Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nden Ayşe Betül Çelik, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Evren Balta ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Murat Paker’in KONDA Araştırma Şirketi için bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirdi.
KONDA, bu araştırmada Eylül-Aralık 2016 arasında İstanbul'da 71 kişi ile yaptığı derinlemesine görüşmelerin sonuçlarını analiz etmiş.
Araştırmaya katılanların sadece %26,8’inin kadınlardan, geri kalan %73,2’sinin ise erkeklerden oluşması, öncesinde yapılan araştırmalarda kadınların ve erkeklerin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hakkında farklı görüşler beyan ettiği göz önünde bulundurulursa çalışmanın eksikliklerinden biri.
Siyasette yaşanan kutuplaşma, Türkiye’nin en önemli sorunları, oy vermenin siyasete yeterince aktif bir katılım olup olmadığı, demokrasi, laiklik, eşitlik, adaleti, milliyet, siyaset gibi terimlerin ne anlam ifade ettiğine dair soruların sorulduğu araştırmada katılımcıların konu başlıklarına göre verdiği cevapların bazıları şöyle idi:
Güçlü lider, güçlü toplum mu demektir?
Ak Parti’ye oy veren seçmenler Ak Parti’nin alternatifi olmaması durumuna vurgu yapmıştır. Bu vurguyu yapan bazı katılımcılar eğer daha iyi bir alternatif çıkarsa, o partiye de oy verebileceklerini ama mevcut siyasi partiler içerisinde kendilerine en yakın olarak gördükleri partinin Ak Parti olduğunu ifade etmektedirler.
Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik özelliklerine vurgu yapan katılımcılar, sıklıkla Erdoğan’ın liderlik tarzını Bülent Ecevit’in liderlik tarzı ile kıyaslamışlardır. Evinin duvarları Atatürk ve Erdoğan posterleri ile dolu olan bir görüşmecinin ifadesine göre; “Valla daha önce açık ve net olmalıyım ki Allah rahmet eylesin, Ecevitçiydim ben, yalan söylemeyeyim. O zaten öldükten sonra şöyle cevaplar almaya başladım, “Artık onun siyaseti yürümez, tutmaz” konu oldu. Daha sonra kurban olduğum Allah’ım en güzel yolu gösterdi, “Ak Parti” dedim ve ölene kadar da Ak Parti’liyim. Allah, inşallah dualarımı kabul etsin, her zaman cumhurbaşkanımı korusun Allah’ım.”
Bu katılımcı dışında oy vermeye CHP ve Ecevit’e oy vererek başladığını ifade eden başka katılımcılar da olmuştur.
Müslümanların iktidarı?
Katılımcıların çok ufak bir bölümü Ak Partiye neden oy verdiğini açıklarken din, dindarlık, dinin özgürce yaşayabilme gibi açıklamalara başvurmuştur.
Bu tarz vurguların özellikle 28 Şubat sürecinde siyasal olarak aktif olduğunu belirten (ya da bu dönemde mağduriyet yaşamış) kişilerce ve/veya Ak Parti öncesinde Milli Selamet Partisi ve/veya Saadet partisine oy verdiğini ifade eden kişilerde öne çıktığı da gözlemlenmiştir.
Hatta aşırı dindar bir yönetimin sakıncaları Ak Partiye oy veren katılımcılar tarafından sıklıkla vurgulanmıştır. Tolerans, hoşgörü, birlikte yaşama, hayat tarzına karışmama Ak Parti’li katılımcıların da hassas olduğu konular olarak öne çıkmaktadır.
Lisans mezunu bir belediye çalışanı: “Biz duygusal bir toplumuz, dindar da bir toplumuz. Dindar da tabii dindarlık da burada biraz görece oluyor, adam belki çok namazında niyazında olmasa bile kendine dindar bir şey istiyor: başkan, yönetici, başbakan, cumhurbaşkanı istiyor. Ama uç seviyede İslamı getirdiğin zaman bu ülkenin insanı buna hazır değil, çok ciddi bir kesim buna hazır değil. Bu yüzden böyle bir şey söz konusu zaten olmayacak da bizim ülkemizde belli bu ütopik diye düşünüyorum ben ama öte taraftan bir ara haberlere çıktı “İki sevgili otobüste çok fazla yakın temasta bulunduğundan, otobüstekiler tepki gösterdi.” İşte bunun ortasını bulalım abi otobüste yapma onu ama git işte dört duvar arasında yap. Sen de dört duvar arasında yapana karışma abi. Ben işte mutluysam eşim olmayan biriyle dört duvar arasında, sen ona karışma abi o benim günahım, benle Allah arasında.”
