Suriyeli kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesine Bezmiâlem Üniversitesi’nde hazırlanan bir raporda "kültürün bir öğesi" deniyor.
Ekmekvegul.net’in haberine göre; Türkiye’ye göç eden Suriyeli sığınmacılarla ilgili araştırma yapan Bezmiâlem Üniversitesi’nden Ceyda Acar, Dr. Büşra Sandıklı, Dr. Meltem Mücaz, Dr. Zekiye Ülger ve Yrd. Doç. Dr. Perihan Torun Ocak 2015'te hazırladıkları raporda, Türkiye’de Suriyeli çocukların yaşadıkları istismarlara dair “cinsel istismarların tümünün ‘sömürme’ amaçlı olmadığı bunun bir ‘kültür’ olduğu” söylendi.
Raporun, sığınmacılara yönelik kültürel farklılıklarından ötürü dışlanmalarını engellemek için öneride bulunulan kısmında “...Küçük yaşta evlendirilen kızlar için de kültürün bir öğesi olabileceği gerçeği...” ifadeleri ile “Her küçük yaşta evlilik sömürü olarak algılanmamalıdır.” ifadeleri kullanıldı. Bu şekilde çocuk evliliklerinin kültürün bir parçası olduğu ve buna saygı gösterilmesi gerektiği savunuldu.
"Kız çocuklarında evlilik oranı yüzde 12’den yüzde 26’a ulaştı"
Birleşmiş Milletler Küresel Eğitim Elçisi Gordon Brown, 2016’da Suriyeli mülteci kız çocuklarında evlilik oranının yüzde 12’den yüzde 26’a ulaştığını söylemişti. Türkiye’de de, Suriyeli mülteci kadın ve kız çocukları erken evlendirilme, ikinci eş olarak evlendirilme gibi “yasa dışı” evliliklere mecbur bırakılıyor. Bu evliliklere aracılık eden “insan tacirleri”nin varlığından tüm kurumlar haberdar olduğu halde herhangi bir önlem alınmadığı basında sıkça yer buluyor.
Bugün Türkiye’de Suriyeli kız çocuklarının erken evlendirilmesi ve kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur bırakılmasıyla ilgili net verilere ulaşmak mümkün değil. Çünkü bu evlilikler “imam nikâhı” adı altında yasa dışı bir biçimde gerçekleşiyor. Ama bu evliliklere aracı olan kişiler olduğu, özellikle sınır illerinde bu konunun günlük hayatın olağan gündemlerinden biri olarak konuşulduğu biliniyor. Ancak ne kolluk güçleri, ne Aile Bakanlığı, ne de Diyanet İşleri Başkanlığı bu suçun faili olarak kaç kişinin cezalandırıldığının bilgisini veremiyor.
Mülteci kadınların ve kız çocuklarının yaşadıkları maddi zorluklar, çalışma izinlerinin olmaması, sosyal güvence olmadan, oldukça düşük ücretlerle güvencesiz işlerde çalışmaları; çocuk işçiliği veya çalışmak istedikleri halde iş bulamamaları bu evliliklerin en önemli sebepleri arasında sayılıyor.
Ayrıca pek çok mülteci kadın ve kız çocuğu, patronlarının cinsel saldırısına ve tacizine maruz kalıyor, ücretlerini dahi alamıyor. Bütün bunlar çocuk yaşta ve/veya ikinci evliliklere neden oluyor. Bu tür evliliklerin meşru hatta “yardımseverlik” olarak ele alındığını ve buna göz yumulduğu vakalar da mevcut. Bu evliliklerin “yardımseverlik” olarak meşrulaştırılması kadınları ve kız çocuklarını daha da kötü bir yaşama mahkûm ediyor.
AFAD 2013 yılında Türkiye’deki Suriyeli Kadınlar isimli bir araştırma yapmış ve Suriye’den gelen erkeklerin çoğunun çok eşli olduğunu, erken yaşta gebeliklere çok sık rastlandığını ortaya koymuştu. Raporda ayrıca eşler arası yaş farkının çok yüksek, olduğu, annelik yaş ortalamasının çok düşük olduğu ve 13-14 yaşında hamileliklere rastlandığı da belirtiliyordu.
Çocuk yaşta evlilikler ve vatansızlık, Türkiye’nin tarafı olduğu “BM Çocuk Hakları Sözleşmesi” ve “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi”ne ve “İstanbul Sözleşmesi”ne aykırı.
Çocuk yaşta evlilik suçtur, göz yuman da suçlu!
2014 yılında Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi sorununa dikkat çeken 36 kadın ve çocuk hakları örgütü, eğer önlem alınmazsa ve yaşananlar meşrulaştırılmaya çalışılırsa neler olabileceğini şöyle ifade etmişti:
“Savaşın, zorla yerinden edilmiş olmanın, yakınlarını kaybetmenin ağır ruhsal yükünün üzerine bir de devletin göz yummasından dolayı gerçekleşen ve evlilik kurumuyla perdelenen tecavüzün, erken yitirilen çocukluğun, hazır olmadan çocuk sahibi olmanın travmatik etkileri kız çocuklarının ruh ve bedenlerinde yaşamları boyunca taşıyacakları izler bırakıyor. Çocuk haklarının uygulanmasından ve izlenmesinden sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere Çocuk Koruma Kanununda belirtildiği üzere adli ve idari merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu bildirmekle yükümlü. Türkiye sınırları içerisinde gerçekleşen, çocuk ve kadın hakları açısından çok ciddi bir ihlal alanı olan çocuk yaşta evlendirilmeler- ister TC vatandaşı, ister sığınmacı olsun- Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetki alanına girmekle birlikte bu suçu işleyenler kadar suçun işlenmesine göz yuman ilgili kurumların da suçun müşterek faili olduğunu/olacağını gösteriyor.”