ve tüm ezilenlerin mücadelesi, göç ve ırkçılık üzerine sorularımızı yanıtladı.
Marksist.org’dan Selda Kemaloğlu ve Damla Evren'in Deniz Rojda Tunç ile yaptığı röportaj şöyleydi:
Geçtiğimiz yıllarda serbest olarak kutlanan Trans Onur Yürüyüşü geçen yıl yasaklandı. Bu yıl durum nedir?
Deniz Rojda Tunç: Son iki senedir ‘’Ramazana denk geldi’’ bahaneleri ile bu eylemler yasaklandı. Toplantı ve gösteriler, yürüyüş kanununa aykırı gerekçelerle yasaklanıyor. Ama biz en başından beri çağrımızı yapıyoruz. Belirlediğimiz tarihlerde etkinliklerimizin, yürüyüşümüzün çağrısını yapıp bekliyoruz. İki senedir müdahale ve gözaltılar oluyor. Hatta dün, geçen sene Trans Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınan arkadaşlarımızın duruşması vardı. Her biri beraat etti. Mahkemenin beraat kararı, bunun hak ve özgürlük olduğunun bir göstergesidir.
Yasaklamanın ve polis saldırılarının Gezi ile ilgili bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Aslında şöyle bir şey, keşke sadece polisin saldırısı olsa. Alperen ve ülkü ocaklarından, Akit’ten, Müslüman Gençlik’ten farklı örgütlere, bildiğiniz katliam çağrısı yapıyorlar. Devlet, bu nefret söylemleri için gerekli önlemleri almıyor. Geçen sene hakkında dava açılan Alperen Ocakları İstanbul il başkanı, geçen seneden daha sert bir açıklama ile televizyonda nefret saçan sözler sarf etti. Söylediği şey, ‘’Devlet yetkilileri bu ahlaksızlığı engellemez ise, biz iki yüz bin kişi giderek eylemi engelleyeceğiz’’ oldu.
Peki devlet Alperenleri engellemek için gerekli önlemi alıyor mu?
Hukuki bir dava başlatmış olsa da, sanki cezasızlıkla ödüllendirirmiş gibi. Bizim avukatımız Eren Keskin’in ilk duruşmada bir talebi oldu; ‘’Halkı kin ve düşmanlığa tahrik, tehdit’’ ve bu suçlardan dolayı tutuklanması gerektiğini söyledi. Mahkeme red kararı verdi. Aynı kişi bir yıl içerisinde nefret söylemini tekrar etti. Alperen Ocakları hakkında yeniden suç duyurusunda bulunduk.
Her onur haftasının sonunda on binleri bulan kitle, sizce bu tehditlere boyun eğecek mi?
Ben sayılara takılmıyorum. Bu yetmiş bin de olabilir, bir milyon da olabilir, yüz kişi de olabilir. Burada tek bir şey var, demokratik hakkınızı kullanıyorsunuz. Anayasa bunu teminat altına almış. ‘’Küresel çapta kutlanan barışçıl hiçbir gösteri yasaklanamaz’’. Bu arada biz Trans Onur Yürüyüşü için bugüne kadar valilikten hiçbir zaman izin istemedik. Çünkü bu yasalarla net bir izin. Eğer trafiği engellemeyecek bir alanda basın açıklaması veya yürüyüş yapıyorsanız, bu engellenemez. Geçen sene polis kendisi bizimle görüşmek istedi. ‘’Biz sizi yürütmeyeceğiz’’ dediler. Biz de yürüyeceğimizi bildirdik. Hem İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği adına, hem Trans Onur Haftası Komitesi adına bu yıl bizi yine engelleyeceklerini söylerlerse, biz orada olacağız. Hiç kimse gelmese bile biz komite olarak orada olacağız. Gözaltı tehditleri artık bizi korkutamaz. Korkumuz yok, tehditlerden etkilenmiyoruz.
Bu yıl Trans Onur Haftası’na ‘’Göçmenler ile dayanışma’’ teması yaptınız. Küresel göç ve göçmenliğe nasıl bakıyorsunuz? Neden göçmen temasını tercih ettiniz?
Aslında ben Türkiyeli bir trans olarak kendi ülkemde bir göçmenim. Toplumun çoğunluğunun göçmen birine ve transa bakış açısı aynı. Sahiplenmeme, işsizlik, barınma sorunu, çoğaltılabilir. Aslında temel hakların her biri, devletin anayasasında bulunan her birinin kullanımı. Şimdi Türkiyeli translara baktığımızda aslında barınma sorunu yaşıyoruz. Eğitim ve istihdam sorunları yaşıyoruz. Bu yüzden biz de dedik ki translar her yerde göçmen, bu yüzden temamız göç.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlere karşı ırkçılık yapılıyor. Buna ne diyorsunuz?