Laiklik ve CHP
CHP’ye oy verdiğini ifade eden katılımcıların çoğu ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinden ne de CHP’nin muhalefetinden memnun olduklarını belirtmişlerdir.
Her ne kadar CHP’ye oy veren katılımcılar laiklik savunucusu olarak görmelerini oy vermelerinde önemli bir etken olarak ifade etmiş olsalar da, bunun katı bir laiklik anlayışı olmadığını da ifade etmek gerekir. Lise mezunu, işsiz bir katılımcı fikirlerini şöyle ifade etmiştir;
“Yani nasıl söyleyeyim ki size, şimdi benim annem türbanlı. Ben yaşadığım bir olayı anlatayım size: bundan 20 sene önce annem orduevine düğüne gidiyor, annemi almıyorlar, yani şöyle kapalı diye, “Omuzuna alacaksın” falan filan. Aslında türban olayında mesela Tayyip Erdoğan’ın yaptığını çok beğendim, çok doğru bir şey, çünkü açık gezen bir insanın hakkı var da kapalı gezen bir insanın yok mu?”
Eşitlik vurgusu ve HDP
HDP’ye oy veren kitleye neden HDP’ye oy verdiklerini söylediklerinde öne çıkan vurgu genellikle HDP’nin renkli yapısı ve çok kimlikliliği olmakta ve demokratik temsil, barış sürecine ve birlikte yaşamaya katkı gibi faktörler sıralanmaktadır. Kimi katılımcılar kadın-erkek eşitliği için; kimileri gelir dağılımın eşit ve adil olması için partiye oy verdiklerini söylemişlerdir. Bir diğer deyişle HDP seçmeni katılımcıların oy verme nedenleri “eşitlik” vurgusu olarak özetlenebilir. Parti, seçmenlerin farklı türden eşitsizlik algı ve taleplerini bir araya getirmiş gibi gözükmektedir.
Farklı eğitim seviyeleri ve çeşitli meslek gruplarından katılımcılar fikirlerini şu şekillerde ifade etmişlerdir:
“Kendime daha yakın görüyorum, bir de şeydi Türkiye’yi demokrasi; ezilen kitlenin yanında olduğu için Kürt sorunu, demokrasi sorunu, ezilen sorunu, yani kozmopolit bir parti; her renkten her dilden insan (var), son seçimde de fark ettik, yani o nedenle verdim.”
“O partiye oy vermemin çok sebebi var. O partiye oy vermemin, şöyle diyeyim, kadın partisi olarak görüyorum ben onu. Eş başkanlık sistemi olduğu için, eşitlik olduğu için, ben de eşitliğini şiddetle savunduğum için. Cinsiyet eşitliği var, ekoloji var, çocuk hakları var. En önemlisi LGBT bireyler var. Nasıl kadın erkek kimliği diyorsam ben, aynı şekilde LBGT bireyleri de çok önemsiyorum. Onlar var. Ondan sonra dini kimlikler var. Ondan sonra dil anlamında, her dilden insanlar var. Bütün azınlıkların. Yani ben orayı azınlıkların alanı olarak görüyorum yani. Bir de hani kendimi daha rahat ifade edebiliyorum. Bir de şöyle görüyorum. Orada bir zemin var. Kendi beynimde böyle canlandırıyorum. Buyurun sahne sizin. Herkes kendisi olarak, yani Ayşe Ayşe olarak, Ahmet Ahmet olarak, Fatma Fatma olarak, herkesin yeri orada. Yani ben orayı evim olarak görüyorum. O yüzden benimsiyorum yani.”
Ekonomik sebepler
Görüşmecilerin çok önemli bir bölümü ülkenin en önemli sorunu olarak ekonomiyi görmektedirler. Bu durum özellikle geçim sıkıntısı yaşadığını ifade eden ve/veya kendi geleceğini güvence altında görmeyen gruplar için geçerlidir.
Adalet sistemine olan güvenin azalması
Bütün seçmen gruplarında ortak olarak ifade edilmiş en önemli sorun ise Türkiye’de adaletin ve adalet sisteminin iyi işlemiyor olmasıdır.
