İstanbul'da “olağanüstü dönemler ve toplumsal barış” konuşuldu

05.04.2017 - 08:12
Haberi paylaş

Adalet Zemini tarafından geçtiğimiz haftasonu İstanbul'da düzenlenen panele konuşmacı olarak KHK’larla görevlerinden ihraç edilen akademisyenler Cihangir İslam, Fatma Bostan Ünsal, Merve Diltemiz Mol ile kamu görevlisi Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu katıldı.

AdaletZemini.org adresinde yer alan konuşmaların özetleri şöyleydi:

Fatma Bostan Ünsal: "Yılmak yok, mücadeleye devam edeceğiz"

OHAL 9 aydır devam ediyor, hayatımızı alt üst etti. Fransa’da da OHAL var, ama insanların hayatını böyle etkilemiyor. Manga Carta’dan beri gücün insan üzerindeki etkisi sınırlandırılmaya çalışılır. Bizde ise 9 aydır insanlar büyük mağduriyetler yaşıyor. Usulüne uygun yargılama yapılmaksızın 40 bin kişi tutuklandı, işkence iddiaları yaygınlaştı, işkenceleri fotoğraflardan bile görebiliyoruz. Bu dönemde görevlilerin hiçbir idari, cezai sorumluluğu olmayacak diye KHK yayınlandı, bu nedenle hakimler işkence iddialarını ele alamıyorlar.

Yeni anayasa tasarısında “Cumhurbaşkanlığı kararnameleri 3 ay içinde meclis tarafından onaylanmazsa düşer” diye madde var. Ama bugünkü OHAL KHK’ları için bu geçerli değil. Çünkü 82 anayasasında KHK’ların meclis onayına sunulması öngörülmüş, fakat mecliste belirli bir sürede onay işlemi olmamışsa ne olacağı yazılmamış. Bu nedenle KHK’lar mecliste bekletilebiliyor, ama yürürlükten kalkmıyor.

Toplum olarak temel haklarımız güvence altına alınmazsa bir arada olamayız. Uygulanan keyfi gözaltılar, işkenceler, işten atmalar bizim toplum olarak yaşamamıza engeldir. Bankasya’da hesap açmak suç haline geldi, halbuki hukuk devletinde hiçbir suç geriye yürütülemez, ama 15 Temmuz’a kadar suç olmayan hesap açma konusu, sonrasında suç hâline getirildi. Yine hukukta suç ve ceza kişiseldir, ama şimdi cezalar eş ve çocuklara da veriliyor. Mesela pasaportların tümüne el konuyor. Bu nedenle tedavi için yurt dışına gidemeyip vefat eden çocuk var. Bebeği ile cezaevine giren, cezaevinde doğum yapan kadınlar var.

Bütün bu hukuksuzluklar için mahkemelere başvuruyoruz, ama Anayasa Mahkemesi "ben bakmıyorum" dedi. 40 bin başvuru vardı, şimdi daha da artmıştır. 5 bin kişi AİHM’e gitti. 23 Ocak KHK’sında “bir ay içinde itiraz komisyonu kurulacağı” kararı verilmişti, hâlâ komisyon kurulmadı. Aslında amaçları AİHM’e gitmeyi engellemek, yoksa adalet değil. Böylece itiraz komisyonu 2-3 yıl insanları oyalayacak. Bütün bu olanlar Türkiye’deki sosyal sermayeyi çökertiyor. İntiharlar arttı, bir an önce OHAL bitmeli, KHK’lar ortadan kalkmalı.

Bütün bu sorunların içinde OHAL koşullarında referanduma gidiyoruz. Toplumsal sözleşmelerin OHAL koşullarında yapılması bazı ülke anayasalarında yasaktır. 1994 yılında AYM, OHAL KHK’larını ele almış, bazı düzenlemeleri uygun bulmamıştı, aynı AYM bugün OHAL KHK’larına “ben bakamam” diyor. Çünkü kendilerini güvende hissetmiyorlar, iki üyesi 15 Temmuz sonrası üyelikten atıldı ve tutuklandı, bunu diğer üyelerin başına gelmeyeceğinin bir garantisi yok.

OHAL ile birlikte ekonomi bozuldu. Gençler artık ülkeden umudunu kesti, yurt dışına çıkmaya çalışıyorlar. Eskiden Gazze için dünyanın en büyük hapishanesi denirdi, şimdi Türkiye öyle oldu. 12 Eylül döneminde bin kişi üniversiteden, kamudan atıldı ama mallarına el konmadı, bugün zulüm daha yaygın. AKP ne zaman bu hâle geldi? Güç ne zaman oluştu, o zaman AKP bozuldu. Gücün etkisine kapılmamak için masum olmak, hesapsız olmak gerekir.