Ne yazık ki dünyanın her yerinde ırkçılık var. Irkçılığa karşı birleşik, küresel çapta mücadele yürütmeliyiz.
Bugünün Türkiye’sinde trans bireylerin karşılaştığı baskılar ve zorluklar nelerdir?
Trans toplumunu ikiye ayırmak gerekiyor. Zorunlu seks işçisi translar ve çok az da olsa içimizde aslında ‘’Normal hayat süren translar’’. Bazı translar aile yönünden şanslılar, maddi durumları iyi, zorunlu seks işçiliği yapmak zorunda kalmıyorlar. Toplumun ve kolluk güçlerinin sistematik şiddetine maruz kalmıyorlar. Ayrıca sadece sokakta yürüdükleri için idari para ve trafik cezalarına maruz kalmıyorlar. Yani bir transın hayatına bakıyorsunuz, toplumdan ve sosyal hayattan o kadar soyutlanmışlar ki. Seks işçiliği yapan transların yüzde doksanı sabah altı yedide yatar, dörtte beşte kalkar, kuaföre gider, çalışmak için caddeye çıkar. Çünkü toplum tarafından lanetlenmiş bir birey olarak görülür. Trans bireyler, toplumun dayatmalarına karşı gündüz sokağa çıkarlarsa psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Hakaret, tehdit, tacize tecavüze, nefret cinayetine kadar gidiyor. O yüzden de trans bireylerin büyük bir bölümü toplumun izole ettiği yaşamı yaşamak zorunda kalıyorlar.
Son dönemlerde yargıdaki adaletsizliğe karşı tepkiler büyüyor. Peki yargı, trans bireylere nasıl işliyor?
Türk Ceza Kanunu’nda tasarlayarak insan öldürmenin cezası ağırlaştırılmış müebbet. Bugüne kadar devlet cinayetine kurban giden tek bir trans yoktur ki, bakın, 2012 yılında İzmir’de seri katilin katlettiği Azra Has’tan bahsetmiyorum. Mesela o çok gündem olduğu için ve seri cinayet olduğundan üç kez ağırlaştırılmış müebbete çarptırıldı. Ama onun dışında seks işçiliği yapan, sokakta katledilen transların katillerinin, ağırlaşmış müebbeti bırakın, müebbet aldığı yok. Savcılar davayı müebbetten açıyorlar, iyi hâl ve tahrik indirimi derken bu en fazla on sene oluyor; şartlı salınma da derken üç dört sene sonra bu katil aramızda oluyor. Nefret cinayetlerinde böyle. Polis keyfiyen yolda yürüyen transı gözaltına alabiliyor. ‘’Fuhuş yapıyordu’’ diyor, ’’Yanımda bana hakaret etti’’ diyor, aslında öyle bir şey yok. Transın verdiği tek cevap, ‘’Ben evimden çıktım, yürüyüş yapıyorum, bu benim serbest dolaşım hakkımdır”. Bunu söyleyen trans birey, uydurma birtakım suçlarla gözaltına alınıyor. Mahkeme sonuçlarında mutlaka cezalandırılıyor. Seks işçiliği yapan trans bireylerinin yüzde sekseninin memura mukavemetten muhakkak dosyası vardır.
Bugüne kadar baskılara karşı aralıksız mücadele ettiniz. Baskılara karşı ne tür kazanımlar elde edildi?
Yasal anlamda neredeyse hiçbir kazanımımız yok. Ama biz örgütlenmeyi, dayanışmayı biliyoruz. Mücadelemiz her gün geniş alanlara yayılıyor. 2003’ten beri kazandığımız alanları terk etmiyoruz. Mücadelemiz devam edecek.
Ülkenin diğer ezilenlerine mesajınız nedir?
Benim tek bir mesajım olabilir: ’’Dayanışma’’. Biz ezilenler birleşirsek önümüzde hiçbir engel olamaz. Yeter ki kendimizi, ezilen kim olursa olsun onlardan üstte görmeyelim.
Onur Haftası’na özel paneller atölyeler yapılacak. Bir hafta boyunca nasıl etkinliler olacak?
Trans Onur Haftası’nda iki tane gümbür gümbür panel var. Bir tanesi göç işçiliği üzerine, korumasızlık üzerine ve seks işçiliği üzerine. Bir tanesi kadınlarla olacak bir şey. Kadın kurumları ile yapacağımız ortak işler, içimizde hesaplaşıp tartışıp sonuç çıkaracağımız panel ve atölyelerimiz ile dolu. İnternet sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Son olarak bir mesajın var mı?
2 Temmuz saat 17:00’de herkesi Taksim Meydan’a Trans Onur Yürüyüşü’ne dayanışmaya bekliyoruz.
Marksist.org: Biz de dayanışmaya geliyoruz bebeğim.