Özellikle yargının iyi ve etkili işlememesi; “kurunun yanında yaşında yanması”; adalet dağıtması gereken bir kurumun taraflı davranması bütün katılımcılarda vurgulanan ortak noktadır. Ak Parti’li seçmenler adalet mekanizmasının sorunlarına değinirken bürokraside insan kayırmacılık (liyakat sisteminin olamaması); yargının iyi işlememesi ve kişinin zengin ya da yoksul olması gibi durumlara vurgu yapmışlar ve bunların adaletsizlik kaynağı olduğunu ifade etmişlerdir.
Öteki, Beriki: Kutuplaşma ve Siyaset
Ak Parti elitlerinin dillendirdiği bir konu olarak da görülüyor olsa, Ak Parti seçmeninin de ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak kutuplaşma ve bir arada yaşamanın güçleşmesini gördüğünün altı çizilmelidir.
Ak Parti’li katılımcılar kutuplaşmanın gelinen noktada önemli bir sorun olduğunu, kendilerini Ak Partiye oy vermeyen gruplardan farklı görmediklerini, herkesle birlikte yaşamak istediklerini vurgulamaktadırlar.
Oy Vermek Sorunları Çözer mi?
Katılımcıların önemli bir bölümü siyasetin sorunları çözmekte etkisiz kaldığını söylemektedirler. Ancak yine bütün seçmenlerde kendi oy verdikleri partinin bu sorunları çözemiyor olmasına karşı yüksek düzeyde bir tolerans gözlemlenmektedir. Hemen bütün katılımcılar oy verdikleri partinin elinden geleni yaptığını ama kendi gücünün de bir sınırları olduğunu söylemektedirler.
Dış güçler
Ak Parti’li katılımcıların kimileri “dış güçler” söylemini yeterince ikna edici bulmamakta ve Ak Parti’nin arzu ederse daha fazla sorunu çözebileceğini ama çözme konusunda gereken iradeyi göstermediğini düşünmektedir.
Benim partim iktidar olamaz
HDP seçmenlerinin en önemli özelliği partilerinin iktidara gelmeyeceğini düşünmeleridir. HDP’nin temel katkısı iç çatışma ve kutuplaşmanın azalması yönünde görülmektedir. Pek çok katılımcı HDP’nin özellikle birleştirici söyleminin önemli olduğunu ve bu konuda önemli bir katkı sağlayabileceğini düşündükleri için, HDP’ye oy verdiklerini söylemektedirler. Son dönem HDP milletvekillerinin tutuklanmasını da hükümetin kutuplaşma ve çatışma sorununu çözmek istememesi ile ilişkilendirmektedirler. HDP’li olduğunu ifade eden bir muhasebeci;
“Ya aslında HDP’nin çıkışı ve dillendirdiği o meydanlarda dile getirdiği talepler daha doğrusu çeşitli kesimlerin taleplerini dile getirdi vs. işte bunları meclise taşıyacağını, orada çözüm gibi bir şeyler söylemişti fakat belki buna alan açılsaydı, çünkü HDP’nin ne yapabileceğini görme şansına sahip olamadık ne yazık ki. O yüzden yapabileceği-yapamayacağı gibi bir soru aslında çok da doğru bir soru değil bana göre ama alan açılsaydı ve izin verilseydi, en azından o toplumsal barışı ve muhalefetin rahatça kendini ifade edebileceği bir ortam yaratılabilirdi belki bunu başarabilirdi, sorunları tamamen çözme şeyine zaten bir partinin sahip olması çok mümkün değil ama o da işte temsil ettiği tarafların taleplerini taşıyıp o tarafların da bu talepleri sahiplenip sadece oraya bırakmadan bir şeyler yapılabilirdi ama işte bunu gördükleri için zaten bunlar oldu gibi” demiştir.
Başkanlık sistemi mi, adalet mi?
Yapılan araştırma dönem itibariyle başkanlık sistemi tartışmalarının yoğun olarak yapıldığı bir döneme denk gelmiştir. Katılımcılara “Başkanlık sisteminin mi yoksa parlamenter sitemin mi daha iyi olacağını düşünüyorsunuz” gibi açık bir soru sorulmuş olmasına rağmen, katılımcılar bu konuda sessiz kalmışlar hatta bu tartışmanın kendisini yersiz bulmuşlardır.
Türkiye’nin hükümet sistemine yönelik bu sessizlik, adalet konusuna gelindiğinde derin ve güçlü ses ile bozulmaktadır. Türkiye nasıl yönetilmeli sorusuna bütün seçmen grupları ortak bir biçimde adalet sistemine vurgu yaparak cevap vermişlerdir. Hemen her kişi Türkiye nasıl yönetilirse yönetilsin tarafsız, adil ve her yurttaşa sosyal statüsünden bağımsız olarak eşit mesafede işleyen bir yargı sistemi olmadan Türkiye’nin iyi bir biçimde yönetilemeyeceğini savundu.