200 medya kurumu kapatıldı, gazeteciler tutuklandı, 6500 STK kapatıldı. Bütün bunlar bize çok dar bir siyaset alanı bırakıyor ama yılmak yok, mücadeleye devam edeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: "Hayır'ı bir arada yaşamanın basamağı yapmalıyız"

OHAL anayasanın 119 ve 121. maddelerine göre ilan ediliyor, yani OHAL ilanı anayasal, hukuksal bir yetki. Ama meclis OHAL’e onay verdi diye, ardından çıkan tüm KHK’lara da otomatik onay vermiş değil. Her bir KHK’nın meclis onayından geçmesi gerekir ama uygulamada hükümetler bunu yapmıyor, böylece OHAL koşullarında yürütme denetimsiz hâle geliyor.

Yapılan ihraçlar, insanları sivil ölü hâline getiriyor. Ömür boyu kamu hizmetlerinden men ediliyor, yakınları bile sosyal hayatta engellerle karşılaşıyorlar.
1980 sıkıyönetim döneminde kamu haklarından men cezası, Danıştay tarafından 1989 yılında alınan bir kararla, sıkıyönetim süresi ile sınırlandırılmıştı, bugün bu kural hiçe sayılıyor.

OHAL KHK’ları ile savunma hakları büyük ölçüde kısıtlandı, avukat görüşleri yapılamaz hâle geldi.

Mal varlıklarına el konularak, mirasçılar bile cezalandırılıyor.

Bugün itibarı ile 15 Temmuz sonrası 41 bin kişi tutuklandı, 6500 STK kapatıldı, 107 bin kişi açıkta 100 bine yakın kişi atıldı. 200 bin kişi, aileleri ile birlikte 1 milyon kişi OHAL’de mağdur oldu. Bu kişiler terörist ilan edildi, toplumun bu konudaki duyarsızlığı ibretlik bir durumdur. İntihar vakarlı oldu, 50’ye yakın cezaevinde ölüm, intihar var.

KHK’larla ilgili CHP’nin AYM’ye başvurusu, 148. madde gereği reddedildi. Memlekette hukuk ve adaletin olmadığı ortada, Yalova’da geçen hafta valilik keyfi olarak "Hukukun üstünlüğü ve adalet" panelimizi iptal etti. Ayhan Bilgen için örgüt propagandası gerekçesi ile fezleke düzenlenmişti, ama sonradan, usulsüz olarak fezlekeye eklenen bir madde ile örgüt üyeliği suçlaması yapılıyor, bu gerekçe ile de tutukluluğu devam ediyor. Pek çok işten atma veya tutuklama için ByLock ve Bank Asya hesabı gerekçe gösteriliyor, bunların normal bir hukuk devletinde suç olmadığı ortada, ama şimdi hepsi suç gibi gösteriliyor.

Bütün bu eleştirileri sadece biz değil örneğin dünyadaki en önemli denetim organlarından olan Venedik Komisyonu da söylüyor. Komisyon KHK’larla kamu görevlilerinin devletten kovulduğunu, derneklerin, STK’ların tasfiye edildiğini, bütün bu uygulamalar karşısında AYM’nin denetim görevini yapmadığını belirtiyor.Referandumda hayır çıkarsa bu hukuksuz eğilim biraz dizginlenebilir, toplumsal barış sağlanabilir.

Evet çıkarsa Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini ele alabilecek hiçbir hâkim ve savcı olmayacak, Beştepe her şeye egemen olacak.

Şimdi bana en çok lafı Müslümanlar ediyor, eskiden böyle değildi. Bu insanlar şimdi AKP taraftarı, fanatiği oldular, vicdanlarını kaybettiler. Ben örneğin Kürt meselesini İslami kaynaklardan, ayetlerden, hadislerden anlattım, anlamadılar. Ama AKP bir buzdağı ise, bu buzdağı eriyor, sonunda büyük pişmanlıklar yaşayacaklar, boşluğa düşecekler. İslamcılık yapıyorlar, ama en büyük zararı dine veriyorlar.

AKP 2011’den sonra normal yolundan uzaklaştı, daha önce de demokrat değildi ama demokrat görünüyordu. Şimdi artık uçurumdan aşağı gidiyor, bizi de götürüyor, demokrasiye dönme şansı yok. Durum son derece tehlike arz ediyor. Bizler kutuplaşmaya engel olmalıyız. Hayır çıktığında bunu bir arada yaşamanın basamağı yapmalıyız. İslami STK’lar uzun süredir AKP’ye eklemlenmiş durumdaydı, şimdi tam kapıkulu oldular, çıkar ağları var, kurtulamazlar. Bu gidişatı ancak bizim gibi insanlar tersine çevirebilir.

İslami kesimde kurduğumuz Hak ve Adalet Platformu büyük ilgi topladı, AKP çevresinde ise büyük tepki topladı. Çünkü bizim etkimizden korkuyorlar.

Merve Diltemiz Mol: "Toplumsal barış için mücadelemiz her zaman devam edecek"

Ben Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalışırken KHK ile işten atıldım. Atılmadan bir süre önce doktora yapmak için YÖK’e yaptığım başvuru da reddedildi, doktora için uygun bulunmadım. ÖYP’li olduğum için asıl üniversiteme, Bolu AİB Üniversitesi'ne gönderildim, aylarca boş oturdum, çünkü çalışmam gereken bölüm henüz açılmamıştı. Sonra AÜ’ye doktora için başvurdum, kazandım, 6 Şubat'ta kayıt yaptırmaya çalışırken, 7 Şubat'ta KHK ile atıldım. Atılırken AÜ’den atıldım, ama hâlbuki henüz oraya kayıt olmamıştım. İtirazımı Bolu AİB Üniversitesine yaptım, kendileri “seni biz atmadık ki” dediler, yani komik bir durum.

AÜ Cebeci Kampüsü, direnişçiliği, muhalifliği ile bilinir. Şimdi faşist çetelerin saldırısına uğruyor. Aslında son 5 yıldır Cebeci kampüsü hedefteydi. Son KHK’larla pek çok hocamız atıldı.

Bu süreçte pek çok başarı hikayelerimiz de oldu. Olağanüstü dayanışma örneklerimiz var. Ankara’da pek çok dayanışma ağı oluşturuldu. Ailem AKP’lidir, atıldığımda çok şaşırdılar, ama şimdi babam hayır kampanyası yapıyor. Annem ben eylemlere giderken bana moral veriyor. Bizler Cebeci’de “hayır, gitmiyoruz” kampanyası yaptık. Pek çok hocamız hayatında ilk defa eylemlere katıldı, birlikte direndik, eskiden hocalarımızın fildişi kulelerde yaşadığı söylenirdi, şimdi birlikte mücadele ediyoruz. Bunlar umut verici.

Bu süreçte üyesi olduğum Eğitim-Sen’in de büyük desteğini gördüm. Eğitim-Sen önemli bir sınav veriyor, üyesi olsun olmasın tüm mağdurlarla dayanışma gösteriyor.

Ankara Dayanışma Akademisi'ni (ADA) kurduk, şimdi kooperatifleşiyoruz. Dersler veriyoruz, çok yoğun çalışıyoruz. Bizler bu süreçte binalardan sokaklara taşmış olduk. Kuğulu Park'ta, Batıkent metroda dersler veriyoruz, akademinin yalıtılmışlığı ortadan kalkıyor. Zincirlerimizden kurtulmuş olduk. Eskiden haftada 3 ders verdiği için yorulanlar şimdi günde 3 ders veriyor.

Başlangıçta atılanlar olarak zor durumlarda kaldık, ama bir arada yaşadığımız bu deneyim bizi güçlendirdi, asla yılgınlığa kapılmadık, barışı savunduk, tekrar akademiye dönmeyi hedefliyoruz. Toplumsal barış için mücadelemiz her zaman devam edecek. Dayanışma ağlarına öğrenci desteği çok büyük olmakta, bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Cihangir İslam: "Devlet bizi canlı canlı gömmeye çalışıyor ama biz fidan olup geleceğiz"

Bu savaş, oturduğu koltukları kaybetmek istemeyenlerin savaşı. Bu gidişat toplumu çürütür. Ben atılmayı bekliyordum, bu zaten dördüncü atılmam. Aslında Kafkas Üniversitesi'ne emeklilik dilekçemi vermiştim, Marmara Üniversitesi beni çağırmıştı, YÖK de onay vermişti, hâlâ başvurum orada bekliyor. Ama Kafkas Üniversitesi'nde süren soruşturmada verdiğim cevaplar birilerini rahatsız ettiği için atılmamı uygun bulmuşlar.

Bu politikalar AKP rasyonalitesine uygun değil. AKP sanki bir odak tarafından ele geçirilmiş gibi. İki gün önce bir hanım polis nezaret hücresinde doğum yaptı. Polisler doğum yapılana kadar bir ambulans çağırmadılar, doğumdan sonra kadın ve çocuğu hastaneye gönderildi. Bu tablo bana Bosna’daki Sırp çetelerin ve İslam tarihindeki Haccac’ın zulmünü hatırlattı. Buradan o polislere de seslenmek istiyorum: Amirlerinizin size verdiği yasa dışı emirleri uygulamayın, yoksa tüm bu haksızlıkların hesabı bir gün hepinizden tek tek sorulur. Sağlık Bakanı'na soruyorum, hasta mahremiyetine saygıyı önemsersiniz, haklısınız, bu nezarethanede doğum olayı ile ilgili sorumlulardan bir bilgi istediniz mi? İçişleri Bakanı'na soruyorum, bu olay için soruşturma açtınız mı?

Şiddetin bile bir estetiği vardır, şimdi bizde bu da buharlaşmış gibi. Ama korkmayacağız, 200 bin ihraç, 40 bin tutuklu ile Yeni Türkiye bir toplama kampına dönüştü. Hem de devletin beslemek zorunda olmadığı, açlığa terk ettiği bir toplama kampı olduk. Devlet bizi canlı canlı gömmeye çalışıyor ama biz fidan olup geleceğiz.

İlk defa işten atılanlar için durum dramatik oluyor. Ama yılmayacağız, duvarları yıkacağız, bizi yalıtamayacaklar. Hukuk mücadelemizi vereceğiz. Toplum içinde tüneller kazacağız, hayata karışacağız. Önceden devlet memuruyduk, şimdi, simitçilik, manavlık, işçilik yapacağız.

12 Eylül 1980 darbesi sonrası yurtdışına iltica edenler veya 28 Şubat'ta başörtüsü mücadelesinde mağdur edilenler, önemli zihinsel eserler verdiler. Bugün de mağdur edilen 200 bin kişi önümüzdeki dönem önemli katkılar sunacaklar.

Pek çok kişinin mal varlığına el kondu, milletvekilleri hapiste, hâlbuki tutuksuz yargılanabilirlerdi.

AKP küresel kapitalizmin Türkiye bayisi, ama içinden geldiği hareket gücün kısıtlanmasını savunurdu. Ortalama Müslüman bir kişi otoritenin güçlenmesini istemez, onu güçlendirmeye çalışmaz. O nedenle bu yapılanlar AKP rasyonalitesine uygun değil. Başka bir güç devreye girdi, AKP’yi ele geçirdi.

Anayasa değişiklikleri sosyal devlet için, iş cinayetlerinin önlenmesi için, ifade özgürlüğünün artırılması için yapılmalıydı, tersine gücün merkezileşmesi için yapılıyor. Şimdiki değişiklik önerileri otoriter, totaliter, faşist uygulamalara olanak sağlayacak. Dini açıdan peygamberlere değil, firavunlara yakışan öneriler.

Ben 15 Temmuz'da sokaktaydım, insanlar adeta bir doğal afeti engellemek için çaba gösterdiler. HDP, CHP, AKP, MHP hep birlikte darbeye karşı mücadele etti. O gece halk özgürlükçü laikliği, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü kabul etti, tartışma bitti.

Ama saray bunu, yani halk arasında kutuplaşmanın bittiğini fark etti ve hemen kutuplaşmayı artıracak bu anayasa önerisini ortaya attı. Bugün evet hayır yarılması sadece partiler bölünmesi değil, her parti içinde bölünme oluyor.

Bizde bir söz vardır; “saray sofrasına oturan ulemaya itibar edilmez”. Hollanda ile kavga ediyorlar, ama Kudüs’te ezan yasağı var, çıtları çıkmıyor.

AKP, 28 Şubat sonrası ortaya çıkan bir olağanüstü dönem partisidir. Refah kapatılmış, içinden AKP çıkarılmıştır. AKP bir çıkar örgütüdür, çıkar bitince panik başlar. AKP bilimi iyi kullanır, ama araçsallaştırır. Kemalist- Müslüman ayrımını doğru bulmuyorum. Kemalist veya Müslüman değil, demokrat veya zalim olmak önemlidir. Kimlikler değil, değerler üzerinden düşünmeliyiz.

(Toplantıların video kayıtları Adalet Zemini'nin Youtube kanalından izlenebilir: https://www.youtube.com/channel/UCJqaPO9WoWLZx6K0RWZtVaQ)

Bültene kayıt ol