Demokrasi
Katılımcılara Türkiye’nin demokratik bir ülke olup olmadığı sorulduğunda katılımcıların önemlice bir bölümünün Türkiye’yi demokratik bir ülke olarak görmediği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’yi demokrasi olarak görmeyen katılımcılar özellikle gücün dağılımı konusunda ülkenin sorunlar yaşadığını, hukukun üstünlüğünün tesis edilmemiş olduğunu ve azınlıkta kalan grupların haklarının garanti edilmediğini vurgulamaktadırlar.
Görüldüğü üzere hatırı sayılır sayıda katılımcı demokrasinin hem biçim hem de içerik yönünden özelliklerine vurgu yaparak Türkiye’nin bir demokrasi olmadığını vurgulamaktadır. Demokrasi algısında sadece seçimler değil aynı zamanda muhalefet hakları, azınlık hakları, katılım hakları, kurumların yapısı, fren ve denge mekanizmaları vurgulanmaktadır. Bu siyasal teoride demokrasiyi hem içerik hem de biçim üzerinden tanımlayan yaklaşımlarla benzerlik göstermektedir. Öte yandan kimi katılımcıların demokrasiyi sadece seçimlere indirgediği de gözlemlenmiştir.
Toplumun sıvası ve çatlakları
Araştırmada katılımcılara “Bu toplumu bir arada tutan ortak payda var mı? Nedir?” ve “Bu toplumu ayrıştıran bir şeyler var mı?” soruları da sorulmuştur. Aşağıdaki tabloda katılımcıların son seçimde oy verdikleri partilere göre bu sorulara verdikleri cevaplarda öne çıkan temalar önem sırasına göre sıralanmaktadır.
“Bu toplumu bir arada tutan ortak payda var mı? Varsa nedir?” sorusuna katılımcıların verdiği cevaplar son seçimlerde oy verdikleri partilere göre önemli ölçüde farklılık göstermiştir. HDP ve MHP seçmenlerinin çoğu, CHP seçmenlerinin bir kısmı artık böyle bir ortak paydanın kalmadığını belirtirlerken, Ak Parti seçmenlerinin hemen hepsi güçlü ve neredeyse sorunsuz ortak payda vurguları yapmıştır.
Toplumun çatlakları
Değişik oranlarda ve vurgularda bütün parti seçmenleri Türkiye’de Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Kadın-erkek, zengin-fakir eksenlerinin ayrıştırıcı bir rol oynadığının farkındadır. Ama özellikle kadın-erkek ve zengin-fakir eksenleri (ayrıştırıcı bir faktör olarak) özellikle sorulmadıkça katılımcılar tarafından kendiliğinden dile getirilmemiştir.
Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli olaylar
Araştırmada katılımcılara “Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli olaylar sizce nedir?” sorusu yöneltilmiştir. Aşağıdaki tabloda katılımcıların cevapları son seçimde oy verdikleri partiye ve belirtilme sıklıklarına göre sıralanmıştır.
15 Temmuz
Araştırmada katılımcılara “15 Temmuz sonrasında hükümetin uygulamaları nedeniyle mağduriyetler yaşanıp yaşanmadığını” da sorulmuştur. Ak Parti’lilerin yaklaşık yarısı dışında tüm seçmen gruplarında darbe girişimine dair bir “temizlik yapılıyor” görüntüsü altında çok ciddi mağduriyetler yaratıldığına dair ortak bir kanaatin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Ak Parti’lilerin büyük çoğunluğu ise bu mağduriyetler konusunda değişik derecelerde eleştirel tutum almaktadırlar. OHAL sürecinde iktidarın yarattığı mağduriyetler, Ak Parti’lilerin önemlice bir kısmında bile ciddi bir hakikat ve adalet krizine yol açmış görünmektedir.
Tahammül
Görüşmeleri bitirirken bütün katılımcılara “nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?” diye sorulmuştur. Tüm seçmen, yaş ve cinsiyet gruplarının ortak arzusu huzur, yaşam güvencesi ve barış içinde bir arada yaşamak oldu. Burada hemen vurgulamak gerekir ki bu soruya yanıt veren her seçmen grubundan katılımcının en fazla kullandıkları kelime “tahammül” olmuştur.
Araştırmanın tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz.